Bugün 27 Mayıs. Dönemin kudretli albayı Alparslan Türkeş’in 27 Nisan 1960 sabahı 04:36’da Ankara Radyosu’nda okuduğu “Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır.” sözlerinin yer aldığı bildiriyle 27 mayıs 1960 sabahı Menderes Hükümeti darbeyle alaşağı edildi.Celal Bayar Çankaya Köşkü’nde, Başbakan Adnan Menderes Kütahya’da gözaltına alındılar. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleri, Demokrat Parti Milletvekilleri bulundukları mekanlardan toplanarak Harp Okulu’na gönderildiler. Demokrat Partiyle iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü ERDULHUN başta olmak üzere üst rütbeli askerler cezaevlerine konuldu. Oluşturulan sıkıyönetimle tüm Demokrat Partili milletvekilleri, üst derecede ki bürokratlar, polis şefleri tek tek evlerinden alındı. Tüm siyasiler yargılanmak üzere Yassıada’ya gönderildiler.Yassıada yolunda türlü işkence ve hakaretlerle ve  sonu darağacı layık görülen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Maliye Bakanı, Dışişleri Bakanı hayatlarına acımasızca son verildi.

Sponsor Bağlantılar

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bugün konuştuğum genç, elbette  burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir” sözleriyle övdüğü Menderes’in sonunun bu şekilde hazin olması Cumhuriyet Tarihi’nde apaçık bir yüz karasıdır. Tarihimizde yapılan darbelere örnek teşkil etmesi bakımından en şerlisi olan 27 Mayıs darbesi bu şekilde gelişti.

Halk iradesinin, malum çevrelerin rahatsız olacağı şekilde etkin olarak zuhur ettiği zamanlarda hep bir kargaşa ortamı yaratılmış ve sonunda “demokrasinin yeniden tesisi ve kardeş kavgasına son vermek amacıyla” şeklinde başlayan cümlelerle iktidarlar darbeye maruz kalmıştır. 27 Mayıs’tan sonra yaşanan, 12 mart muhtırası, 12 Eylül Darbesi, 28 Şubat Post-Modern darbesi ve 27 Nisan e-muhtırası hep bu şekilde gelişmiştir. Son yıllarda ortaya çıkan, darbeye alt yapı oluşturmak meşhur, tanımıyla ”şartların olgunlaşması” için çeşitli isimler altında hazırlanan darbe planları hepimizin malumudur.  Ama bugünün güçlü iktidar yapısıyla bu planlar deşifre edilerek günışığına çıkarılmış ve darbe yanlıları amacına ulaşamamıştır. Ama ne gariptir ki geçmişte yapılan darbelerle, Yassıadalar’da sorgulananlar bugün ortaya çıkan bu illegal yapılanmaları savunur hale gelmiştir.  Bu savunmalarını ise rahmetli Menderes’in partisinin adı altında ve onun devamı niteliğindeki partilerle yapmaları ayrıca dikkat çekici bir noktadır. Yaşananları tarafsız bir gözle irdeleyen her akıl sahibi, arada geçen zamana rağmen meydana gelen hadiselerin hep aynı zihniyetin ürünü olduğu açıkça görülecektir. Sayın Başbakanımızın söylediği “Candaş-yandaş medya” o zamanlarda da vardı. Misal olarak 27 Mayıs 1960 günü Çetin ALTAN’ın Milliyet gazetesinde yayımlanan yazısını incelersek, ne demek istediğim kolaylıkla anlaşılacaktır. Bu yazıda Altan aynen şunları belirtmiştir.

“Bütün Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecanı içindedirler. Çürümüş , sufli politik tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiye’yi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere olduğu bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akıbetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır. Kara ve şüpheli günler selamete ermiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şahsında mukadderatına hakim olmuştur.

………

Yaşasın Türk Milleti, yaşasın Türk ordusu…”

Bu zihniyetteki medya mensuplarının günümüzde de var olduğu aşikar. Demokrasinin gereği olarak elbette ki her türlü fikre karşı saygı duyuyoruz. Deniz Baykal’ın genç bir öğrenci iken Menderes’in yakasına yapışarak “Demokrasi istiyoruz” arzusunu dile getirmiş, bunun üzerine Menderes ” Başbakanın yakasına yapışmışsın, bundan daha büyük bir demokrasi tasavvur edebiliyor musun? “ diye sorması Menderes zamanında ki demokrasi anlayışını anlamamız açısından son derece manidardır. İşte bu anlayışın daha  gelişmişini hayatımıza yavaş yavaş yerleşmesini müşahade etmek son derece umut vericidir.

Yaşadığımız acı tecrübelerdendir ki yapılmakta olan anayasa reformunu destekliyor; 12 Eylül tarihinde yapılacak olan referanduma, demokrasinin yaşantımızın her alanına etkisini koyabilmesinin başlangıcı olması kanaatiyle  “EVET” diyorum.

ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN