Yazar: erden

Parasız Eğitim İstedikleri İçin Tutuklanan Öğrencilerin; Hayatlarını Kazanırlarken Hayatlarını Kaybedenlerin Ülkesi…

Erden ÖZKANT Türkiye, garip bir ülke gerçekten. O kadar garip ki hırsızlık ve yolsuzluk yapanların, magandaların, katillerin, tacizcilerin ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaştıkları ama sırf “parasız eğitim istiyoruz” pankartı açtıkları için öğrencilerin aylarca tutuklu oldukları bir ülke…Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz… Tüzer ve Yılmaz, 14 Mart 2010 tarihinde İstanbul Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlenen Roman Açılımı Çalıştayı’nda Başbakan Erdoğan’ın konuşma yaptığı sırada ‘Parasız eğitim istiyoruz alacağız‘ yazılı pankart açınca gözaltına alındılar ve sonrasında da tutuklandılar. 19 ay sonra geçtiğimiz perşembe günü serbest bırakıldılar. Bu iki üniversite öğrencisinin, yalnızca parasız eğitim talebini dile getirmeleri nedeniyle “yasadışı örgüt üyeliğinden” yargılanmaları birçok gazeteci ve yazarın gündemine girmişti. Tabii ki bazı gazeteler ve yazarlar, bu öğrencileri görmezden geldiler. Herhalde onlara göre bu iki öğrenci de Ergenekoncu idi. Günümüzde hükümet aleyhine eylem yapan, hükümet aleyhine bir şeyler yazan ve Ergenekon Davası’nı eleştirenler Ergenekoncu sayılıyor ya… Onlara göre muhakkak bu öğrenciler de Ergenekoncudur! Tutuklu öğrenciler raporu Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi tarafından cezaevinde tutuklu bulunan öğrencilere yönelik hazırlanan rapor açıklandı geçtiğimiz günlerde. ÇHD İstanbul Şube Sekreteri Avukat Güçlü Sevimli, İstanbul genelinde yaptıkları çalışmada, 89 öğrencinin tutuklu olduğunu, bu sayının yurt genelinde 500’ü bulduğunu kaydetti. Sevimli, “Öğrencilerin parasız eğitim, harç ücretleri, halk için eğitim gibi talepleri de ifade özgürlüğü kapsamı içerisindedir. Ancak siyaset kurumunun yargı eliyle oluşturduğu baskı ile öğrencilerde bu kapsamın içinden alınmış terörle mücadele yasasını düzenleyen TCK 220 ve 314. madde ile 3713...

Devamını Oku

Atatürk Mezardan Kalkacak ve Hepinizin…

Erden ÖZKANT Geçenlerde Rutkay Aziz’in Altın Portakal’da yaptığı konuşmayı yazmış, hem o konuşmaya hem de Altın Portakal’daki isimlere dikkat çekmiştim. O yazımı doğrular nitelikte bir olay yaşandı Antalya’da. Kişiler farklıydı gerçi ama ne de olsa yoktu onların pek de birbirlerinden farkları…Bu sefer ki kahramanımız İlyas Salman! Antalya Atatürk Havaalanı bahçesinde Altın Portakal töreni dolayısıyla İstanbul’dan gelecek konukları almak için bekleyenler arasında İlyas Salman ile aynı mekanda bulunan Cübbeli Ahmet Hoca da olunca ortalık karışmış. Altın Portakal’ın konuklarından Salman, meslektaşlarını havaalanında karşılayan Antalyalı sanatçı Sümer Tilmaç’a, oğluna söz verdiği için alkolü bıraktığını anlatırken Hoca çıkış yapmış içerden. Hoca’yı görür görmez Salman’ın sigortaları atmış ve “Döverim ben bu adamı” diye söylenmeye başlamış. Yanındakiler, Salman’ın koluna girip Hoca’nın menzilinden uzaklaştırmışlar. Ama asıl olanlar daha sonra olmuş. Sanatçılara tahsis edilen VIP araçlardan bir tanesi görünmüş. Ve Salman, gelen aracın kendisine tahsis edilen minibüs olduğunu sanıp, şoför mahalline kurulmuş ve Hoca yüzünden kabaran öfkesini bastırmak için bir de sigara yakmış. Hoca, alanda onca otomobil varken gelip, Salman’ın sigara içtiği VIP minibüse binmiş. Hem de çarşaflı bir kadın ve korumalarıyla! Gelen VIP araç, Salman’ı otele götürecek minibüsle aynı model ve renkte olunca ekip, minibüsleri karıştırmış ve sonra arkadan gelen asıl minibüse bindirmek için Salman’ı indirmiş. Salman, minibüsten indikten sonra parmağıyla işaret ettiği Hoca ve yanındakilere şöyle demiş: “Atatürk mezardan kalkacak ve hepinizin …” Hatırladınız mı Ergenekon Operasyonları sırasında da bu türden cümleler duyuyorduk. Yahu Atatürk,...

Devamını Oku

Rutkay Aziz’in Altın Portakal’da Yaptığı Çelişkili Konuşma ve…

Erden ÖZKANT Antalya’daki “Altın Portakal Film Festivali”nde yılların sanatçısı Rutkay Aziz’e “Sanatta sosyal sorumluluk” ödülü verildi. Ödülünü almak için kürsüye çıkan Aziz, yaptığı konuşmada kendisine ödül verenlere teşekkür etti, siyasi iktidarı eleştirdi, Şili’deki öğrenciler üzerinden devrimi övdü.Ve konuşması salonda bulunanlar tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı. Aziz, şunları söyledi: “Umarım faşizm ve darbe döneminden geçen ülkelerin sinemacıları da bu örneği kendi ülkelerinde paylaşırlar. Dilerim bu ödülü hak etmişimdir. Ola ki moda deyimle ‘bir döneklik’ olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz. Gerçek sanatçılar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. Benim ülkemde tanık olduğum, hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma girişiminin hızla yol aldığı, parasız eğitim pankartı açan öğrenci arkadaşımın 16 ay hapis yatması… Dünyanın hiçbir ülkesinde kadın, çocuk bu kadar tacize, cinayete maruz kalmıyor. Dünyanın gerçeği, savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü… Sinema, Şarlo’nun dediği gibi bir barış sanatıdır ve kendi içindeki barış niteliğini koruyarak dünyaya katkı sağlayacaktır.” Rutkay Aziz ne kadar doğru konuştu diye düşündüm. Çünkü bu konuşmayı yıllarca bu ülkedeki sanatçılar yapamadılar. Çünkü bu konuşmanın yapılabileceği ortam, AKP iktidarı döneminde oluştu.   Aziz’in çelişkileri… Rutkay Aziz, darbelerin bu ülkeye ettiklerinden söz ediyor, film yarışmalarının ödüllerinin 30 yıl sonra sahiplerini bulduğunu söylüyor, bunu tüm dünyaya örnek gösteriyor. Ama görmüyor daha doğrusu görmek istemiyor tüm bunların AKP iktidarında olduğunu. Görmek istemiyor o şikayet ettiği darbecilerden hesabın yine AKP iktidarı ve yandaş diye tanımlanan medya tarafından sorulduğunu. Görmek istemiyor ‘adaletsiz...

Devamını Oku

Habertürk Gazetesi, O Fotoğraf ve Duyarsız Bir Toplum…

Erden ÖZKANT 7 Ekim Cuma günü sabah, gazeteleri okurken Habertürk gazetesinin sürmanşeti dikkatimi çekti. Gazete, “Kadına şiddette son nokta” sürmanşetli haberinde Manisalı 2 çocuk annesi Şefika Etik’in kocası tarafından bıçaklanmış üstsüz fotoğrafını yayınlamıştı. Fotoğrafı görünce kısa bir şaşkınlık geçirdim.Bu fotoğraf, böyle mi yayınlanmalıydı? Yanımda bulunan foto muhabirimize fotoğrafı gösterdim. “Ben böyle bir fotoğrafı haber konusu yapmam” dedi ve bir tahminde bulundu: “Altaylı böyle fotoğrafları daha önce de yayınlamış olan bir genel yayın yönetmeni. Büyük ihtimalle kadına şiddet konusuna dikkat çekmek için bu fotoğrafı yayınlamıştır” Ben ise hala bu fotoğrafın buzlanmadan bu şekilde yayınlanıp yayınlanamayacağını düşünüyordum. Haber ve medya sitelerine baktım. Gazeteye sert eleştiriler gelmişti anında. Ertesi gün birkaç gazete 1. sayfadan Habertürk’ü eleştirmişti. Birçok köşe yazarı, o fotoğrafı eleştiren yazılar yazmıştı. Hatta gazetenin kendi köşe yazarlarından bile bu fotoğrafa tepki vardı. Bazı köşe yazarları, Fatih Altaylı’yı istifaya çağırıyordu. Altaylı ise cumartesi günü kendisini savunuyordu “Rahatsız oldunuz değil mi” başlıklı yazısında: “Görün istedim. Görün ve anlayın. Görün ve bir şeyler yapın. Görün ve bu kadınları koruyun istedim. Görün. Kafanızı çevirmeyin. Kadınlarımıza yapılanlar bunlar. Keşke morarmış bir gözle kurtulsalar bu şiddetten. Ama kurtulamıyorlar. Farkına varın. Kızın. Öfkelenin. Sövün, küfredin. Bana da küfredin. Ama birisi buna dur desin. Sahtekâr olmayın. Bana ettiğiniz küfürler vicdanlarınızı temizlemeye yetecekse ne güzel. Ama o fotoğraf kafanızda yer etsin. O fotoğrafı basan, bastıran benim. Ama nedeni ben değilim. Nedeni sizlersiniz. Bana kızmakla bu işin çözüleceğini zannedenler.” Yani...

Devamını Oku

Başbakan Erdoğan ve İki Damla…

Erden ÖZKANT Kimsenin yazamadığı ve yazacağını da pek zannetmediğim harika bir yazı yazdı Taraf genel yayın yönetmeni Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan’ın annesi Tenzile Erdoğan’ın vefatıyla ilgili. 9 Ekim Pazar günü yayınlanan “İki damla” başlıklı yazısının son kısmında şunları yazıyordu Altan: “Her cenaze, annesini kaybeden her çocuk sana hep aynı ‘tekliği’ hatırlatır.Hayatın parçaladığı ne varsa sana biraz manasız gelir. Bilirsin ki tekten gelir teke gidersin. Anlarsın ki ikisinin arasındaki manasızlıklara çok kapılmamak gerekir. Bunları öğrenirsin ama kederle öğrenirsin, bir daha iyileşmeyecek bir kederle, büyük bir kudretin ruhuna vurduğu mühürlü bir kederle. Hayat düşman etse de ölümün kardeş ettiğini bilirsin. O iki damla gözyaşını gördüm. Her şey silindi aklımdan. Erdoğan değildi artık o, annesi nasıl çağırıyorsa oydu, ya Recep’ti, ya Tayyip’ti, bir çocuktu. Hayata ve parçalanmışlıklara yarın yeniden dönecek olsak da o anda bana bir kardeş gibi gözüktü, ona annesini daha önce kaybetmiş, o kederi daha önce yaşamış biri, ölüm sıralamasındaki bir abisi olarak usulca dokunarak, ‘geçecek’ demek istedim, ‘izi hep kalacak ama geçecek.’ Tarihin içinde aynı acıyı defalarca yaşayan, ırksız, milliyetsiz, cinsiyetsiz, rütbesiz milyarlarca kardeşlerdendik o anda. Tanrı’nın sonsuz gücü, kazanmanın düşman ettiklerini, kaybetmenin kardeşliğine o iki damla gözyaşıyla döndürebiliyor işte. İçin titreyip, ‘başın sağolsun’ diyorsun.” Geçtiğimiz cuma günü vefat eden ve ertesi günü son yolculuğuna uğurlanan annesini Fatih Camiisi’ne götüren cenaze aracında bulunan ve annesinin tabutunu omuzlayan Başbakan Erdoğan’ın, cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez...

Devamını Oku

Şimdi Taraf’a Sahip Çıkma Zamanı

Erden ÖZKANT 4 yıl önce Ahmet Altan kaptanlığında “Düşünmek Taraf olmaktır” sloganıyla yayın hayatına başlayan; çoğu, Mehmet Baransu imzalı, başta Ergenekon ve Balyoz davaları olmak üzere birçok belge ve bilgi yayınlayan; Türkiye’nin çetelerden ve kirlerinden arınmasına büyük yardımcı olan Taraf gazetesi, halka açılıyor. Yani hisseleri borsada işlem gören gazeteler kervanına Taraf da katılıyor.Taraf Gazetecilik, halka açılma amacıyla esas sözleşmesinin tadiline giderek 75 milyon TL tavan ile kayıtlı sermaye sistemine geçiş için Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) başvurdu. SPK da gazetenin başvurusuna “uygun” kararı verdi. Şimdi iş, zenginlere düşüyor. Tabii şimdiye kadar Taraf’a reklam vermeye bile korkan, ordu yandaşı veya AKP yandaşı zenginlere değil. Asıl iş, demokrasinin yanında yer almaktan gocunmayan; ordunun siyasetten elini ayağını çekmesini isteyen; AKP’nin de yanlışlarının olabileceğini kabul eden; Türkiye’nin Ergenekon’dan ve her türlü çeteden arındırılmasını isteyen zenginlere düşüyor. Bakın, Gazeteciler.com nasıl bir çağrıda bulunmuş: “Daha demokrat, daha gelişmiş, daha sivil, daha özgür ve gerçek Avrupalı bir Türkiye için TARAFLI olun…” Ben de bu yeni sezonda, okurları Taraf’a destek olmaya çağırıyorum. Gazeteyi isteyen bayiiden alabilir, isteyen ise gazetenin internet sayfasına abone olabilir. Zengin demokratların, Taraf’tan hisse satın alarak bu gazetenin uzun bir süre daha ülkemizde gazetecilik yapmasını umuyor ve uyarıyorum: Unutmayalım ki “bitaraf” olan “bertaraf” olur… Tarihin altın sayfalarına adlarını yazdıran Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Mehmet Baransu, Lale Kemal ile diğer muhabir ve çalışanların yanlarına, zengin demokratlar da adlarını yazdırabilirler… Bence güzel bir...

Devamını Oku

Hrant Dink'in Arkadaşlarından Başbakan Erdoğan'a Mektup

Erden ÖZKANT Ocak 2006’da derin eller tarafından öldürülen ve eğer yaşıyor olsaydı bugünlerde 57. yaşını eşi, çocukları ve sevdikleriyle beraber kutlayacak olan gazeteci Hrant Dink’in arkadaşları, birçok gazetedeki köşe yazarları tarafından da yayınlanan bir mektupla Başbakan Erdoğan’a seslendiler. İşte o mektup…Sayın Başbakan, Arkadaşımız Hrant Dink’i öldürdüler. Beşinci yılına yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır. Dilekçe verdiğimiz topyekûn devlet, kendini katile yakın gördü. Zaten; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti. Bir türlü ilâmını malûm edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı Şikâyetçiyiz. “Namus Sözümdür Adalet” diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip “bunu” diyen yardımcınızı “Meclis Başkanı”, resmî makamda, adamları resmen “yakarız canını bak” diyen Vali’nizi “Vekil”, emanet edilen canı kollamayan, kötülerin işini kolaylaştıran Emniyet Müdürü’nüzü “Vali”, 17 yaşındaki O.S’yi kocaman “Ogün Samast” ettiniz. Kan adaletle susar, şikâyetçiyiz. İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanı’nız olmaz onlar bizim çocuklar dedi. Dışişleri Bakanı’nız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına “Nazi” dedi. Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi’nde koro yapıverdiler. Katillerimizi adalet evine getiren Jandarma, cezaevi aracına “Ya sev ya terk et” diye yapıştırma asmıştı. Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o büyük kasabanın sırrı? Nedir sözünüzü tutmanıza mani olan? Azınlıklardan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta “Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık” diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen....

Devamını Oku

Cengiz Aytmatov'un Babası ve Kırgız Halkının Dramı "Tarihin Ak Sayfaları"nda

Erden ÖZKANT Kırgızistan’ın başkenti Bişkek yakınlarındaki Çontaş civarında 1991 yılında toplu bir mezar bulunur. Bu mezarlığa, Rus lideri Stalin baskısı zamanında tutuklanarak topluca kurşuna dizilenlerin defnedildiği anlaşılır. Mezarlığın olduğu yerde, “Selvi Boylum Al Yazmalım” ve “Beyaz Gemi” gibi eserlerin sahibi dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un babası Törökul Aytmatov dâhil öldürülen dört kişiye atfedilen suçlar içeren iddianame bulunur.Yıllar sonra bulunan bu iddianameyi içeren belge, yarım asır toprak altında kalmasına rağmen çürümeden 1930’lu yıllarda yapılan zulmün yüzünü günümüzde göstermeye yardım eder. Aynı zamanda 1938 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen olayı da tastikler. 1938 yılı Kasım ayının başında Moskova’dan, Sovyet yüksek mahkemesinin...

Devamını Oku

Bişkek'te Bayram, Bayramda Fenerbahçe

Erden ÖZKANT Bayram tatili için Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e gittim. Bişkek’e en son 7 ay önce gitmiştim. 7 ay önce gördüğüm Bişkek ile 7 ay sonra gördüğüm Bişkek arasındaki en büyük fark, havalar ve yeşillik oldu. Hava, genel itibariyle gündüzleri sıcak, akşamları ise biraz serindi… Erzincan’ın havasına çok benziyordu…Yeşillik ve sulak bir yer olan Kırgızistan, yazın ayrı bir güzel oluyormuş gerçekten. Buradaki ağaçlar ve çiçekler, yazın müjdesini çok güzel bir şekilde veriyordu. Bayramın da… Türkiye’de 30 Ağustos Zafer Bayramı ile Ramazan Bayramı’nın aynı güne denk gelmesi, Kırgızistan’ın bağımsızlığının 20. yıldönümünün de 31 Ağustos olması oradakilerin “3 bayram denk geldi” diye sevinmelerine neden oldu. Yani Türkiye’nin Zafer Bayramı oradakileri bile sevindirdi. Doğrusu Türkiye’de ulusal bayramda uçak gösterileri, helikopterlerin uçmaları, askerlerin yürüyüş yapmaları ve askeri araçlarla halkı selamlamaları “dosta güven, düşmana korku” veren soğuk savaş kutlamaları belli ki Bişkek’tekileri bile heyecanlandırmaya ve sevindirmeye yetmişti ama Radikal gazetesinin Zafer Bayramının ertesinde kutlamalarla ilgili attığı şu manşet aslında birçok kişinin hislerine tercüman oluyordu: Bu son olsun. Evet bu Zafer Bayramında Başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tebrikleri kabul etmesi gibi demokrasi adına sevindirici adımlar atıldı. Ama belki ilerde bu kutlamalara da gerek kalmaz. Baksanıza Bişkek’in bayram kutlamasına… TRT Avaz tarafından canlı yayınlanan kutlama, Türkiye’nin 30 Ağustos kutlamasından farklıydı. Zira eğlenmeyi çok seven Kırgızistanlılar yine eğlenmeyi ihmal etmediler ve bu bayram kutlamasında da doyasıya eğlendiler. Türkiye’deki soğuk savaş gösterileri de konuşmaları da Bişkek’teki kutlamalarda yoktu… …...

Devamını Oku

Somalililer ile Sanatçıların Dans Etmeleri ve Cenneti Cehenneme Çevirmek

Erden ÖZKANT Somali’ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a eşlik eden sanatçılar arasında yer alan Ajda Pekkan ve Sertab Erener’in, ziyaret ettikleri mülteci kampındakilerle dans ettiklerini gösteren videoyu gördünüz mü? Ortaya renkli görüntüler çıkmış… Somalililer çalıyor, Pekkan ile Erener diğer Somalililer ile dans ediyorlar, oynuyorlar… Sanki bu durum bir şeyler anlatıyor bizlere…Peki ama bu ne? Ben bu videoyu “ne güzel, harika” diyerek izledim. Harika gerçekten… O zor durumdaki, açlıkla, susuzlukla o güvenliğin olmadığı yerde imtihan olan insanların, içlerindeki yaşama sevincini ortaya koyuyordu aslında bu video. İnsanlar, dans edip oynuyorlar. Hâlbuki açlar… Hâlbuki susuzlar… Buna rağmen bu hayatta yaşamak veyahut da yaşamaya çalışmak… Üstüne üstlük bu şekilde yaşayabilmek… Gülerek, eğlenerek… İşte bu video en başta bize bunu anlatıyor sanki. Bu arada oraya giden Radikal yazarı Oral Çalışlar ile Star yazarı Mehmet Altan, izlenimlerini yazmışlar 20 Ağustos Cumartesi günü gazetelerinde. Altan’ın yazdığı şu cümleler dikkatimi çekti: Bu canım ülke neden bu durumda? Kesinlikle kuraklıktan değil… Akılsızlıktan. Kabilelerin buralara egemen olma savaşı ülkeyi ve halkı bitirmiş… Böylesine geri bir siyasetin kabile düzeyindeki akıl almaz iktidar dövüşü, hem halkı hem de ülkeyi mahvetmiş… Bir cennet cehenneme dönmüş. Bir cenneti cehenneme dönüştürmek… Maalesef aslında biz insanlar böyle değil miyiz? Güzelliklerin içine eden, güzellikleri görmezden gelen ve hayatımızı zehir ederek cehenneme çeviren bizler değil miyiz? Cennet gibi vatanımızı cehenneme çevirerek savaş eşliğinde yaşayan bizler değil miyiz? Türk- Kürt- Laz- Çerkes, Alevi- Sünni, Dindar veya değil… Tüm...

Devamını Oku

Bu Ülkeye de Taraf ile Aydınlık'ı Aynı Kefeye Koyan AKP'ye de Bravo!!!

Erden ÖZKANT AKP, kuruluşunun 10. yılını kutluyor bu aralar… Televizyonlara reklam verilmiş… Gazetelere reklam verilmiş… Ama birkaç gazete istisna…Bakın AKP, hangi gazetelere reklam vermiş? AKP’yi sarıkızlarla, ayışıklarıyla devirmeye çalışan ordunun yanında duran gazetelere verilmiş… AKP’yi ve AKP’ye oy verenleri her fırsatta eleştiren ve hatta hakaret eden gazetelere verilmiş… Ordu’yu, AKP’ye karşı her fırsatta kışkırtan gazetelere verilmiş…   Erdoğan için “muhtar bile olamaz” diyen gazetelere verilmiş… Darbecilerin şimdiye kadarki yapıp ettiklerinde bilgileri olmasına rağmen bunları saklayan ve hatta ortaya çıkanları görmezden gelen gazetelere verilmiş… Ama kime vermemiş? İrtica ile Mücadele Eylem Planını yayınlayan, Balyoz’u ortaya çıkaran, AKP’yi devirme planlarını korkusuzca yayınlayan, Ordu’ya karşı cesur yayıncılık yapan, ülkenin demokratikleşmesi için, darbecilerin ortaya çıkarılıp yargılanmaları için elinden geleni yapan Taraf’a reklam verilmemiş… Taraf’ı, Aydınlık ve Sözcü gazeteleriyle aynı kefeye koymuş AKP… Çünkü Taraf’ın haricinde bir de Aydınlık ve Sözcü’ye ilan vermemiş… Doğu Perinçek’in Aydınlık’ını ve Çölaşan’ın Sözcü’sünü Taraf ile aynı kefeye koyan AKP’ye tek kelimeyle bravo!!! … Bir bravo da halka… Bana büyüklerim anlatırlardı “eğer bu halk Menderes’in arkasında sapasağlam dursaydı Menderes asılmazdı, eğer bu ülke siyasetin arkasında sapasağlam dursaydı asker darbe yapamazdı. Hadi ordu birinci darbeyi yaptı, halk eğer bu darbeye karşı ses çıkarsaydı ordu diğer darbeleri yapamazdı.” Bugün bu durumu yaşıyoruz yeniden. Halkın büyük bir kısmını, bu ülkede olup bitenler ilgilendirmiyor. Ergenekon Davasının yürütülmesi, darbecilerin ordudan temizlenmesi, şimdiye kadar yapılan pisliklerin ortaya çıkarılması, ülkenin çetelerden arındırılması, bir daha bu ülkede...

Devamını Oku

Somali İçin Yardım Vakti Geldi ama Bazıları İçin İnsanlık Vakti Hala Gelmedi

Erden ÖZKANT Somali’de yaşanan büyük insanlık dramına Türkiye sessiz kalmadı, kalamadı. STV ve ATV ekranlarında milyonlarca TL toplandı. İnsani yardım kuruluşları, gıda ve sağlık yardımlarını oradaki insanlara ulaştırdı ve hala daha ulaştırmaya devam ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da kalabalık bir heyetle Somali’ye gitti. Heyette, bakanlar, milletvekilleri, işadamları ve ünlü sanatçılar da vardı.Başbakan Erdoğan’ın eşi ve çocukları, Tarım Bakanı Mehdi Eker, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; sanatçılardan Nihat Doğan, Sertap Erener, Ajda Pekkan, Demir Demirkan ile Muazzez Ersoy ve TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner heyette yer alan isimlerden sadece bir kısmıydı. Türkiye, Somali için adeta tek yürek oldu. Ama insanlıktan nasibini alamamış olanlar hariç… Çünkü onların medyası önce çıktı ve “Türkiye’nin sorunları bitti şimdi sıra oraya mı geldi” veya “Burada hergün askerlerimiz şehit oluyor, Erdoğan ne yapıyor” gibi sorularla haberler yaptı. Hatta bunlardan bazıları manşetten bu haberleri verdiler. Erdoğan düşmanlığını her fırsatta dile getiren kimi yazarlar, yine kalemlerine sarılıp Türkiye’nin Somali hassasiyetini eleştirdiler. Kendi düşünce melekelerini kaybetmiş olan bazı insanlar da bu yazılıp çizilenlerin peşine düşüp AKP’ye iyice öfkelendiler. Dünyaya insanlığın ölmediğini gösteren Türkiye’den maalesef böyle insanlar da çıktı ve akıl almayacak şeyler söylediler. Hiç umurlarında olmadı “oradaki açlıktan ölen insanlardan birisinin biz olabileceği” veya “bir yakınımızın olabileceği”… Hiç umurlarında olmadı orada ölen küçücük bebekler… Hiç umurlarında olmadı, orada 2 çocuğundan birisini tercih etmek zorunda kalan anneler… Onları ilgilendiren şey ideolojileriydi… Onları ilgilendiren şey AKP’ye duydukları öfkeydi… Onları ilgilendiren...

Devamını Oku

Doğumgünü ve Her Şeye "S*ktir Et" Demek

Erden ÖZKANT (Sitemiz yazarı ‘kişisel gelişim profesyoneli’ Merve Dönerçark, “Hayatı nasıl algılamalıyız” diye soruyordu yazısında. Ben, hayatı galiba bu yazımdaki gibi algılıyorum Merve Hanım. Netcez gari?)Arunas Yayınlarından çıkan ve uzun bir süre çok satanlar listesinin 1 numarasında kalan John C. Parkin’in “S*ktir Et” adlı kitabında yazar, her şeye “S*ktir Et” dememizi ve canımızı sıkmamamızı öneriyor, canımızı bir şey sıkacak olduğunda da “S*ktir Et” deyin geçer diyor. Uygulaması zor doğrusu… Ama uygulayanların olduğunu biliyoruz bu öneriyi… Herhalde uygulayanlar mutludurlar hayatta… Her gün saçma sapan tartışmaların ve olayların yaşandığı hayatta… Her gün kadın cinayetlerinin yaşandığı hayatta… Her gün hırsızlıkların, cinayetlerin, tecavüzlerin yaşandığı hayatta… Her gün değişik değişik siyasi gelişmelerin yaşandığı hayatta… Milyonlarca insanın aç olduğu hayatta… Afrika’daki insanların, açlık ve susuzluktan öldükleri hayatta… Dört bir yanda siyasi ve ekonomik krizin yaşandığı hayatta… Milyonlarca insanın sokaklarda, parklarda yaşadığı hayatta… İnsanların artık birbirlerine güvenemez hale geldiği hayatta… Göz göre göre askerlerimizin hayatlarını kaybettikleri hayatta… Gökhanların, Ceylanların “yanlışlıkla öldürdük” şeklinde açıklanan ölümlerinin yaşandığı hayatta… Birçok insanın işini sevmeyerek, yaşamayı sevmeyerek yaşadığı hayatta… Her gün patronun saçma sapan emirlerinin ve azarlarının işitilmek zorunda kalındığı hayatta… Ailede yaşanan saçma sapan küslüklere, kavgalara ve patron yetmezmiş gibi aile büyüklerinden de sık sık duyulan öğüt ve azarlara katlanılmak zorunda kalınan hayatta…   İftiraların, yalanların, ihanetlerin, diğerine karşı hoşgörüsüzlükte aşırılıkların yaşandığı hayatta… Bırakın arkadaşları, akrabaların bile birbirlerini anlamaktan yoksun oldukları hayatta… … Yani demek istediğim bu hayatta mutlu olabilmek,...

Devamını Oku

Yeni Karargâh Gazetecisi: Yeniakit Ankara Temsilcisi Yener Dönmez

Erden ÖZKANT “Açılımcılar Sussun” başlıklı yazısında Yeniakit gazetesi Ankara Temsilcisi Yener Dönmez şunları yazmış kısaca: PKK yol kesmeye, adam kaçırmaya devam ediyor. Asker kaçırıyor, hemşire kaçırıyor, kaymakam adayı kaçırıyor… Terör örgütünün insafı, dini, imanı yok. Yarın bir defa daha ortalığı kan gölüne çevireceklerinden kuşkunuz olmasın. PKK 3 aylık dehşet eylem planını hazırladı. Silahlı kanat sorumluğuna ise yeniden “Katil” lakaplı Fehman Hüseyin getirildi.Fehman Hüseyin, gözü dönmüş tam bir katil. Yabancı istihbarat örgütleriyle olan yakın temasıyla dikkat çekiyor. Dünyada en fazla dış destek gören kanlı terör örgütü için bu yeni süreç varlık yokluk süreci… Özel kaynaklardan edindiğim bu çok önemli bilgilere göre, Hükümet’in terörle mücadelede yürürlüğe koyduğu yeni strateji karşısında iyice panikleyen PKK, yeni kanlı eylemlere hazırlanıyor. Peki bu noktada ne yapmak gerekir? Öncelikle Hükümet inisiyatifi tamamen eline almalı. Başbakan Erdoğan’ın omuzlarına yüklenen önemli sorumluluklar var. Erdoğan önceki günkü açıklamasında, bölücü teröre karşı kararlı mesajlar verdi. “Ramazan’a hürmeten sabrediyoruz. Ayın bitiminde barışın miladı farklı olacak. Bıçak kemiğe dayandı” dedi. Anlaşılan bayramdan sonra çok kapsamlı bir operasyon yapılacak PKK’ya karşı. Ancak Bayram’a daha iki hafta var. O zamana kadar acil birtakım yapısal düzenlemeler ve teknik altyapı çalışmaları yapılabilir. Terör örgütünün kamuoyu oluşturmasına fırsat veren medyaya gerekli yaptırımlar uygulanabilir. Bu konu çok önemli… Milliyet, Taraf ve Hürriyet gibi gazetelerin terör örgütünün propagandasına hizmet eden yayınlarına asla müsaade edilmemeli. Başta Osmanlı’yı maceradan maceraya sürükleyen İttihat Terakki’nin Mason Paşası’nın torunu Hasan Cemal ile Cengiz Çandar,...

Devamını Oku

Utanmasalar Namaz Diye Bir Şey Yoktur Diyecekler!

Erden ÖZKANT Yaşar Nuri Öztürk Hocamız!, “Teravih namazı diye bir şey yoktur” diye buyurmuş… Tabii bunu duyan malum medyamız atlamış hemen “Ne yani boşuna mı kılıyoruz?” diye sanki hayatlarında bir kere teravih kılmışlar gibi…Bu gazetelerden birisi 10 Ağustos Çarşamba günü namaz “2 rekata mı iniyor” diye bir haber vermiş 1. sayfadan… İçerde ise haber tam sayfa…   Beyaz Bilgin Hocamız! da bunun üzerine hemen atlamış ve patlatmış bombayı: “Namaz iki vakite bile inebilir” … Yahu sen mi belirliyorsun bu namazların kaç rekât olacağını? Herhalde her gün için 5 vakit namazı insanlara farz kılan Allah, 5 yerine 50 vakit veya 2 vakit de koyabilirdi değil mi? İsmail Nacar Hoca da “namaz 5 vakittir aksi iddia edilemez” demiş gazeteye… … Yahu tartışacağımız konu bitti de sıra namaza mı geldi? Hey Allah’ım! Birisi “Ramazan’a reform yapalım, 16 saat fazla” diyor sanki oruç tutuyormuş gibi… Birisi “namaz’ı 2 vakite indirelim” diyor sanki namaz kılıyormuş gibi… Yahu madem namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun bari bu ibadetleri yerine getirenlere karışma, onların akıllarına soru işaretleri...

Devamını Oku

Liberal Müslüman Olamaz mı? – 2

Erden ÖZKANT Ben Yenişafak yazarı Özlem Albayrak’ın “liberal Müslüman olamaz” düşüncesine katılmıyorum aynı Star yazarı Mustafa Akyol gibi… Çünkü…Liberalizm, Avrupa kaynaklı, İspanyolca’dan türetilmiş bir kelime olmakla beraber, aslı Lâtincedir. İspanyolca’dan, İngilizceye geçmiş ve ilk defa 19. yüzyılın başlarında siyasî terminolojiye girmiştir. Bireye ait bir değer olan özgürlük, liberal düşüncenin temelini oluşturmaktadır. Bireyin yapmak istediği şeyler için birey engellenemez ve yine aynı şekilde yapmak istemediği şeyler için de birey o şeyi yapmaya zorlanamaz. Yani birey, yapmak istediği şeyi yapma veya yapmak istemediği şeyi de yapmama özgürlüğüne sahiptir. Özgür birey, dinî veya felsefî inancını, değerlerini, hayat tarzını, mesleğini serbestçe seçme hakkına sahiptir. Ancak birey, kendisinin sahip olduğu bu özgürlüklere başkalarının da sahip olduğunu bilmelidir. Liberaller, bireyin özgür olmasını isterler Bireyler Müslüman, Hıristiyan veya ateist olabilirler; hayırseverliği yahut maddî zenginliği hayatlarının amacı hâline getirebilirler: çeşitli ahlak anlayışlarını benimseyebilirler. Yani ne yapacakları, neyi benimseyecekleri bireylere kalmıştır. Birey ve din İnsan, önce özgür olur sonra bir dini seçer veya seçmez. Özgür olmanın Müslüman veya Hıristiyan olmaktan önce gelmesi akla ve mantığa da uymaktadır. Özgür olmak veya olmamak bir genel insanî durum iken; Müslüman olmak veya olmamak ise insanî özel bir durumdur. Nitekim bir Müslüman, İslam’dan vazgeçip Hıristiyan olabilir. Bir Hıristiyan, Hıristiyanlığı terk edip ateizme kayabilir. Bir ateist, Allah inancını benimseyebilir ve Müslüman olabilir. Bu durumların hepsinde bireyler genel insanî değer olarak özgürlüklerini muhafaza ederken, özel bazı değerlerini değiştirirler. Liberal özgürlük anlayışı bunu mümkün kılar....

Devamını Oku

Provokatör Mustafa Mutlu, Ne Yazdığının Farkında mı?

Erden ÖZKANT Mersin’in Erdemli ilçesindeki bir tatil sitesinde havuza haşema ile girmesine izin verilmediğini iddia eden 32 yaşındaki bir kadın, site yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunmuş… Şortlu kıza dayak haberlerinin ardından gelen bu haber, doğrusu toplumsal bir probleme işaret ediyor… Toplumsal olarak bırakın bizden olmayanlara hoşgörü göstermeyi, tahammül bile edemiyor bazıları…Kabullenemiyorlar bir türlü herkesin kendileri gibi olmaları gerekmediğini, kendilerinden farklı olanlara hoşgörü göstermeleri gerektiğini veya bunu beceremedikleri durumlarda da tahammül etmeleri gerektiğini… Gazetelerimizin yazarlarının da bir kısmı böyle maalesef. Bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar şortlu kıza dayak olayının da haşemalı kadının havuza girmesine izin verilmediği olayın da lanetlenmesi gerektiğini. (Tabi iddialar doğruysa eğer) Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu her iki olayı da lanetlemesi gerektiğini bilmeden, okuyan dindar insanları provoke eden bir yazı yazmış 13 Ağustos Cumartesi günü “bu da haşemalı havuz problemi” başlığıyla: Taşıyın ve kaşıyın… Çünkü kaşıdıkça semiriyorsunuz, sesiniz daha gür çıkıyor… Sadece haşemayla havuza girmekle kalmayın; daha iyi kaşımanız için örneğin pop ya da rock müzik çalan barlara gidin… Önce, “Kardeşim burada neden ilahi çalmıyorsunuz. Ben ilahi dinlemek istiyorum. Bu benim en temel hak ve özgürlüğüm” diye maraza çıkartın… Sonra, bardakilerin neden içki içtikleriyle uğraşın… “Herkes içki içiyor ve bu beni beni rahatsız ediyor. Oysa ben hem içki içmemek, hem de bara gelmek istiyorum” diye mahkemeye gidin… Kaşıyın Sayın Bayan, kaşıyın… Mayolu kadınların tesettür otellerinden içeri adımlarını bile atamadıklarını sakın görmeyin ama! Size “Uzaylı” diyenleri AİHM’e şikâyet...

Devamını Oku

Liberal Müslüman Olamaz mı? – 1

Erden ÖZKANT Şimdiye kadar birçok kez “Liberal Müslüman olamaz mı” veya “Liberal Müslüman olabilir mi” soruları gündeme geldi, aynı “dindar ailelerin çocukları niye dindar olmuyor’ sorusu gibi… Kimisi “Müslüman insan liberal olamaz” derken kimisi de “Müslüman insanlar da pekâlâ liberal olabilir” dedi. Doğrusu bu hafta yayınlanan iki farklı görüşteki yazılar kadar bilinçli yazı yazılmamıştı son zamanlarda medyamızda bu konuda. Gerçekten ikisi de insanı bilgilendirici yazılar… Önce ikisini de alıntılayalım…Birincisi: Yenişafak gazetesi yazarı Özlem Albayrak’ın, 29 Temmuz Cuma günü “Liberal Müslüman olur mu” başlıklı yazısı:  Bir süredir dipten akan bir tartışma var muhafazakâr camiada: “Liberal Müslüman olur mu?”, “İslam ve liberalizm aynı cümle içinde yan yana gelir mi?” Yalnızca liberallik değil elbette, sosyalist Müslüman ya da milliyetçi Müslüman kategorileri de var, ancak liberal Müslüman ayrımı sanırım bunlar içinde en güncel olanı ve aritmetik olarak en geniş kitleyi kapsayanı. Aslında genellikle Müslümanlar kendilerini “liberal” olarak tarif etmiyor, hatta bazısı bu sıfata bozuluyor bile, ancak aşağıda belirteceğim nedenler dolayısıyla Müslümanlar arasında böyle bir kategorinin oluştuğunu –en azından görüntüde- varsayabiliriz, diye düşünüyorum. Bu tartışmanın ateşini ekonomide uygulanan neoliberal politikalar olduğu kadar, aslında ondan daha çok AK Parti iktidarı döneminde ivmelenen modern Müslüman kimliği tetikledi. Karar verici mekanizmalarda bulunan ya da bulunmasa bile bir sivil toplum ağı içinde örgütlenen dindar Müslümanların insan hakları ve özgürlükler sözkonusu olduğunda “damdan düşenin halini damdan düşen anlar” düsturunca, yıllar boyunca rejimden dayak yemiş, ötekileştirilmiş hemen tüm toplumsal gruplara...

Devamını Oku

Hoşgeldin Kemal Burkay

Erden ÖZKANT 43 yaşındayken ayrıldığı Türkiye’ye 31 yıl aradan sonra dönmeye karar veren Kemal Burkay, İsveç’ten geldi. İsveç’teki son gününde Zaman, Star, Sabah ve Radikal gazetelerine röportajlar veren Burkay, Zaman’a şunları söylemiş: “Değişimden yana olan herkesin el ele vermesi lazım. Bu sol olur, emekçiler olur, işçi kesimi olur, Kürtler ve Aleviler, Müslüman inancı ağır basanlar olur herkes el ele vermeli.“… 12 Eylül referandumunda çıkan % 58 ‘Evet’ oyu ile başlayan ve arkasından 12 Haziran seçiminde AKP’ye çıkan % 50 oy ile devam eden demokratikleşme ve sivilleşme sürecinde sağcısıyla – solcusuyla, Türk’üyle – Kürt’üyle, dindarıyla – dindar olmayanıyla, başörtülüsüyle- başı açıkla, Müslüman’ıyla – Gayrimüslim’iyle, Alevi’siyle – Sünni’siyle… Yani bizi biz yapan tüm farklılıklarımızla, hep beraber olup yeni Türkiye’nin inşasında rol almalıyız… … Farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşayabileceğimiz bir Türkiye için… Ergenekon’un ve elemanlarının kol gezmeyeceği bir Türkiye için… Ergenekon’a yakınlığı ile bilinen medyanın ve yazarlarının, sırf AKP’ye oy verdiği için halka “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyanlar”, “padişahın eşekleri” gibi hakaret cümlelerini bir daha yazmayacağı bir Türkiye için… Bir daha Hrant Dink gibi cinayetlerin yaşanmayacağı bir Türkiye için… Ceylanların askeri mühimmatlarla, Gökhanların “terörist sandık” kurşunlarıyla öldürülmeyecekleri bir Türkiye için… TSK’nın bir daha kendi halkına “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı” gibi belgeler hazırlamayacağı bir Türkiye için… Başörtülü annelerimizin, teyzelerimizin çocuklarının yemin törenlerini artık kışlanın tel örgülerinin arkasında izlemeyecekleri bir Türkiye için… İsveç’te 31 yıldır sürgünde yaşayan Kürt Aydını Kemal Burkay’ın, diğer Kürt ve...

Devamını Oku

Hayrettin Karaman'ın Yazısının Amacı Ne?

Erden ÖZKANT Yenişafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman, 7 Ağustos Pazar günü “Tahammül mü hoş görmek mi?” başlıklı yazısında şunları yazdı ve ortalık karıştı: “Bir Müslüman imkânlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hâkim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkân bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.İslam’a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- “onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi” tedbirlere başvurulur. Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır? Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır. Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır. Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor. Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına… kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır? İç tavırdan başlayalım: Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkân bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder. Dış tavır olarak...

Devamını Oku

İbrahim Kiras, Yandaşlık Ne Demek?

Erden ÖZKANT (“Niye hep hükümet muhaliflerini eleştiriyorsun da hükümet yandaşlarını eleştirmiyorsun diyenlere” ithaf ediyorum bu yazıyı…) İbrahim Kiras, ‘Yeni Türkiye’nin Gazetesi’ sloganıyla yayın yapan ve Fehmi Koru’yu Zaman’dan yeni transfer eden Star gazetesinin yazarı… Yazar, 8 Ağustos Pazartesi günü “Diklendi ama dik duramadı ne demek” başlıklı bir yazı yazmış ve yazısında isim vermeden Taraf’ın Başbakan Erdoğan için 5 Ağustos’ta attığı “Diklendi ama dik duramadı” manşetine çakmış…Elbette Taraf’ı veya başka gazete ve yazarları eleştirebilir ama bu yazarın eleştirdiği noktayı yazdığımda sizler de hak vereceksiniz ki yandaşlığın bu kadarına pes! (Ha bir zamanlar bunların Mehmet Metiner diye bir yazarları vardı hatırladım! O da Erdoğan’ı övüyor, Taraf’ı , Altan’ı ve liberalleri eleştiriyordu ve daha sonra milletvekili oldu AKP’den. Hıı anladınız mı?) Doğrusu yandaş- candaş gibi kavramları mümkün mertebe kullanmıyorum zira böyle kavramların kutuplaşmaya yol açacağını düşünüyorum… Ama Kiras, sırf “aman hükümet eleştirilmesin biz zaten hâşâ! eleştirmeyiz” gibi bir yazı yazınca bu yazıda da yandaşlığı yazmak zorunda kaldım… … 12 Haziran genel seçiminden önce Türkiye insanını CHP’ye oy vermeye çağıran İngiliz The Ekonomist dergisinin, Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısının ardından yazdığı “asker rahatsız” gibi anlaşılacak haberini eleştiriyordu Kiras yazısında. Tamam problem yok da bunu Taraf’ın 5 Ağustos’taki “Diklendi ama dik duramadı” manşetiyle ilişkilendirip ardından da “Aman hükümeti ve Başbakanı üzmeyelim” manasındaki şu cümleleri yazması doğrusu “bu kadar da olmaz” dedirtiyor: “İngilizlerin yaklaşımında iyi niyet olmadığı için tutarlılık kaygısı da yok. Ama ‘diklendi ama...

Devamını Oku

Ekrem Dumanlı, Medya ve Dindarlar

Erden ÖZKANT Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, 8 Ağustos Pazartesi günü Zaman’da “Müslümanların daha çok çekeceği var” başlıklı yazısında şunları yazdı:“İslam, terörün hiçbir türüne taviz vermiyor… Ancak dünyada medyanın her alanından bizar kalmış ve bitap düşmüş İslam dünyası, yaka silktiği bu alanlara emek veriyor mu? Maalesef hayır. Daha doğrusu emekler cılız, gayretler yetersiz. Ne sinemada ciddi bir tefekkür cehdi var, ne tiyatroda. Gazeteciliği piyasa medyasının bütün virüslerine teslim olarak yapmak ve sonra kendisi olarak kalmak mümkün mü? Açık söyleyeyim: Maalesef İslam dünyasının duyarlı bir medya oluşturma adına ne ciddi ve yapıcı bir sancısı vardır, ne de çocuksu romantizmden ayıklanmış projeleri. Kınama yaparak bir yere varılsaydı bugün onca olumsuz hadisenin hiçbirine şahit olmazdık. Bir anlamda bal tutan parmağını yalıyor: Hangi milletler, hangi güç odakları, hangi lobiler medya alanında insana yatırım yapmışsa onlar sadece hadiseleri nakletmiyor, insanlar ve kitleler için imaj değerleri oluşturuyor. “Neden böyle yapıyorsunuz?” isyanının tabii ki kalplerde bir karşılığı var; ancak “Bu alanda insana yatırım mı yaptınız ki!” püskürtmesi karşısında tutunacak bir dal olmadığı da acı bir gerçektir. Mesele gelip sanata, kültüre, medyaya dayanınca diğer alanlarda başarıdan başarıya koşan kitleler bile açmazlarla karşı karşıya kalıyor. “Medyada yeni bir tarafgirlik oluşsun” ya da “Bugün Müslümanlara yapılan yanlışlar Müslümanlar tarafından başkalarına yapılsın” demiyoruz kuşkusuz. Adalet, zulmün rengini değiştirmek suretiyle yaşatılamaz. Demek istediğim şey gayet net: Pek çok konuda olabildiğince duyarlı ve planlı olan İslam dünyası, gerçeği hakkıyla yansıtmanın...

Devamını Oku

Erdoğan Usta Ne Yaptı Böyle?

Erden ÖZKANT Başbakan Tayyip Erdoğan, AKP 12 Haziran seçiminde % 50 oy ile yeniden iktidar olunca iktidardaki bu 3. dönemine “Ustalık dönemi” adını verdi. Doğrusu birçoklarının çok hoşuna gitti “ustalık dönemi”. Hatta Ertuğrul Özkökgiller bile Erdoğan “ekonomik kriz bu sefer Türkiye’yi teğet bile geçmez” deyince, “o bizim ustamızdır, o ne derse o olur” dediler.Doğrusu ya bu sefer ülkenin demokratları da inanmıştı ustalık döneminde her şeyin daha farklı olacağına… Hatta Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısının ilk günü, birileri için “Nayır nolamazz” dedirten o fotoğraf ve içeriden sızan bilgilerle bu inanç, heyecana dönüşmüştü. Ancak Necdet Özel’in Genelkurmay Başkanı, Hayri Kıvrıkoğlu’nun Kara Kuvvetleri Komutanı, Bekir Kalyoncu’nun Jandarma Genel Komutanı, Mehmet Erten’in Hava Kuvvetleri Komutanı ve Emin Murat Bilgel’in Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak belirlendiği Şura kararları açıklanınca doğrusu şaşkınlık had safhaya çıktı. Zira hattında çeşitli iddialar bulunan Org. Bekir Kalyoncu Jandarma Genel Komutanı olmuş, 14 Balyoz Davası sanığı da emekli edilmeyip temditle görev süreleri uzatılmıştı. Peki bu duruma medyamız ne dedi? 5 Ağustos günü: Hükümete yakın gazeteler “Buna da şükür” şeklinde manşetler attılar… Hükümete uzak medyanın bir kısmı “çaktırmadan sevinmeye çalışanlar” gibi manşetler attılar… Hükümete en uzak yayın yapan 2 gazete ise havanın “aydınlanmasını” beklememişler ve adeta birilerinin “sözcüleri” gibi manşetler atmışlar: “İlk raunt askerin”, “AKP kaybetti, Ordu kazandı”… Peki ya hükümete gerektiğinde yakın, gerektiğinde ise uzak olan gazete, yani Taraf, ne yapmış? Diklendi ama dik duramadı manşetiyle Taraf spotta şöyle demiş: Sözümüz,...

Devamını Oku

Galatasaray Şike Yapar mı?

Erden ÖZKANT Fenerbahçe’nin ve Başkanı Aziz Yıldırım’ın adı şikeye karıştığında bazı Fenerliler ortalığı birbirine katmışlardı. Taraf gazetesi Ankara Temsilciliği önünde çirkin bir eylem yapmışlardı.Beşiktaş’ın adı şikeye karıştığında Beşiktaş taraftarı sağduyulu davranmış, “Çarşı şikeye de karşı” demiş ve gayet güzel bir açıklama yapmışlardı. Hatta Beşiktaş, Türkiye Kupasını Federasyon’a iade etme kararı almıştı taraftarının da baskısıyla. Trabzonspor taraftarı da Fenerliler gibi davranmamıştı. Birçok Fenerli ise maalesef fanatizme yenik düşmüştü. Hatta birçok sözde demokrat yazar bile… Örneğin Star gazetesi yazarı Ergun Babahan bile kendisine yakışmayacak yazılar yazmış ve bu yazılarında şike soruşturmasını eleştirmişti. Aynı Ergenekon Davasında “Sanki komutanlar kaçacak mı da evlerinde gözaltına alınıyorlar” diyenler gibi Babahan da “Sanki Yıldırım kaçacak mı da gözaltına alınıyor. Zaten adamcağız hasta, yazık onaaaa!” gibisinden demokratlığına yakışmayacak şeyler yazmıştı. … Ben bu konuyla ilgili şike operasyonunun yapıldığı ilk günlerde “Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin” başlığıyla 4 yazıdan oluşan bir yazı dizisi yazmıştım. Fakat bu dizinin içeriğinde yorumdan kaçınmış sadece olan bitenden ve gazetelerin bu konuda ne dediğinden bahsetmiştim. Bir de geçen hafta  Dokunan Yanıyormuş! “Eee Yananı Görür Allah” başlığıyla şunları söylemiştim: “Yahu bir izin verin bakalım, bu operasyon 10 yıl öncesine gidiyor mu gitmiyor mu diye… Galatasaray’a veya diğer kulüplere uzanıyor mu uzanmıyor mu diye… Başka kişiler tutuklanıyor mu tutuklanmıyor mu diye… Ayrıca niye her olayda “dokunan yanıyor” denir onu da anlamam. Ergenekon operasyonu olur “dokunan yanıyor”… Futbolda şike operasyonu olur “dokunan yanıyor”…...

Devamını Oku

Mevzubahis Özdil İse… Gerisi Teferruattır!

Erden ÖZKANT 2 Ağustos Salı günü “4 yıldızlı fani kalmadı, 7 yıldızlı cami verelim” başlıklı bir yazı yazan yazarımız, 3 Ağustos’ta “Mevzubahis karpuzsa gerisi teferruattır” başlıklı bir yazı yazmış… Aslında yazarımızın çarşamba günkü yazısıyla ilgili de yazabilirim ama ben asıl salı günkü yazısıyla ilgili yazmak istiyorum…Önce bakalım yazarımız salı günü ne yazmış? “…Ankara’da 4 yıldızlı karargâhın temellerine balyoz’la vurulduğu dakikalarda, İstanbul’da 7 yıldızlı “Mega Center Caprice Gold Camii”nin temeli atıldı iyi mi… – Teravih’e nereye kardeş?– Mega Center Caprice Gold’a. E haleluya! Bi nevi şükürler olsun…Tanrı Amerika’yı korusun.” Nasıl ama? İşte tam da benim arayıp da bulamadığım yazı… (Gerçi niye bulamayım ki? Daha önceki yazılarını da eleştirdiğim bu yazarın birçok yazısı zaten bu türden) Yine çaktırmadan mesaj vermeye çalışan bir yazı… Yine “AKP İslam’ı getirmeye çalışıyor, ey halkım uyuma!” türünden bir yazı… … 4 yıldız, komutanları temsil ediyor. Mega Center Caprice Gold Camii ise 7 yıldızlı… Yazarımız diyor ki “Ankara’daki laik 4 yıldızlı komutanlarımız gitti, yerlerine 7 yıldızlı camiler yapılıyor.” … Ve buradan itibaren söz Bugün gazetesi yazarı Ali Atıf Bir’in “Gerçekten şiştim” başlıklı yazısının bir bölümünde: “Yahu bu ne biçim saplantıdır? Nasıl bir ilişki kurmadır? Nasıl bir mantıktır? Nasıl bir mantıksızlıktır? Tamam dilin kemiği yok. Beynin de freni yok ama nasıl böyle bir bağlantı kurdun? Hangi kesin inançtır ki bu sana böyle bir bağlantı kurdurabiliyor? Nasıl oluyor da aslında demek istenen şey bu kadar dolambaçlı bir yoldan söylenebiliyor?...

Devamını Oku

Ramazan Nedeniyle Kapalı Olan Panpiş Yazarlığa Soyunuyor

Erden ÖZKANT Yok yok heyecanlanmayın… “Yazarlığa soyunuyor” dediğim lafın gelişi! Köşe yazarı olacakmış Hilal Cebeci nam-ı diğer Panpiş, medyafaresi adlı internet sitesine…Twitter’da, ‘panpiş’ akımıyla bir anda dikkatleri üzerine çeken ve sayfasında yayınladığı seksi fotoğraflar sayesinde takipçi sayısını 249 bine çıkaran Cebeci, medyafaresi adlı internet sitesine köşe yazıp, röportajlar yapacakmış. Hani şu Ankara Temsilciliğini Doç. Dr. Önder Aytaç’ın yaptığı siteye… Haberi takipçilerine “panpişlerim artık medyafaresi.com da köşe yazmaya başlıyorum yavaş yavaş tüm dünya panpiş olucak yaşasın panpişizm :))” twit’iyle duyuran Cebeci, ramazan ayı nedeniyle bir süredir panpişleriyle fotoğraf paylaşmıyor. Niye? Çünkü Ramazan nedeniyle kapalı! Neyse… Yarın Cebeci’nin ilk yazısı yayınlanıyor… İşte hayat böyle… “İŞİN B.KUNU ÇIKARDIN BE PANPİŞ!” başlıklı yazımda “O halde “Aç oranı, al paranı”… diyelim mi? Diyelim…” demiştim… Şimdi değiştiriyorum: “Aç oranı, kap...

Devamını Oku

Dokunan Yanıyormuş! "Eee Yananı Görür Allah"

Erden ÖZKANT MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ‘şike operasyonu’ çerçevesinde şunları söylemiş (Aman ne iyi etmiş söyleyerek değil mi?): “Ben bu operasyonun kesinlikle bir şike operasyonu olduğunu düşünmüyorum. Bunun siyasi bir operasyon olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Eğer hakikaten şike operasyonu ise bunun çok ötesine gitmesi lazım.”Yahu bir izin verin bakalım, bu operasyon 10 yıl öncesine gidiyor mu gitmiyor mu diye… Galatasaray’a veya diğer kulüplere uzanıyor mu uzanmıyor mu diye… Başka kişiler tutuklanıyor mu tutuklanmıyor mu diye… Ayrıca niye her olayda “dokunan yanıyor” denir onu da anlamam. Ergenekon operasyonu olur “dokunan yanıyor”… Futbolda şike operasyonu olur “dokunan yanıyor”… Tabii bu operasyonların hepsinin arkasında Fethullah Gülen cemaati var değil mi? Ne yapmış acaba Aziz Yıldırım, Gülen Cemaatine de tutuklanmış? Ya diğerleri ne yapmışlar Gülen Cemaati aleyhine de tutuklanmışlar? Yahu her şeyin arkasında Gülen cemaati aranır mı? Her şeyin arkasından “dokunan yanıyor” denir mi? Birilerinin istediği galiba hiçbir şeye dokunulmasın bu ülkede. Nasıl gelmişse öyle gitsin. Ergenekon devam etsin, fail-i meçhuller devam etsin, gazeteciler ve siyasetçiler öldürülmeye devam etsin… Ayrıca neye dokunan yanıyor? Neresi yanıyor dokunanın? Hem sanatçı “Yananı görür Allah!” dememiş...

Devamını Oku

Ramazan ve Yılın İlk Mahyası: Daha Karpuz Kesecektik

Erden ÖZKANT Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının emekliye ayrılmalarının ertesi günü, 30 Temmuz Cumartesi, Taraf gazetesinin zekâ ürünü manşeti şöyleydi: DAHA KARPUZ KESECEKTİK Doğrusu komutanların emekliye ayrılmalarının ertesi günü gazetelerin gerek manşetleri gerek köşe yazıları, bir Danıştay saldırısı ertesinde atılan manşetlere ve yazılan yazılara göre, Ergenekon operasyonlarının ertesinde atılan manşetlere ve yazılan yazılara göre daha demokratikti. Hatta 29 Temmuz günü saat 18 civarında emekliye ayrılan askerlerin haberini ‘son dakika’ alt yazılarıyla veren haber kanalları hemen canlı yayınlara geçmeyip program akışlarını devam ettirdiler. (Tabii Banu Güven ve Can Dündar ile yolları ayrılan NTV hariç) İşte Tüm Gazetelerin 30 Temmuz Manşetleri…...

Devamını Oku

Komutanlar İstifa Etmişlerken Bir Yaz Günü…

Erden ÖZKANT Sıcak bir yaz günü… Ofisimde çalışıyorum… Gündemde Genelkurmay Başkanı ile komutanların emekliliğe ayrılmaları var…Taraf gazetesinin “Daha karpuz kesecektik” manşeti ile Radikal gazetesinin “Koşaner: İstifa ediyoruz, Erdoğan: Siz bilirsiniz” manşetinin büyük ses getirmesi… Yazarlardan Ahmet Altan’ın Taraf’taki “Peki” başlıklı harika yazısında “Dağlıca’da, Aktütün’de, Hantepe’de, Silvan’da “onurunuz” neredeydi, niye bir taneniz bile istifa etmedi? Orada istifa etmeyen generalin, “terfi kavgasında” istifa etmesi aslında askerlik adına utanç vericidir.” yazması… Emin Çölaşan’ın gittiği bir ülkede Türk Okulunun bulunmasından dolayı duyduğu üzüntüyü gösteren, bu okulun orada bulunmasından dolayı sevinip “Vay bee adını yazamadığım bu ülkeye bile gelmişler” demesi gerekirken okulu Deniz Feneri ve Diyanet’e bağlayarak akılları bulandırmaya çalışan yazısı… Yılmaz Özdil’in “Sayaçlar ölmez, vatan bölünmez” başlıklı yazısı ile yine garip mesajlar vermeye çalışması… Bazı yazarların, komutanların istifalarından dolayı bir oturup ağlamadıklarının kaldığını resmeden yazıları… İnternet Andıcı İddianamesinin, mahkemece kabul edilmesi… Ve kulağımda Feridun Düzağaç’ın “Beni Bırakma” şarkısı… … Ramazan’ın gelmesi… Havaların sıcak olması… Ve gündemin de sıcaklığı… … Bilgisayarımın başında yazı ile uğraşırken, televizyonda hafta sonu programları… Türkiye’nin en çok izlenen iki haber kanalı… İkisinde de yemek programı… Oktay Usta’nın programı gibi değil bunlar… Adamlar, lokantalara gidiyorlar ve milyonların önünde kebap, mangal falan filan yiyorlar… Garip ağız hareketleri, “Hımmm… Çok lezzetliler” eşliğinde… Kendilerini izleyenlerin içinde maddi imkânları olmadığı için o yemekleri yiyemeyeceklerin olduğunu hiç düşünmeden… Bazen görgüsüzlüğe varacak şekilde… … Bir de Milliyet’ten Çetin Altan’ın, oğulları Ahmet Altan ile Mehmet Altan’ın yazma...

Devamını Oku

Senin Neslin Değil, "Yeni Türkiye'nin Yeni Nesli"yiz Yılmaz Özdil

Erden ÖZKANT Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, 29 Temmuz Cuma günü Ermenistan’ın yeni nesliyle başladığı “Benim neslim” başlıklı yazısında ülkemizin ‘yeni nesline’ çakıyordu şu cümlelerle: “… Benim neslim ise… ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diye sokaklarda yürüdü. Benim neslimin gazetecileri… Soykırım Anıtı’na çiçek koydu. Saygı duruşunda bulundu. Benim neslimin liboşları ‘Atalarımız soykırım yaptı, özür diliyoruz’ diye imza kampanyaları açtı.’’Öncelikle Özdil, çok okunan ve de sevilen bir yazar. Bunu kabul etmek lazım… İlginç konuları bir araya getirerek, bol üç nokta (…) kullanarak, az kelime ile yazı yazıyor. Sabah yazarı Yavuz Donat da yazılarını az kelime ile yazıyor ama o daha ciddi konulara değiniyor. Özdil gibi ironik yazmıyor. Ayrıca ve bence en önemlisi Özdil gibi halka hakaret etmiyor. Demokrasiye saygı duyuyor. Halkın kararlarına saygı duyuyor. Özdil öyle mi? Hayır… Daha liberallere ‘liboş’ dememesi gerektiğini bile bilmiyor… Halka ‘bidon kafalı’ filan diyor. Halk AKP’ye oy veriyor diye halka kızıyor, AKP’ye kızıyor, liberallere kızıyor, cemaate kızıyor, BDP’ye kızıyor… (Hatta BDP’li Ahmet Türk’ün ev adresini verdi açıkça bir zamanlar hatırlayınız. Bir de İzmirli Özdil’in, İzmir’de bazı insanların BDP’lilere saldırmaları karşısında yazdığı yazısını ve tavrını hatırlayın) Yani sadece ve sadece kendisi gibi olanları seviyor Özdil. Diğerlerinden hiç hazzetmiyor. Kendi neslinden de bu yazıdan anladığımız üzere hoşnut değil. Çünkü biz “Yeni Türkiye’nin yeni nesliyiz”. Acaba Özdil netcek...

Devamını Oku

Başörtülüsün Sen Başörtülü Kal!

Erden ÖZKANT Bu hafta Milliyet gazetesinin Pazar ekinden Mehmet Tez’in köşe yazısı dikkatimi çekti. Dedim ki “biraz bekleyeyim”, belki sonra yazarım… “Ne ayaksın kızım sen” başlıklı köşe yazısında Tez, başörtülü bir okurunun mektubunu yayınlamış. (Ben hiç “başörtüsüz bir okurumun mektubunu yayınlıyorum” diyen yazar görmedim, siz gördünüz mü?)Yazının sonunu yazar şöyle bitiriyordu “Ne ayaksın kızım sen hakikaten? Önyargıları falan yıkmak üzere and içmişsin sanki. Başörtüsüyle festivale mi gidilir? Valla şaka bir yana, başörtülü müzikseverin durumu herhalde bu mektuptakinden daha güzel anlatılamaz. Herkese ama HERKESE bol müzikli günler…” 26 Temmuz günkü Zaman gazetesinin yorum sayfasında Yıldız Ramazanoğlu’nun “Başörtülü kadınlar sanattan niye anlamasın?” başlıklı yazısını görünce… Bu yazıyı yazmaya karar verdim ben de… Öncelikle “Ne ayaksın kızım sen” ne demek? Festivallere, konserlere başörtülüler gidemezler mi? Festivaller, konserler sadece açık bayanlar için midir? Namaz kılmayanlar için midir? Bu ülkede başörtülüler, namaz kılanlar konserlere, festivallere gidemezler mi? Gitmiyorlar mı? Dindarlar sanattan, festivalden, konserden anlamazlar mı? Onlar, şarkı dinleyemezler mi? Eğlenemezler mi? İlla konserlere dindar olmayanlar mı giderler? Başörtülü kız, mektubunda geçen yıl ve 2005’te gittiği konser ve festivalde etraftakilerden laflar işittiğinden bahsetmiş… Bazı densizler, “senin burada ne işin var” demişler kıza. Başörtülü kız da “sizin gibi eğlenmeye geldim” demiş… Ve eğlenmiş… Konser sonrası, kıza laf atanlar kızla fotoğraf da çekinmişler… (Herhalde hayatlarında ilk kez başörtülü gördüklerinden “bir hatıra fotoğrafı çekinebilir miyiz” demişler!) Biliyoruz ki ülkemizde çokça densiz var… Size mi soracağız konserlere, festivallere kimin...

Devamını Oku

Emin Çölaşan'ın Onuru

Erden ÖZKANT Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan’la ilgili daha yeni yazmıştım bu sitede. “Ey halkım sana hakaret ettim beni unutma: Emin Çölaşan” başlıklı yazımın ardından hem olumlu hem de olumsuz tepkiler geldi. Yazının altına birkaç yorum yazıldı. Eleştirenler tabii ki çoğunluktaydı…Çölaşan’ın 28 Temmuz Perşembe günü Sözcü’de yayınlanan “Subayın onuru” başlıklı yazısı dikkatimi çekti. Doğrusu yazının tamamını okuyacak sabır yok bende. Dolayısıyla yazının birazını okudum ve bu bile bana bu yazıyı yazdırmaya yetti. Yazısında Çölaşan, 13 askerimizin şehit edildiği Silvan saldırısıyla ilgili şunları yazmıştı kısaca: “Olayda komutanların hatası vardır veya yoktur, bilemeyiz. Ama bundan sonra her baskında ve her şehitte sen oraya İçişleri Bakanlığı müfettişlerini gönderirsen, bu ordu savaşamaz. Komutan ister istemez korkar.” Bu nasıl bir yazı? Şimdiye kadar o bölgede yüzlerce askerimiz şehit oldu. Ciddi ihmal ve hataların yaşandığı ortaya çıktı… İçişleri Bakanlığı da TSK da hiçbirinde Silvan saldırısında olduğu gibi işin üzerine düşmediler maalesef. Doğrusu bu sefer medya işin üzerine düştü ve “ihmal ve hata var mı?” diye yayın yaptı. Hatta ilk kez yandaşıyla candaşıyla… Bir tek Aydınlık ile Sözcü gazeteleri böyle yayın yapmadı… Zaten Sözcü’nün niye yapmadığı Çölaşan’ın bu yazısıyla belli oluyor: Çünkü Sözcü, TSK’nın ve İçişleri’nin yaptığı soruşturmalardan rahatsız… (Niyesini ben bilmem onu benim beyim bilir!) Çölaşan diyor ki “her baskında ve her şehitte sen oraya İçişleri Bakanlığı müfettişlerini gönderirsen, bu ordu savaşamaz. Komutan ister istemez korkar.” Yahu zaten oraya müfettiş göndermezsen şimdiye kadar olduğu gibi...

Devamını Oku

2 Fotoğraf: Acun Ilıcalı ile Farah

Erden ÖZKANT Show TV, Acun Ilıcalı’ya program başına 750 bin dolar (1,3 milyon lira) ödeyecek. Böylece Ilıcalı’nın aylık kazancı 15,5 milyon lirayı bulacak. Afrika’da milyonlarca kişi, açlık ve kuraklıkla karşı karşıya...

Devamını Oku

Serbest Piyasa Ekonomisi

Erden ÖZKANT Sitemizin yeni yazarı Fikret Bey benden epeyce büyük anladığım kadarıyla. Zira kişisel bilgilerinde emekli yazıyor. Fikret Bey yazısında serbest piyasayla ilgili bir şeyler söylemiş… Bize de serbest piyasayı Fikret Bey’e anlatmak düşer…Mal ve hizmetlerin, bireyler ve bu bireylerin oluşturdukları özel kuruluşlar arasında özgürce mübadele edilmesini savunur serbest piyasa ekonomisi. İnsan davranışlarının temelinde yatan sebeplerin analiz edilmesi ile keşfedilmiş bir düzendir ayrıca serbest piyasa ekonomisi. Bu bağlamda değerlendirirsek piyasa ekonomisinin sistemli bir şekilde çalışmasının iki temel özelliği kişisel çıkar ve kişisel faydadır. Bu iki durum ekonomi biliminin kurucusu olarak da bilinen Adam Smith’e göre ekonomik olayların temelini oluşturur. İlk günden beri serbest piyasa ekonomisi savunucuları, piyasa ekonomisinin geçerli bir ekonomik sistem olmaktan çok, birey özgürlüklerinin ve refahının temel garantisi olduğunu vurgulamışlardır. Kişilerin doğuştan gelen temel hak ve hürriyetlerini hayat, hürriyet ve mülkiyet olarak belirten liberal filozofların bunlardan birisine herhangi bir dışsal etmenin değişik sebepler öne sürerek müdahale etmesini diğer kişi haklarına da müdahalelere gebe olacağını öngörerek mülkiyeti ve bundan dolayı miras ve veraseti kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin özü olarak kabul eder. Ayrıca etkin bir üretimin ancak kişilerin ve özel kuruluşların mülkiyet edinerek ve bu mülkiyetleri üzerinde tasarrufta bulunarak gerçekleşebileceğine inanılmaktadır. Piyasa ekonomisi devlete karşı değildir Piyasa ekonomisi devlete karşı değildir. Sadece devletin piyasa ekonomisine müdahale etmesine, yöneticilerin bir grubu diğer başka bir gruba göre avantajlı konuma getirecek sübvansiyonlara, regülasyonlara yahut diğer grubun vergi yükü altına sokulmasına karşı...

Devamını Oku

Emre Kılıç Ne Bu Şiddet Bu Celal?

Erden ÖZKANT Bizim sitenin yazarı Emre Kılıç’ın “öfke” başlıklı yazısı dikkatimi çekti… Okudum… Yazı “Allah belanızı versin” diye başlıyor…Ardından “girmeyeceğim entel muhabbetlere, öfkemi yazacağım” diyor… “Dünya o kadar adaletsiz ki derdimi kime anlatsam anlamaz” diyor sonra… Ve Emre’nin yazısı “Söz veriyoruz! İnsanca yaklaşacağız sivil itaatsizliklere… Ciplerimizin arkasına bağladığımızda leşlerini onların en dikensiz yollardan indireceğiz ovalara söz! Militanlar ne kadar pusu kurmuşsa biz o kadar çıkıp karşılarına sıkacağız alınlarına. Müzakere süreçlerine balta vurmayacağız. Türk’e uzanan her eli müzakerecilerle birlikte kıracağız!” diye bitiyor… Anladığım kadarıyla BDP’nin sivil itaatsizliğinden bahsediyor Emre… Yine anladığım kadarıyla devletin, Kürt sorununu bitirmek için yürüttüğü müzakerelerden de rahatsız… Peki ya “Türk’e uzanan her eli müzakerecilerle birlikte kıracağız!” ne demek? Birincisi… Emre yazısında “Dünya o kadar adaletsiz ki derdimi kime anlatsam anlamaz” diyor ya haklı… Çünkü böyle bir yazıyla istediğini elbette anlatamaz Emre… İkincisi… Emre’nin Zeytinburnu’nda yaşananlardan haberi var mı? İki halk karşı karşıya getirilmek isteniyor… Ve maalesef Zeytinburnu’nda iki halk karşı karşıya geldi. Bu durum başka yerlerde de yaşanırsa sonuç ne olur? Hiç düşündünüz mü? Üçüncüsü… 13 askerimizin şehit edildiği Silvan saldırısı ile ilgili bazı ciddi ihmal ve hata iddiaları var… Bu iddiaları görmezden gelmek ne kadar doğru acaba? Aynı bazı basın yayın organlarımızın yaptığı gibi bu saldırıları hükümete, müzakerelere yüklemek ne kadar doğru? Orduya “bu iddialar doğru mu” diye sormamak ne kadar doğru acaba? Saldırıyla ilgili “bölge komutanı Ünal Karaosmanoğlu’nun ihmalleri nelerdir” diye sormamak ne kadar...

Devamını Oku

Madem Döveceksin, Niye Berabersin Be Birader?

Erden ÖZKANT Son günlerde kadınlara yönelik şiddet haberlerinde büyük bir artış var… Ayşe Paşalı cinayetinin ardından Sivil Toplum Kuruluşlarının ve medyanın dikkatini ayırdığı bu konu önemli… Zira her geçen gün artıyor kadın cinayet haberleri…Örneğin… Kızının eski sevgilisi Gazi Baltacı tarafından bıçaklanarak öldürülen Ankara 16. İcra Hukuk Mahkemesi Yazı İşleri Müdürü ve Büro Emekçileri Sendikası (BES) İşyeri temsilcisi Nejla Yıldız’ın cinayet davası, öldürülmesinin üzerinden tam 9 ay sonra açıldı. Davanın ilk duruşması 19 Temmuz Salı günü Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü… Konya’da bir adam, M. T adlı kadını 4 gün dövmüş ve daha sonra bir otobüs durağına bırakmış… Yani kadına şiddette son durak… Devletten 2 adım… Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kadın ve çocuklara yönelik şiddet olayları hakkında Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) konunun tüm yönleriyle araştırılması ve incelenmesi amacıyla görevlendirirken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Kadına şiddet uygulayan erkek elektronik kelepçeyle izlenecek”...

Devamını Oku

Üniversitelilere Duyurulur…

Erden ÖZKANT Hürriyet gazetesi Ankara eki yazarı Oya Armutçu’nun “Üniversiteliye kopya cezasına iptal” başlıklı yazısından… Üniversitelilere duyurulur… “DANIŞTAY 8. Ceza Dairesi’nden, kopya cezası alan üniversite öğrencilere iyi haber geldi. Danıştay, bir üniversite öğrencisine kopya çektiği iddiasıyla yüksekokul müdürlüğünce altı ay okuldan uzaklaştırma cezası verilmesini hukuka aykırı buldu.Danıştay, “Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde böyle bir ceza yok” kararı verdi. Bakın dava şöyle açıldı: Bir yüksek okulda okuyan öğrenci kopya çektiği iddiasıyla sınavdan çıkarıldı ve hakkında disiplin işlemi yapıldı. Yüksekokul Müdürlüğü öğrenciye altı ay okuldan uzaklaştırma şeklinde disiplin cezası verdi. İdare mahkemesinde dava açtı Öğrenci bu işleme karşı Hatay İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde böyle bir ceza bulunmadığı, bir veya iki yarıyıl okuldan uzaklaştırma cezası verme yetkisinin de Disiplin Kurulu’na ait bulunduğu gerekçesiyle, bu cezayı iptal etti. Temyize ret Yüksekokul Müdürlüğü öğrencinin kopya konusunda samimi ikrarı bulunduğu, bu nedenle de bir alt ceza verildiği gerekçesiyle mahkeme kararını Danıştay 8. Dairesi’nde temyiz etti. Danıştay Savcısı ve Danıştay Tetkik Hakimi görüşlerinde temyiz talebinin reddi ile mahkeme kararının onanması yönünde görüş bildirdiler. Danıştay da davalı yüksekokulun temyiz talebini reddetti ve kararı usul ve yasaya uygun bularak, oybirliği ile...

Devamını Oku

İşin B.kunu Çıkardın Be Panpiş!

Erden ÖZKANT Panpiş… Harbiden artık işin b.kunu çıkardın… “Trafikte 240’ı gördüm” diyerek, trafikte fotoğrafını çekerek twit atmak da neyin nesi? İyi halt ettin 240’ı gördün de… Haberin yoktur kendi fotoğraflarını çekip, twitter’a koymaktan ama ben yine de hatırlatayım… Son günlerde ülkenin dört bir yanından trafik kazası haberleri gelmekte… Ayrıca bu trafik kazalarında birçok aile yok olup gitmekti… Sen şimdi niye diye de sorarsın? Niyesi mi var? Onlarca kişi öldü de ondan… Anneler, babalar, çocuklar… Aileler yok olup gitmekte… Dikkatsizlikten, alkollü araç sürmekten, trafik kurallarını hiçe saymaktan… Ama en önemlisi de senin gibiler neden oluyor bu kazalara biliyor musun? Panpiş… Trafik canavarı olma… Git nerede, nereni çekip twitter’a koyuyorsan koy ama trafikte böyle saçma sapan şeyler yapma… Sana ne olduğu umrumda bile olmaz ama en azından masum insanların günahına girme… Senin yüzünden masum insanlara, gariban insanlara bir şey olmasını istemem… İnanıyorum ki çoğu insan istemez… Tabii doğrusu o insanlara bir şey olsa da senin umrunda olmaz… Zira 13 şehidimiz oldu, sen hala oranı buranı çekip insanlara gösteriyorsun… Doğru, bazıları senin oranı buranı merak ediyor… Her gün gece yatmadan önce “Acaba Hilal bugün neresini çekti de twitter’ına koydu” diye merak ediyor ve hemen bilgisayarın başına koşuyor… Bir kısım medya da “Bunu da yaptı” diyerek sözde “Aaaa ne kadar ayıp” dermiş gibi yapıp çaktırmadan “Cebeci bahane, tiraj şahane” diyerek fotoğraflarını gazeteye koyuyor… Canlı yayınlara da çıkmaya başladın artık… Serdar Turgut’un, bir zamanların...

Devamını Oku

Türklere, Kürtlere, Herkese…

ERDEN ÖZKANT Artık yeter diyorum, diyoruz… Sözü, Vatan gazetesi yazarı Mutlu Tönbekici’ye bırakıyorum… İşte Tönbekici’nin “Kendi cehaletinde boğulan bir millet” başlıklı yazısı… Yok öyle haybeden gerçek üstü “teröre lanet”ler, “barış istiyoruz”lar “akan kanlar” dursunlar…Barış hak edenindir. Hiçbirimiz barışı hak etmiyoruz. Kürdü  de hak etmiyor, Türkü de. Şu halimize bakın! Şu rezil halimize bakın! Her tarafımızdan kin, nefret, öfke ve kan akıyor. Hepimiz irin içindeyiz! Kendi cerahatinde boğulan millet olarak tarihe geçeceğiz. Hiç öyle ak sütten çıkma ak kaşık numaraları yapma bakalım! Masum değilsin. İyi bak! Ellerin kan içinde. Şehit askerlerimize bir kurşun da sen attın. Sen de kendi gerillanı kendin öldürdün. Sen Türk! Öğrendin mi bu ülkenin gerçek tarihini? Öğrenmedin. Zahmet bile etmedin. Facebook’lardaki zırva zırva goy goy yazılarını okudun durdun da eline bir kitap alıp okumadın. Gizli saklı falan değil. Ne olmuş 1925’te, 1934’de, 1960’ta 1980’de.. Öğrendin mi? Yazıyor kitaplarda. Al Hasan Cemal’in “Kürtler” kitabını oku mesela. İlk elli sayfayı okuman bile yeter. Neden bu insanlar kendilerini de eriten, bitiren, yok eden bir kin, nefret ve öfke içinde anlaman için evet ilk 50 sayfa bile yeter. “Asimilasyon devlet politikasıydı, Türk halkının suçu ne?” de diyemezsin. Hiç bir devlet politikası, çoğunluğun desteğini almadan yürümez. Devlet suçlu kere suçludur. Evet ama sor bakalım kendine. Sen ne yaptın? Veya sen ne yapmadın? Bırak devleti, bırak PKK’yı. Al birini vur ötekine… Sen kendinden söz et önce! Söyle bana ne zaman kendine tanıdığın...

Devamını Oku

2. Ahmet Kaya Vakası ve Medya

Erden ÖZKANT 2. Ahmet Kaya vakası yaşandı İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda… Caz konserinde ilk şarkısını Kürtçe okudu Kürt sanatçı Aynur Doğan… Alkış aldı dinleyicilerden… İkinciyi okudu ve yine alkış aldı ama iş üçüncüde koptu… Pet şişe atanlar mı ararsınız, çirkin söz söyleyenler mi?Ahmet Kaya’ya çatal filan fırlatmışlardı yıllar önce… Ayrıca birçok sanatçı ve gazeteci de Kaya’ya çirkin sözler söylemişlerdi o zamanlar… Hatta Serdar Ortaç ve Ertuğrul Özkök özür dilediler yıllar sonra o zamanki yaptıkları için… (Hatırlayınız! O zaman bir gazete “Vay Şerefsiz” manşeti filan atmıştı. Hangi gazete olduğunu anladınız siz.) Bugün, Doğan’a çatal yerine pet şişe fırlatıldı… Ayrıca ertesi gün birçok gazete bu olayı kınayan haber yaparken, birçok yazar da olayı kınayan yazılar yazdılar… Ahmet Hakan’dan Mutlu Tönbekici’ye kadar birçok yazar bu olayı yazdı. Belki de ilk kez çatal ve pet şişe atanların yanında değil, yiyenlerin yanında yer aldı birçok gazete ve yazar… Radikal gazetesi en hassas olanıydı bu konuda… Manşetten, Doğan’la yaptıkları röportajı veren gazetenin birçok yazarı da bu konuyu yazdı… Galiba Türkiye de medya da değişiyor… Bir gün bu pet şişe atanlar da değişecek… Hatta değişmişler mi ne? Çünkü yıllar önce bunların anaları – babaları çatal atıyorken, bugün onların Harbiye’deki çocukları – torunları pet şişe filan atıyorlar… Bir gün gelecek bunların çocukları – torunları artık hiçbir şey atmamayı öğrenecekler… Bir gün gelecek tarih bunlara, “Madem şehitlere bu kadar üzüldünüz o halde konsere gitmeyeceksiniz. Madem gittiniz adam gibi...

Devamını Oku

Hani Bizim Püskevitlerimiz, Hani Bizim Heronlarımız?

Çocuk babasına “hani benim püskevitim?” diye soruyor ya… Aslında bizim de “hani bizim heronlarımız?” diye sormamız gerekiyor… Çünkü Diyarbakır Silvan’da 13 askerimizin şehit olduğu saldırı ile ilgili çok ciddi iddialar var… Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu’nun taktik hatasının olduğundan, helikopterlerin 1,5 saat geç geldiğine kadar…Ayrıca saldırıda bizim heronlarımız nerede? Heronların teröristleri görmesi gerekmez mi? Teröristler, askerlerin yanlarına kadar nasıl gelebiliyorlar? 40 derece sıcakta, sırt çantası, çelik yelekle 4 gün boyunca arazi taraması yapıyor timlerimiz. Yani “asker yorgun, vurun” emri boşuna gelmiyor teröristlerden… Bu arada saldırı birçok ilde protesto ediliyor… Ama maalesef bu protestolar zaman zaman ırkçılığa ve çatışmaya varabiliyor… Provokasyonlar yapılıyor bu protestolarda… Ayrıca protestolarda hükümet suçlanıyor… Peki ya oradaki komutanların hataları ne oldu? Velev ki hakkında birçok iddia bulunan Karaosmanoğlu ve diğer komutanların hataları yok… Ama o kadar çok soru işareti var ki… Bunları o komutanlara soracak cesaret yok mu bu insanlarda? Hele bazı gazetelerimizin maşallahı var bu konuda… Onlara göre tek suçlu hükümet! Niye? Açılım yapıyormuş da ondan! Bir de “komutanlar Ergenekon ve Balyoz’dan içeride oldukları için bu saldırıda 13 şehit verdik” diyenler var ki tam bir trajedi… Yahu bu komutanlar kaç yıldır içerdeler? Peki, bu terör kaç yıldır var? Ve biz kaç yıldır şehit veriyoruz? Biz bu komutanlar içerde değillerken de çok ama çok şehit vermedik mi? İlk muvazzaf general Şubat 2010’da gözaltına alındığına göre; 2007, 2008, 2009’da gerçekleşen Dağlıca, Aktütün, Gabar ve Reşadiye baskınları sırasında tek bir...

Devamını Oku

Size Hakaret Ettim Ey Halkım Beni Unutma: Emin Çölaşan

Emin Çölaşan… Hürriyet gazetesi eski yazarı… Hani şu halka “bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” filan diyenlerle aynı gazetede yazıyordu bir zamanlar… Ama kovuldu…Ardından “Kovuldum ey halkım beni unutma!” diye bir kitap yazdı… Sonra da Sözcü gazetesinde yazmaya başladı… Halkın sözcüsü olan gazetede!… AKP’ye her gün bindiren yazılar yazıyor orada Çölaşan… Zaten gazetede de AKP aleyhine olmayan haber yok… Ama Çölaşan’ın 17 Temmuz günü yayınlanan yazısı AKP’ye değil, seçmene, halka yönelikti… Halka hakaret ediyordu Çölaşan… Tabii direkt değil, anlattığı bir hikâye ile… Zaten halk anlamazdı bu hikâyeyi değil mi? Ne de olsa “halk bidon kafalıydı”! Ama anladı işte Erden Özkant o yazıyı… Yazının başlığı bile çok şey anlatıyor: “Padişahın eşekleri!” Hikâyenin sonunu ben yazayım siz de başını Sözcü’nün arşivinden okuyun… “Padişah, karşısındaki eşeğin gözünün, öyle her eşek gibi teneke nişanla doymayacağını anlamış: ‘Ey eşek kulum, haklısın. Senin ve senin gibi eşeklerin sayesinde ben bu makamdayım. Ama senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok.’ Sonra biraz düşünmüş, adamlarını çağırmış: ‘Bu eşeğe ölünceye kadar sarayımın beylik ahırından her gün makarna, bulgur, nohut, üzüm hoşafı versinler de karnını doyursun. Kış aylarında da ona bedava kömür tahsis ettim. Ahırına taşıyıp ısınsın, saltanatım devamlı olsun diye her gün yiyip içip anırsın.” Yazının tamamını okudum ve sonundaki Çölaşan notunu gördüm: “Bu yazının günümüzle alakası yok” filan diyordu… Utanmadan halka hakaret ediyorsun, “halk AKP’ye sırf kömür için, yardımlar için oy verdi” diye saçmalıyorsun yahu bari...

Devamını Oku

Çözüme Darbe: 13 Şehit

CHP yemin etmişti… Sıra BDP’deydi… BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Eşbaşkan Gültan Kışanak’ın aksine daha olumlu konuşmuş ve 13 Temmuz günü “Yarın yemin edebiliriz” demişti. Zira AKP- BDP- Meclis Başkanı Cemil Çiçek arasındaki toplantılar işe yaramıştı.Yemin sorunu çözülecekti… Ardından Meclis tatile girecek, yeni dönemde ‘yeni anayasa’ yapılacak ve Kürt sorunu belki de çözülecekti… AKP olumlu adımlar atıyordu… Ülkede bu sorunun çözümü için destek artıyordu… Barış Konseyi kurulmuştu… Ama önce Diyarbakır’da 2’si asker 3 kişinin kaçırılması, ardından Tunceli’de 2 sivilin kaçırılması ve daha sonra da Diyarbakır’dan gelen 13 şehit haberi tüm umutları suya düşürdü. BDP’den de doğru düzgün bir açıklama gelmeyince ve üstüne bir de BDP Ankara İl Binası yakılınca… Taraf’ın manşeti güzeldi 15 Temmuz günü: Savaş Konseyi Yine...

Devamını Oku

Hilal Cebeci, Panpiş ve Bursa'daki Sahte Şeyh

Hilal Cebeci’nin “panpişleri” için çektiği pozlar ve bu pozları twitter’dan yayınlamasıyla twitter’daki takipçi sayısının hızla artması bu hafta “futbolda şike” ve “Deniz Feneri” davaları ile birlikte en çok okunan ve dikkat çeken haberlerden oldu. Zira birçok gazete ve internet sitesi, Hilal Cebeci’nin yatağında kendi kendini çektiği fotoğrafları haber yaptı, panpiş (‘Kanka’nın Hilal Cebecisi!) kelimesi meşhur oldu…Ve haftanın bombası Bursa’dan geldi. Bursa’da kendini şeyh diye tanıtan 47 yaşındaki bir adam, yanına gelen müritleriyle ilişkiye girmiş. 2003’ten beri bu işi yapan adam, en son 38 kişiyle ilişki yaşamış. Sıkı durun bomba geliyor… Bu 38 kişi arasında bekâr kızların yanı sıra evli çiftler de var… Yani adam hem bekâr kızlarla hem evli kadınlarla hem de evli kadınların kocalarıyla çeşitli yollardan ilişkiye girmiş. Yani adamlarla da kadınlarla da… Niye? Çünkü bu adamla seks yapan cennete giriyormuş. Gülelim mi ağlayalım mı? Yahu cennete girmek bu kadar kolay mı? Seks yap, cennete gir! Oh ne ala! Peki ama insanlar nasıl bu kadar cahil olur? Her sene böyle sahte şeyhler çıkıyor. Kimisi “Ben hızırım, şu kadar para verin cennete girin” diyor, kimisi de demek ki “benimle seks yapın, cennete girin” diyor ve maalesef insanlar da bunlara inanıyor. İlgimi çeken bir diğer şey ise bu sapık adamdan, 38 kişiden sadece yarısının şikâyetçi olması, diğer yarısının ise “Biz kendi rızamızla bu adamla ilişkiye girdik” demesi… “Yahu başka adam mı yoktu da bu adamla ilişkiye girdiniz?” diye sorası geliyor...

Devamını Oku

Yoğun Gündemli Bir Yaz ve Şarkılar…

CHP’nin Meclis’te yemin etmemesi… BDP’nin aynı CHP gibi Meclis’te yemin etmemesi ve hatta Meclis’i boykot etmesi…(Bildiğim kadarıyla başka yerde de yemin etmediler!) Başbakan Erdoğan’ın, hem BDP’ye hem de CHP’ye “İster gelsinler, ister gelmesinler Meclis çalışır” şeklinde rest çekmesi…Cemil Çiçek’in TBMM 25. dönem Başkanı seçilmesi… % 11 ile Türkiye’nin ekonomide dünya büyüme rekorunu kırması… İnternete Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan’a ait olduğu iddia edilen ses kaydının düşmesi ve ses kaydında “Büyükanıt’la ilgili bir sürü evrak çıktı. Başkaları koymuş diyorlar. İyi de telefon görüşmeleri var onu da mı başkaları yaptı?” şeklinde itirafların yer alması… Gazeteci Cengiz Çandar’ın, TESEV için hazırladığı “PKK, nasıl silah bırakır” raporunda “PKK, son Kürt isyanıdır” demesi… Ve tabii ki futboldaki şike depremi… Yani yoğun gündemli bir yaz… Birçok insanın plajlarda denize girdikleri, gece geç saatlere kadar eğlendikleri bu güzel yaz günlerinde yoğun bir gündem var ülkemizde… Fakat bu yoğun gündem arasında, bu güzel yaz günlerinde müzik dinlemek çok iyi geliyor doğrusu… Gerçekten çok güzel şarkılar var bu sene… İşte bu yazın en çok dinlenmesi ve yaza damgasını vurması beklenen benim de beğendiğim şarkılardan bir demet… Gülşen: Yeni biriHadise: SüpermenDemet Akalın: AşkHande Yener – Sinan Akçıl düeti: AtmaBetül Demir: Hop dedikBengü: AşkımGülben Ergen – Mustafa Sandal düeti: Şıkır şıkırEmre Aydın: Son Defa…Kolpa: Son nefesimModel: Değmesin ellerimiz Erden...

Devamını Oku

Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-4: Şimdi Ne Olacak?

Peki şimdi ne olacak? Fenerbahçe’nin 6 maçı şike ve teşvik suçlamasıyla mercek altında… 4’ü kendisiyle ilgili, diğer ikisi ise Trabzonspor ile ilgili… Eğer Aziz Yıldırım suçlu bulunursa 6 suçtan 60 yıl hapis cezasına çarptırılabilir…Fenerbahçe’nin şampiyonluğu elinden alınabilir… Fenerbahçe, Şampiyonlar Liginde oynayamayabilir… Fenerbahçe, Sivas ve Eskişehirspor ile birlikte küme düşürülebilir… Ayrıca 14 Nisan 2011’de yürürlüğe giren Spor Yasası, şike için 12 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Not 1: Ergenekon davasında olduğu gibi futbolun Ergenekonu’nda da dalgaların devamı ve bu dalgalarda gözaltı sayısının artması bekleniyor. NOT 2: Bu yazı dizisi 5 Temmuz Salı günü yazılmıştır. Erden ÖZKANT Yazı dizisi:Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-1: İddialar Ne?Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-2: Mercek Altındaki Maçlar ve Gözaltına AlınanlarTemiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-3: Medya ve İtalya Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-4: Şimdi Ne...

Devamını Oku

Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-3: Medya ve İtalya

İtalya’nın izinden gidiyoruz… 2006’da merkezinde Juventus’un bulunduğu şike soruşturması gerçekleştirildi İtalya’da. Adı Calciopoli (temiz eller) idi… Juventus ile birlikte Milan, Lazio, Fiorentina ve Reggina da suçlanıyorlardı. Juventus, ikinci lige düşürüldü ve lige -9 puanla başladı. Milan -8, Fiorentina ise -15 puan ile başladılar lige. Avrupa Kupalarından men edildiler. Aynı Lazio gibi…Lazio da -3 puanla başladı lige. Reggina ise lige -11 puanla başladı… Ayrıca kulüp yöneticileri ve hakemler de 6 aydan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırıldılar… İtalya’daki Gladio operasyonu gibi bir operasyon olan Ergenekon Davası’nın yürütüldüğü Türkiye’de şimdi de İtalya’da 5 yıl önce yürütülen Temiz eller operasyonu gibi bir operasyon yürütülüyor. Adı ise Kelebek Operasyonu… Medya, operasyonu destekliyor… Medyamız genel itibariyle bu soruşturmayı destekleyen manşetlerle çıktılar 4 Temmuz Pazartesi günü… Ayrıca dikkatimi çekti, medya bu sefer “Bu operasyon AKP ile cemaatin operasyonudur” demedi! Bazı gazetelerin manşetleri…Sabah: Zirveden UçurumaZaman: Futbolda şike depremiBugün: Şike depremiTakvim: Kod adı: Temiz ligTaraf: Savcı doksandan çaktı Erden ÖZKANT Yazı dizisi: Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-1: İddialar Ne? Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-2: Mercek Altındaki Maçlar ve Gözaltına Alınanlar Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-3: Medya ve İtalya Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-4: Şimdi Ne...

Devamını Oku

Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-2: Mercek Altındaki Maçlar ve Gözaltına Alınanlar

Mercek altındaki maçlar… 28. hafta Eskişehirspor- Fenerbahçe (1–3): Sezer Öztürk bu maçta çok kötü oynamış ve karşılaşmanın ilk yarısında oyundan alınmıştı. 30. Hafta Eskişehirspor- Trabzonspor (0–0): Fenerbahçe rakibi Bucaspor’u 5–3 yenince Trabzonspor liderlikten oldu. Aziz Yıldırım’ın yakını Ali Kıratlı’nın maç günü Eskişehir’de olduğu ortaya çıkmıştı.32. hafta Karabükspor- Fenerbahçe (0–1) 34. hafta Sivasspor- Fenerbahçe (3–4): Fenerbahçe önde iken, Sivasspor beraberliği yakaladı ardından Fenerbahçe 3–1 öne geçti. Sivasspor 3–2 yaptı. Fener 1 gol daha attı maç 4–2 oldu. Maçı Fenerbahçe 4–3 kazandı. Bu arada mercek altına alınan bir diğer maç 12 Aralık 2010’da oynanan ve Ankaragücü’nün Fenerbahçe’yi 2- 1 yendiği maç… Diğer maçın ise yeni gözaltıların ardından söylenmesi bekleniyor… Gözaltına alınanlara yakından bakalım… Aziz Yıldırım: Yaklaşık 15 yıldır Fenerbahçe’nin başkanlığı görevini yürüten 1952 doğumlu Yıldırım, 15 Şubat 1998’de yapılan seçimde 1 oy farkla bu göreve geldi. Mecnun Otyakmaz: 1965 doğumlu Otyakmaz, Sivasspor Başkanı. Ünlü mafya lideri Sedat Peker’in kız kardeşiyle evli. Otyakmaz’ın, Sedat Peker ile ilişkisi olduğu iddia ediliyor. Bülent Uygun: 1971 doğumlu. Fenerbahçeli eski futbolcu Uygun, Eskişehirspor Teknik Direktörü. Daha önce de gizlice menajerlik yaptığı gerekçesiyle Türkiye Futbol Federasyonu’ndan (TFF) ceza almıştı. Ümit Karan: 1976 Almanya doğumlu ve eski Galatasaray oyuncusu. 2009’da Eskişehirspor’a transfer oldu ve en son Eskişehirspor Sportif Direktörlüğü’ne getirildi. Hakkında para alış verişlerinde ‘kuryelik’ yaptığı iddiası var. Sezer Öztürk: 1985’de Köln’de doğdu. Eskişehirspor’da iken oynadığı Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarıyla ilgili ciddi iddialar var. Erden ÖZKANT Yazı dizisi:...

Devamını Oku

Temiz Bir Futbol İçin Futbolun Ergenekonu da Temizlensin-1: İddialar Ne?

Türkiye bu hafta, futbol camiasında yaşanan gözaltılarla sarsıldı. 3 Temmuz Pazar günü 50 kişi, ertesi gün ise 11 kişi gözaltına alındı şikeden. Türkiye’yi cuntalardan ve çetelerden temizlemek için kollarını sıvayan ‘savcılar’ şimdi de ‘futbol mafyasından’ kurtulmak için kollarını sıvadılar. Bunun anlamı şu: Türkiye için futbolda temizlik. Türkiye’de temizlik… Peki iddialar ne? Kimler gözaltına alındı? Mercek altına alınan maçlar hangileri? Gazeteler nasıl manşet attılar? İtalya’nın izinden nasıl gidiyoruz? İşte tüm bu soruların cevapları bu yazı dizisinde…Türkiye liglerinde şike iddiaları üzerine Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu. Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Eskişehirspor Menajeri Ümit Karan, Sivasspor Başkanı Mecnun Otyakmaz, Sivasspor’dan Eskişehirspor’a transfer olan Mehmet Yıldız, Fenerbahçe’nin Karabükspor’dan yeni transfer ettiği Emenike başta olmak üzere 61 kişi gözaltına alındı. Soruşturmayı ilk etapta Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz yürüttü. Bir ihbar üzerine Aralık 2010’da başlayan soruşturmayı Öz’ün görevinin değişmesi üzerine Mehmet Berk devraldı. İddialar ne? “Fenerbahçe’nin bazı maçlarında şike yapıldığı”, “Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışına girdiği, Trabzonspor’un rakiplerine prim verdiği” gibi bazı iddialar var. İddialar, Sivasspor ile Eskişehirspor üzerinde yoğunlaşıyor… Ayrıca Eskişehirsporlu Sezer Öztürk ile Karabüksporlu Emenike’nin (Emenike 9 milyon Euro karşılığında Fenerbahçe’ye transfer olmuştu) sezon biter bitmez Fenerbahçe’ye transferleri de şike çerçevesinde değerlendiriliyor. Zira Emenike’nin ‘doktor raporu’ olmasına rağmen sakat olduğunu söyleyerek sahaya çıkmadığı Fenerbahçe maçında para aldığı öne sürülüyor. Ayrıca tüm bu iddialarla ilgili çok ciddi delillerin olduğu ileri sürülüyor. Bunların içinde telefon görüşmeleri ve polis kameralarında yer...

Devamını Oku

Madem O Kadar Şerefli, Sen 'Canlı Bomba' Ol Sebahat Tuncel

8 askerimizi şehit eden ve 29 askerimizin de yaralanmasına yol açan ‘canlı bomba’ Zeynep Kınacı’yı anma faaliyetine katılan BDP milletvekili Sebahat Tuncel’in dediklerini duydunuz mu? Duymayan varsa buyursun, buradan yaksın: “30 yıllık mücadelede 18 bin gerilla yaşamını yitirdi. Bugün rahat siyaset yapmamızı, rahatça konuşmamızı onlara borçluyuz… Sadece sisteme karşı değil, ‘erkek egemen’ düzene karşı kadın mücadelesinde önemli bir çıkış…”Nasıl ama… Hem hayatının baharında beynini yıkayacaksınız gençlerin, beline bomba koyup veya koydurup patlatacaksınız hem de bunun ‘erkek egemen’ sisteme karşı mücadele olduğunu söyleyeceksiniz! 8 askerimizin şehidini de böylece anacaksınız ve aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) milletvekili olarak gireceksiniz! Önce Türkiye’deki 72 milyonu da kendi insanın olarak göreceksin… Doğu’daki insanı da Batı’daki insanı da… ‘Canlı bombaları’ ve terörü övmeyeceksin, övüp de başka gençleri o ‘canlı bombalara’ ve teröristlere özendirmeyeceksin… Üslubunu değiştireceksin… Bu nasıl bir üsluptur böyle? Kürt sorunu böyle mi çözülecek? Madem ‘erkek egemen’ sistemden rahatsızsın çözümü fedailerinizin bellerine bomba bağlayıp patlatmak ve böylece insanlarımızı, askerlerimizi, erkekleri öldürmek mi? Size göre madem bu kadar şerefli bu ‘canlı bomba’ işi o halde sen kendi beline bomba bağla, sen ‘canlı bomba’ ol, sen kendini patlat… İleride belki senin torunların şöyle der: “Bizim ninemiz milletvekili oldu, beline bomba bağladı ve Kürt sorunun çözümüne doğru ilerlenirken kendini patlattı. Çok şerefliydi…” Ne oldu? Yoksa o kadar da ‘şerefli’ bir iş gibi görünmedi mi gözüne bu ‘canlı bomba’ olmak? Can tatlıdır, veren Allah onu da...

Devamını Oku