Biliyorum çok yorgun hissediyorsun kendini. Öyle ki; Ne bacaklarında sorumluluklarını ve yaşanmışlarınla ağırlaşan bedenini, ne de beyninde o geçmişinin getirdiği karmaşayı kaldırabilecek derman kalmadı. Ve sen ne kadar aklından söküp atmak istesen de bir türlü anlayamıyorsun bu dünyaya gönderildiğini mi, yoksa dünyanın sana mı var edildiğini?
Gelip-geçen her şey, seni mazide şöyle bir turlatırken ve geleceğinle ilgili bir dolu hayal, gönlünün bir köşesine usulca konuşlanmışken tekrar tekrar kapanıveriyorsun iç dünyanın seni senden eden anlaşılmaz kabuğuna… Günler, aylar, yıllar birbirleri ile yarış içerisine girmişken, bedeninle birlikte büyüyen sorumlulukların kemiriyor metanet kafesini. Daha yeni doğduğunda tek derdin yemek, içmek ve uyumak iken; bir iki sene kademe atlamanın getirdiği talepkarlıklarla tüm onlara ek bir de oyunların, oyuncakların ve sevgi arayışın eklendi öyle değil mi? Sonrasında çıktığın her bir merdiven basamağında yeni istekler ve o isteklerle eşantiyon gibi hayatına kurulan bir sorumluluk döngüsüyle yaşamak zorunda kalman gerekti evet biliyorum. Mesela ilk defa annenin ellerine sımsıkı sarılıp götürüldüğün okulun… Hayatında ilk kez vazgeçilmez koruyucu meleğinden ayrı kalma sorumluluğu ağır geldi belki ama olması gereken buydu ve sen isteksiz bir boyun bükme ile karşıladın yeni görevinin soğuk yankısını. Bir zaman sonra alışmış gibi göründüysen de hep o korunma içgüdüsünün getirdiği “bir başınalıkla” tutundun yeni hayatının günden güne bedenine çöken ayakta durma güdüsüne. Ve yeni arkadaşlar, yeni oyunlar ve dersler derken ilk aşkın acısını duyduğunda içinin daha keşfedemediğin bir köşesinde; eski ağırlıklara çoktan razı olmuştu bedenin ve beynin, razı olmuştu da, bu gibisini daha evvel tatmamanın ve eşi benzeri olmamasının yaşattığı endişeyle sarsıldın. Ama üzerinde taşımakla mükellef olduğun onca vazifeni yerle bir etmemek adına güçlü kalmayı öğrendin bu sevdanın karşısında da.

Sponsor Bağlantılar

Kanının deli deli akıp ta, vücudunun her bir zerresinde söz hakkı sahibi olmasıyla, okulunu bitirip meslek sahibi olma sorumluluk bilincine erdiğinde, henüz gençliğinin bahşettiği gücünle omuzlaman zor değilken tüm yaşanmışlıklarını; evvela o mesleğe ulaşmak için sarf ettiğin efor ve ulaştıktan sonra gördüğün haksızlıklar ağır geldi gencecik yüreğine. Ama dağların yüklenemediği insanlık görevini hakkıyla yerine getirdin de pes dedirtecek bir sıçramayla kuruldun sosyal hayatın uç kısmına. Bundan sonrasında ne kalmış olabilir ki geriye derken; Hayatının vazgeçilmez diğer yarısını görmenle değişiverdi tüm düşüncelerin. Onun kalbini kalbine eş eyleme çabası bir taraftan, hayalleriyle hayallerini bütünleştirme arzusu bir taraftan sıkıştırdığında anladın daha bitmediğini. Düğünler dernekler kuruldu ikinizin adına ve dünyanın en mutlu insanı olma şerefiyle onurlandın şükürler eşliğinde.

İşten eve, evden işe yarım olan seni bütün etme hevesiyle derken; yaratanının sana lütfeylediği bir dünya nimeti ile ayakların yerden kesildi, tüm o sorumluluklarının getirdiği ağırlıklara rağmen ve göklerde buldun kendini. O zaman bir kere daha anladın; aslında bir elmanın sadece bir dilimi olduğunu ve o elmayı bütün edecek üçüncü diliminde hayatına hoş geldiğini. Geçim derdi, bir lokma ekmek, sevginin kayıtsız ve koşulsuz hibe edilmesi ve daha sayamadığın onlarca görev çaktırmadan konuverdi bu defa omuzlarına değil de tam başının üstüne. Senelere meydan okuma gayenden vazgeçeli çok zaman olmuşken, senin geçtiğin sıralara oturttun evladını ve senin tırmandığın merdivenleri yine senin o gençlik heyecanınla tırmandı gözünün nuru, halen gözündeki bebeğin. Sen ise onun omuzlarındaki yükü azaltma çabasıyla gönüllü hamallık yaptın yıllarca. Ve bebeğinin büyüdüğünü onun da diğer yarısının ellerinden tutmasıyla anladın ince bir tebessüme yoldaş ettiğin gençliğini onda görerek ama mağrur ama gururlu…

Emekliliğinin tüm variyetiyle dillere destan bir merasimle bütün ederken onları; gözlerine düşen çiseleri kovuşturdun, içinin derinliklerine hapseyledin yorgunluğa karışan geçmişe özlemini gömdün gönlünün ara sıra açıp ta seyreyleyeceğin siyah-beyaz, tozlu-dumanlı fotoğraf albümüne. Hayat senden bir taraftan en sevdiklerini; anneni babanı alırken, sevilecekler listene yenileri olan torunlar, gelinler, damatlar eklendiğinde bir kez daha anladın ki; sorumluluk dediğin şey senin yakanı bırakmak şöyle dursun kâh tatlısıyla, kâh acısıyla öyle bir kuşatmış ki varlığını seni, ne senden ediyor ne de seni kendine getiriyor.

Biliyorum ağırlaştı yüreğin… Geçmişe dem vuran bulutlar üşüştü gözlerinin merceğine. Şimdi oturmuşsun sağlamasını yapıyorsun tüm yaşadıklarının gelmişiyle-geçmişiyle. Bebeklikten-çocukluğa, gençlikten-iş hayatına, ebeveyn olmaktan-emekliliğine, büyük ebeveyn olmaktan-… Son üç noktayı ne kadar konduramasan da kendine, bir gün gelip omuzlarını silkerek üzerinden savuşturduğun tüm sorumluluklarına el sallayacağın ve hiç gelmemiş gibi, hiç var olmamış gibi ve hiç yaşamamış gibi miş-li geçmişlere gark olacaksında, ebedi hayatına yönelip yol alacaksın…

Haydi, sil gözlerinin nemini hamdın rehberliğindeki tevekkülünle. Biliyorum ne kadar acı çekmiş olsan da; iyi ki nefes alıyorum diyorsun içten içe… Sağlına, verilenlere, yaşadığın onca güzelliklere şükreyle ve hayatının senden aldıklarına değil, neler bıraktığına bak ellerine…

 
Öznur Yılmaz KİRENCİ
24.11.2011