İSLAMCILIĞI ANLAMA ÜZERİNE
‘’DİL-BİLGİ ÜRETİMİNDE, TURNUSOL KAĞIDI OLARAK İDEOLOJİ’’
Tuğrul Ataş1
Understanding İslamism
To Production Language-Conscious; To Scan İdeology
Abstract
The relation between İslamism and ideology has been debated in many perspectives. Many people argue that İslamism has natural political tendency and therefore, deserves to be called as religion ideology. And many author, columnist and intellectual understanding; the term İslamism has been designated in order to express İslam as political and ideological religion.
This artıcle aim explanation relationship between İslam and ideology and İslamism. Because of this terms dilemma muslim world this centry. Over the century years, many books and article have been published about the İslam and its complex relationship with the İslamism. By analyzing the relationship between ideology and İslam and İslamism, we are able to better understanding İslamism in Turkey. And my argues that ideology term plays a pivotal role in understanding İslamizm.
Keywords: İslamism, ideology, language, conscious
Giriş
Türkiye ‘de 2012 senesinin Temmuz ayında başlayıp yakın bir zamanda biten ama fikri anlamda asla neticelenmeyecek bir tartışma yaşandı. Mümtaz’er Türköne’nin ideoloji ve İslamcılığı yanlış koordinatladırmasından kaynaklanan bu tartışma; İslamcılık öldü/ölmedi, etkili/etkisiz, gerekli/gereksiz söylemleri ile sürdürüldü.
Tüm entelektüel faaliyetlerde olduğu gibi ufuk açıcı bir tartışmaydı ama tüm sosyal bilim tartışmalarında olduğu gibi sonuçsuzdu. Biz bu makalemizde; bu tartışmanın niçin sonuçsuz kaldığını, sosyal bilimlerin öznelliğinden yalıtılmış bir alanda tartışacağız. İslamcılığı anlama noktasında, ideoloji sahasında rahat at koşturmak; İslamcılığı anlamamayla sonuçlanacaktır. Orijine ideolojiyi aldığımız düşünülmesin. Ama ideolojilerin bütüncül anlama/anlamlandırma süreçleri olduğu da unutulmasın.
Bu noktada, İslamcılığın gerek İslami söyleme sahip içten ideolojik okumalarla gerek dışardan yapılan ideolojik okumalarla hiçbir göbek bağının olmadığını görmek gerekiyor. Bu görgünün, İslamcılığı anlamada bize yeni ufuklar açacağı kanaatindeyim. İdeolojinin -aynı zamanda- dil kurgulama süreci olması; ideolojiye bilginin, kültürün ve tarihin okunmasına dair müstakil alan oluşturur. Bu anlamda İdeolojinin, düşünceden öte, ideolojiklenme sürecini bilmek onu İslamcılıkla zorunlu bir ilişkisizliğe götürmekte.
İdeolojinin İslamcılıkla Olan İlişkisizliği ya da Mecburi Ünsiyet Kurma Çabası
A) İdeoloji
İdeolojinin ne olduğuna dair yapılan tanımlamalar eksik kalmaya mahkumdur. Özetle, bir düşünce formu olarak tanımlayabileceğimiz ideoloji, bilgi ve bilgilenme sürecine dair müstakil özelliklere sahiptir. Mesela ideoloji, bilgiyi, bilgilenme sürecine mündemiç kılmıştır. Özne-nesne ilişkisi nesnel anlamlandırmalar üzerinden değil; öznel bir süreç olarak ilerler.
İdeolojik düşünce, öznel yapısından kaynaklı sebeplerle bilginin özerkliğine müdahale eder. Temel anlamda bilgi, dil ile irtibata geçmediği sürece nötrdür. İdeoloji ise bilgiyi okuma sürecinde bir dil inşa eder. İnşa ettiği dil, bilgi ile bütünleşip ideolojik bilinci oluştururken; oluşturulan bilinç de bir yandan dil inşa eder. Bilginin nötrlüğü bu noktada ortadan kalkar. Bilgi, kıskaca alınmıştır artık. Bilginin dille girdiği ilişkide dil, ideolojik anlamlandırma sürecini yürütür. Artık hakikat yok, gerçekleştirilmiş yahut gerçek kabullenilmiş bilgi yorumları vardır. Bu aynı zamanda, İdeolojinin zihnimizde açtığı en büyük yaradır.
Dilin anlamlandırma süreci, ideolojik düşüncelerdeki çelişkileri gizler. İdeolojinin bilimsellik iddiası, burada boşluğa düşmekte. Bilimsellik sıfatı eğer disiplinel süreçte, metodik yaklaşımlardan öte bir anlam ifade ediyorsa (İdeolojilerin, bilimsellik tabirini, çok daha katı ve iddialı şekilde kullandıklarını biliyoruz.) deneylenebilir ve ispatlanabilir olması gerekir. Deneylendirilebilir bir iddiayı yanlışlayabilirsiniz, iddianın yanlışını bulup onu herkesin önünde yalancı çıkarabilirsiniz. Ama ideoloji gibi düşünce formlarının -deneylendirilebilme- imkânı olmadığı için onları yanlışlayamazsınız. Sadece çelişkilerini bulabilirsiniz. Çelişkili düşünce ise yanlış düşünce değildir, saçma düşüncedir.
İdeolojik düşünce yapıları bu çelişkileri gizler, çünkü bilinçlenme sürecinde meşruiyet kazanma düşüncesi hâkimdir. Irkçılıktan daha bilimsel bir ideoloji yokken, bilimsellik sıfatını en az kullanan ideolojinin ırkçılık olması, ideolojilerin bilimsellik iddiasını açıklamada bir örnek olabilir.
I)
Ortaçağ sonrası Avrupa’da, ekonomik güce sahip olan kilisenin tahtını, sömürge sürecinden sonra ortaya çıkan ve yeni ekonomik gücün temsilcisi olan burjuva sınıfını almıştır. Bu sınıf, kendi düşüncelerini ifade etmek için, seküler bir dil inşa etme çabasındaydı. İnşa edilen bu seküler dil, doğal olarak patenti kiliseye ait mistik kavramları kullanamazdı. Zaten öyle bir şeye de ihtiyaç yoktu. Kaldı ki burjuvazinin seküler dili inşa etmesi, tercihten de öte bir mecburiyetti.
Eğer burjuvazi, kilise gibi sınır içeri-toprak üzeri üretim faaliyetlerinde bulunsaydı, halk için mistik bir dil kullanma ihtiyacı duyabilirdi. Ama burjuvazinin, sınırların ötesinden hammadde ve sermaye merkezli ticareti, kilisenin üretim tarzına tercih etmiş olması, burjuvazi için seküler bir dili mecbur kılmıştır. Zaten hammadde sevk etmek, köle sevk etmekten daha kârlı olmaya başlamıştı ve gelecek burjuvazinindi. Dikkat edilirse, ideolojik oluşum, kendi ilişki tarzlarını -süreçlerini- ifade etmek için bir dil yaratma mecburiyeti hissetmektedir. Bu durum, bize ideolojilerin bir diğer özelliği hakkında bilgi vermektedir, o da ideolojinin aynı zamanda dil-kavram yaratma süreci olduğudur.
Dil, bilgimizi sistematikleştiren simgeler sistemidir.2 Dilbilimcilerinin yaptığı gibi salt bir gizli anlaşmalar sistemi değildir.3 Dile bir alet vazifesi yüklemek yanlıştır çünkü dil, iletişim sağlayan bir vasıtadan öte, mümeyyiz bir anlama ve göreve sahiptir.4 Lock, dil düşünceleri ifade eder ama bir yandan da düşüncelerin dil oluşturduğunu söylemiştir.5 Bu noktada dil ile ideolojinin bağlantısını daha da ileri götürüp, ideolojinin araştırılmasını, dilciliğin sahasına girdirenlerde yok değildir.6
İdeolojiyi değerler bütünü ve bu değerler için düşünce üretimindeki süreçler olarak tanımlayabiliriz. Bu süreçte, kavramlar yeniden yaratılır ya da toplumda var olan değer bildiren kavramların içi boşaltılır ve bu kavramlara, ideolojinin hedefine uygun yeniden anlam yüklemesi yapılır. Aydınlanmanın bu kavram yaratıcı ve kavramlara değer yükleme süreci, bilgiyi kavramadaki akılcı yaklaşımlarla birleşip bir sonraki asırda, pozitivizm ve (ideolojiden çok uzak olmayan) sosyoloji için envanter oluşturmada üzerine düşeni yapmıştır. Bu kavramsal ittifakın zihni yansımasından olsa gerek, Durkheim ideoloji kelimesini her türlü olumsuzluğun ilacı olarak göstermiştir.7
Kavramlar, dokunulmazlığı olan kelimelerdir. İsmin ya da fiilin kavramsallaşması; benzer ya da yakın anlamlı kelimelerden ayrışarak, özel bir hüviyete sahip olmaya ve yeni bir düşünce mecrası oluşturmaya denk düşer. Bu yeni düşünce mecrası, ortaya bilinç çıkarır. Dil ve bilinç, yeni bir kimlik yaratır. Bu açıdan
ideolojiyi dil üzerinden kimlik yaratma süreci olarak da tanımlayabiliriz
B) İslamcılık
İslam, Müslümana bilginin mahiyeti noktasında bazı önkabuller verir. Bilgi, Kur’an da, modern dünyada bilgiye biçilen payenin çok ötesinde bir yerde bulunur. Çünkü modern ve bilimsel anlamda bilgi kısaca insan ve toplumların başta kendisi olmak üzere çevresini bir algılayış ve yorumlayış biçimidir.8 Kur’an da ise bilgi, rasyonel alandan /değerden daha ötede, metafizik bir boyutu içine alıp bu metafizik-aşkın halinden kaynaklı yapısıyla; anlatmaktan ziyade anlamaya yardımcı konumdadır. Anlamaya yardımcı olan bu konumda bilgi kurtarıcıdır. Müslüman için bu kurtarıcı bilginin sahip olduğu/bildirdiği hiçbir şeyde kuşkuya yer yoktur.9 Kur’ani bilginin kuşkuya yer bırakmaz bu yapısı, İslam dünyasında, Müslümanlara hiçbir şeyin sağlayamadığı bir güven ortamı yaratmıştır.
Müslümanlar, bilginin temel kaynağının vahiy olduğunu bilir.10 Bilinç boşlukta sallanmaz. Oluşum sürecine ve zemine ihtiyaç duyar. Kur’an, İslam dünyasında temel bilgi kaynağı olma özelliğini koruduğu sürece, bilginin de anlamlandırma sürecini belirleyecektir. Dil, bilincin tekniğidir. Seküler anlamda, dilin bilgiden daha kuvvetli olduğu doğrudur. Ama dili, bilgiyle irtibatlandıran insan, dille şekillendirdiği bilinci, bilgiyle temellendirir. Bu okuma tarzı, yaşadığımız hayatın kavramsal karşılığı olan –kültürde- tebellür eder. Bilgi kaynaklı bilinç, kültürel yaşamda vücut bulur.
Bir kurgu süreci olan ideoloji ile İslamcılığın irtibatı nedir? Kur’an, en temel bilgi kaynağı olarak bilgilenme sürecini şekillendirmektedir. Bu bilgilenme sürecinde, muhtelif dönemlerde, yanlış bilinçlenme olarak tabir edebileceğimiz, farklı tehlikeler atlatılmıştır. Güncel bir örnek vermek gerekirse: Eğer iktidar söyleminizi Kur’ani üslupla şekillendirmezseniz; Suriye’de iktidarı devirmek için iç savaş çıkarmayı göze alırsınız. Allah’ın bir tek ayetinde ‘’Devlet olun’’ diye emir yokken, bir ülkeyi harebeye çevirebilirsiniz. Hatta mezhep savaşı tehlikesini, Çağdaş Moğol İstilasına davetiye çıkararak önlemeye çalışırsınız.
İslamcılık modern dönemde, modernizme karşı, modern olmayan hatta gayet gelenekçi bir muhalefet üslubudur. İslamcılığın, bir ideoloji olamayacağı gerçeği tam da bu nokta da tebellür eder. Geçmişten kopma gayreti, geçmişten farklı bir bilinç kurgulama hedefi yoktur. Yeni bir bilgilenme metodu teklif etmemiştir. İhtilafçı ve ideolojik yapılarda gördüğümüz üzere ötekileştirici değildir.
İslamcılığın bazı söylemleri ideolojik bir atmosfer yaratmaktadır. İslamcılık, Müslüman/Mümin’den müberra kılındığı ölçüde ideolojikleştirilmiştir. Gel görelim İslamcılığın ideolojikleştirilmesi, bizi İslam’ı dini bir ideoloji olarak yorumlamaya götürmez mi? Hele de İslamcılığın Kitap ve Sünnet bağlamında değil; modern unsurlar ve değerler denkleminde, modern bir dille tartıştığımız şu dönemde. Sosyal ve siyasi tüm alanlarda İslamcıların var olmasını isteyebiliriz. Ama her Mümin’in bizzarure İslamcı olması11 gerektiğini kabul etmiyoruz. Hele de İslamcı olmayışı kusur/günah kabul etmek12 ne kadar doğrudur? İslamcılık, Müslümanlara farklı bir dindarlaşma yolu göstermemiştir. Takvaya mı delalet eder? İslamcının, bilgiye, hayata ve tarihe bakışı bir Müslüman/mümin’in bakışından farklı değildir. İslamcılık -ne kadar zorlanırsa zorlansın- menşei itibari ile ideolojileşemez.
İslamcılık, ideoloji değildir zira kendini yapısal açıdan Müslümanca mücadeleden ayırt edici niteliğe, bakışa ve söyleme sahip değildir. İslamcılığın müstakil bilgi kaynakları, hayatı ve tarihi anlamlandırma kabiliyeti yoktur. Bu duruma, ‘’Her Müslüman Zaten İslamcıdır.’’ diye cevap vermekse kolaya kaçmaktır.
İslamcılık, Müslüman’ın modern dönemdeki reaksiyonu ve politik duruşudur. Yapısal özellikleri ile ne Kuran’ı, ne hayatı, ne de tarihi müşahhas bir değerlendirmeye tabi tutamaz. Bir ekol değildir, teolojik bir tasnif hiç değildir. İslamcı çaba, her şeyden önce Müslüman’ın politik tavrını tanımlama çabasıdır. İslamcılığın modern dönemdeki reaksiyoner hali, İslam’ı evrenselleştirme çabasını arka plana itmiş ve muhafazakârlaşmayla sonuçlanmıştır. İslamcıların modernite karşısındaki yenik görünüşlerinin altında İslamcılığın değil, aslında bu muhafazakârlığın yenik tavrı bulunmakta.
İslamcılığın -kavram olarak- tarihin eski dönemlerinde kullanılmasından yola çıkarak yapılan yorumlar ve bu yorumlardan günümüz İslamcılığına ideolojik meşruiyet sağlama çabası, İslamcılığı – ideolojik anlamda- kendi içinde tutarlı kılabilir ancak.
Sonuç Yerine
Müslüman şahsiyetleri abilik, sofuluk ve ihvanlık üçgeninde eriten cemaatler ve tarikatlar, (Tüm Müslümanlara hitap edebilen) ulema boşluğu ortaya çıkarmıştır. Günümüz İslamcıları, bu boşluktan yararlanmıştır.
Bu durumu, Müslümanca gayeler ile mevcut boşluğu doldurma çabası olarak da okuyabiliriz. Bu boşlukta, Müslüman adına söz söyleyen yeni ekip İslamcılar olmuştur. Aslında İslamcılığın özet tanımı budur: İslami bir gaye ile Müslüman adına söz söyleyen Müslümana, İslamcı denir. Yoksa Necid çöllerinde, Teşkilat-ı Mahsusa adına ümmet için çırpınan şair Mehmet Akif’i İslamcı yapıp; Anadolu ücrasına, nalbant Mehmet Akif’i İslamcı yapmayan nedir?’’ sorusunun cevabı, İslami bir tasniften kaynaklanmıyor.
İslamcılığı, dini ideolojik bir tavır alış olarak tanımlayanlar, ideolojinin mevcut zemin tanımına paralel tüm davranışları, ideolojik davranış olarak tanımlanabileceği düşüncesi üzerinden hareket etmekteler. İslami tutumlarla ideolojik hareketler belki irtibatlandırılabilir, hatta benzetilebilir ama birbirleri ile açıklanamaz. Hele hele birbirleri ile anlamlandırılamaz.
Mesela İdeolojilerin toplumla olan ilişkisi, İslam’ın toplumla olan ilişkisini açıklar mı? İdeolojiler kendi müntesipleri ile müsemma kitle (belki toplum ama cemaat değil) hareketlerdir. Kitleler, ideolojilere hem bedendir hem de ideolojiler için hüviyet belgesidirler. Düşünce gümrüklerinden girip kendilerini gösterebilmek için o kitlelere ihtiyaç duyarlar. Bu noktada, ideolojilerin meşruluğu kitleye ulaşma ile doğru orantılıdır denebilir. Hâlbuki İslam’ın yaşanılırlığı, kitle tabiriyle karşılamayacak bir ümmet üzerindedir. Ümmet, kitlenin bilinçsiz, üslupsuz, tekdüze yapısından uzak şahsiyetler üzerine bina edilmiş bir organizasyondur. Denebilir ki şahsiyet ve birey, her ikisi tek kişiyi ifade etse de ümmet şahsiyetlerden; kitle bireylerden teşekkül etmiştir.
İdeolojilerin kitle hareketi olması, ideolojilerin nitelik farkı gözetmeksizin kapsayıcı olduğu düşüncesine ulaştırmamalı bizleri. İslam’ın iktidara ulaşma sürecinde kullandığı dil, iktidarda iken kullanılan dilden farklı olamaz. İktidara ulaşmak için İslami olmayan yöntemler kullanamaz. İslam, bütünü içine alan, iktidar- muhalefet ayrımına dair tavır farkı olmayan hatta her daim iktidar dili kullanmış bir dindir.
Bitirirken, Mümtaz’er Türköne’nin ‘’İslamcılık Öldü’’ tezine değinmek istiyorum. Türköne’nin dile getirdiği; ‘’İslamcı ideoloji, bir muhalefet söylemi idi, iktidara geldikten sonra
bitmiştir.’’13 mealindeki yargısı yanlıştır. Bir kere, bir ideoloji iktidara geldiğinde kendini fesih etmez, aksine anlama/anlamlandırma tarzını, topluma egemen kılma çabasına iktidarda iken girer. Üstelik ideoloji, bir dil kurgusudur. Eğer toplumdaki herkes o dili konuşmaz ve anlamazsa, ideoloji masasının ayakları sağlam bir zemine basmıyor demektir. Böyle bir durumda gerek ideologlar, gerek onların müntesipleri toplumun kılcal damarlarına varıncaya kadar ideolojilerini enjekte etme mecburiyeti hissedeceklerdir. O yüzden ideolojiler, fikir ve davranışlarını muhalefette değil, asıl iktidarda iken gösterir.
Peki, İslamcılık iktidara geldiğinde neden bu denli sarsıntı geçirdi? Çünkü İslamcılık, iktidar aynasında hayaletini gördü. Türköne’nin, İslamcılığın iktidara geldiğinde öldüğü tezi, bu hayaletin görüntüsünden kaynaklanmakta. Türköne, bu hayaleti gördü ama aynanın karşısında beden var mı diye bakmadı. Zira ona göre, o hayaletin bir bedeni vardı ama iktidar onu elinden almıştı. Türköne’nin ıskaladığı şey tam bu idi. İslamcılık hiçbir zaman bedene yani ideolojik standartlara sahip olmadı.
İslamcılar, Müslüman’dan farklı müstakil bilgi/kültür/tarih anlayışına sahip değildi. İslamcılık, yapısal özellikleri ile ne Kuran’ı, ne hayatı, ne de tarihi müşahhas bir değerlendirmeye tabi tutmamaktadır. Bir dil kurgulayamamıştır. İslamcılık hiçbir döneminde ideoloji olmamıştır. Kısaca, o hayaletin hiç bedeni olmadı. İslamcıların, hâlâ İslamcı ideoloji vardır ve ölmemiştir, demeleri ise bahsettiğimiz hayali, gerçek zannetmelerindendir.
DİPNOTLAR
1. Tuğrul Ataş. Öğretmen. 1984. Kahramanmaraş/Afşin
Yayımlanmış Eserleri: İslam ve İdeoloji, Çıra/Bengisu Yayınları, İstanbul, 2013
2. Şerif Mardin, Bütün Eserleri C.3, İdeoloji, İletişin yayınları, 1996, s.21
3. Muharrem Ergin, Üniversiteler İçin Türk Dili, Bayrak Yayınları, İstanbul, 2001, s.7. Muharrem Hoca, insanların dile istedikleri gibi müdahale edemeyeceğini, dilin fertlerin keyfine tabi olmadığı söyler. Ama ideoloji, dile bilinçli bir şekilde müdahale eder. Bu durum dilin tabi ve canlı haline müdahaledir.
4. Hans-Gorg Gadamer, İnsan Ve Dil-Felsefi Fragmanlar, Efkâr Yayınları, İstanbul, 2004, s.116
5. John Locke, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme, Öteki Yayınları, Ankara, 1999, s.11
6. Pierre Guıraud, İlimler Ve İdeolojiler, Umran Yayınları, tarihsiz, s.121 (Burada yazar ideolojinin, içtimai iletişim tarzları bilimi olan semiolojinin konusu olduğunu da belirtmektedir.)
7. A.g.e. p.27
8. Mustafa Aydın, Bilgi Sosyolojisi, Açılım Kitap, İstanbul, 2004, s.19
9. Bakara/2
10. Alak/5
11. Ali Bulaç, İslamcılık Nedir? Zaman, 21 Temmuz 2012
12. Hayrettin Karaman, İslamcılığın Kökü İslam’dadır ve İslamcılık Bitmez, Yenişafak, 24 Ağustos 2012
13. Mümtaz’er Türköne, İslamcılığa Ne Oldu?, Zaman, 24.07.2012
ADINI İLK DEFA DUYDUM AMA ÇOK BAŞARILI BİR MAKALE.TUĞRUL ATAŞ’IN ELERİNE SAĞLIK.ÇOK BİLGİLENDİRİCİ BİR MAKALE OLMUŞ.