Materyalizmin keskin ilkelerinden beslenmekte olan modernite insanın hakikatle arasını ayırarak işe başlamış ve insanı daha dünyada iken „ateş“ dışında her tür yakıtı barındıran bir cehennem kuyusuna yuvarlamıştır. Zira materyalizm insanları, evrende yanlızca bir hakikat olduğuna onunda maddeden ibaret olduğu görüşüne çağırmaktadır. Bununla da yetinmeyen maretyalizm, evrenin bilinçli bir zeka ve mutlak bir irade tarafından var edildiği hakikatini de reddetmektedir.
Bu sebeple Sartre, evrenin „Hiç“ liğe ulaşmak için kendi içinde var olan fiziksel ve kimyasal ilişkilerin çeşitli elementlerin bir araya gelerek karıştığı bilinçsiz ve hissiz ahmakın sahip olduğu bir „tımarhane“ gibi olduğunu söyler. Evreni tamamen tesadüf, hiçlik, yokluk ve hissizliğe mahkum eden materyalizm, bu anlamsız ve hedefsiz koca kainat içinde „bilinçlilige“ ulaşabilmiş tek varlığın „insan“ olduğu tezini hararetle savunur. Tabiidir ki böyle bir anlayış insanı, istikametsiz ve anlamsız bir evrende yanlız başına yaşamak zorunda olduğu gerçeğine uyandırmış ve bu sebeple insanda yaşamakta olduğu evrene karşı ciddi bir „yabancılaşma“ baş göstermiştir.

Sponsor Bağlantılar

Bu görüş nedeniyle insan evren ile uyum ve ahenk içerisinde yaşayabilme yetisini kaybetmiş ve adeta evrene savaş açmaya kalkışmıştır. Varoluş gibi olağanüstü bir yapıyı tamamen anlamsızlık ve tesadüflere mahkum eden bu yapı ilahi bir gücü yok saymak suretiyle „ceza“ ve „mükafat“ gibi olguları da tamamen insanın inhisarına tevdi ederek insanın insan dışında hiç bir sorumluluğu olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Böylesi bir anlayış öncelikle insanın varoluştan getirdiği bütün güzel değerleri hele hele de „vicdan“ dediğimiz ulvi değeri kaybetmesine yol açmıştır. İnsan yapısı gereği kendiliğinden sorumluluk duyması gereken alanları materyalizmin telkinleriyle ıskalayınca hem kainatın yaratıcısına ve hem de kainata karşı hoyratça bir tutum içine girmiştir.

Heidegger insanın, varlık çölüne amaçsız bir şekilde fırlatılmış bir taş parçası olduğunu söylerken „iyi“ ve „kötü“ gibi olguların kesin bir sınırının olamayacağını dile getirmektedir. Çağdaş felsefi akımların öncülerinin ısrarla üzerinde durdukları konu insanı ne pahasına olursa olsun kutsal olandan ahlaki olandan kısacası vicdan dan mahrum bırakabilmekti. Nitekim ünlü yazar Dostoevsky; „Tanrının bulunmadığı bir evrende herşeye izin verilir“ demek suretiyle ilahi bir vicdan inşasının temeline dinamit koyma yolunda bir çaba göstermişti.

Tanrının yok edilmesi halinde insana hiç kimse bir nizam dayatmasında bulunamıyacak sonuçta tanrının yerini yegane nizam ve düzen koyucu olarak insan egosu yani „BEN“ alacaktır. Pek tabiidir ki evrendeki bütün nizamı yok sayan insan kendi hareketlerini ve toplusal ilişkilerini tamamen „HAZ“ normu ile temellendirecektir. Hayata salt anlamda haz ve zevk penceresinden bakmak insanı sonunda „gününü gün etmek“ gibi „absürd“ bir anlayışın kurbanı haline getirecektir.

Bugün modern insanın içerisinde debelenmekte olduğu vasat, materyalizmin defolu bir ürünü halinde tabarüz eden absürdizm den başka bir şey değildir. Batı toplumlarının „Rönesans“ ile birlikte önce ideolojiler 19. yüzyıldan itibaren de absürdizme sürüklenmesi elbette tesadüfler sonucu olmamıştır. Katolik kilisenin Tanrı karşısında bizzatihi tanrının bahşettiği cüzì iradeyi bile yok sayıp insanı zavallı ve de doğuştan günahkar ve sakıncalı gören anlayışın üstelik de insana dayatılmaya kalkışılması süreci hızlandıran en önemli saiklerden olmuştur. Katolik kilisenin insanı Tanrı karşısında zavallı bir yaratık olarak addedip aşağılayan yaklaşımı ifrat bir fanatik görüşken bu görüşün kıskacından kurtulmak için can havliyle sıçrayan batı insanı bu defa dengeyi tersinden bozarak tefrite sapmış Kozmoz, Yaratıcı, Rab, Tanrı gibi ulvi değerleri yerli yerine oturtmak yerine onları tamamen yok sayıp yerine insan egosunu yerleştirme sapkınlığına yuvarlanmış ve kendisine yazık etmiştir.

Başta materyalizm olmak üzere hiçbir beşeri ideolojinin „vicdan“ inşa edebilme yetisi yoktur. Kozmozun ilahi uyum ve ahengini dikkate almayan insan sonunda „kaos“ a yol açarak kendi cinsine yapılabilecek olan en büyük ihanet ve kötülüğü kendi elleriyle tedarik etmiştir. Modern çağın insanı tanrının yerine egosunu, hayrın yerine haz ve şehvetini koyarak kendisine hem bu dünya hemde ötesi için çok acı bir son hazırlamıştır.

 
Mainz, 15.07.2009