Tanzimat Dönemi basın tarihi, Osmanlı Devleti’nde faaliyetine XIX. yüzyılda başlayan basının, konuşulanla yazılanı birbirine yaklaştırma, sınıfsal oluşumu hızlandırma, bilgiyi sağlıklı ve hızlı bir şekilde yayma, kamuoyu oluşturma, açık topluma geçmenin savaşımını yapma, çıkarcı güdümlü ve şantajcı basının belirmesi; buna karşı sansür; sansüre karşı özgürlük savaşı gibi kendi yapısal çelişkileriyle savaşım gibi dinamizmleriyle birlikte basını, Osmanlı Devleti’nin sosyo-ekonomik yapısına uydurma çabaları arasındaki çekişmelerin sentezi olarak nitelendirilebilir.[1] Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk Türkçe gazetenin çıkması için Batıdaki ilk gazetenin yayınlandığı tarihten 200 yılı aşan bir sürenin geçmesi gerekecektir.[2]

Sponsor Bağlantılar

 
 

ÇIKIŞ NEDENİ 

Devlet ile halk arasındaki iletişim kopukluğunu ortadan kaldırma fikri II.Mahmut zamanında, 1797’de Fransızların, Korfu Adası’ndaki bir basımevi açarak bastıkları İtalyanca ve Rumca bildirilerle adalar ahalisine propaganda yapmaları ile Şubat 1821’de mora isyanında Avrupa basını ve ayaklanma bölgesinde çıkan basının kamuoyunda etkisinde aramak gerekir. 

1805-1848 yılları arasında Mısır Valiliği ve Hidivliği yapan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yaptığı çalışmalar da II.Mahmut’u etkileyen faktörlerden biri olarak değerlendirilmelidir. 1820’den sonra Mehmet Ali Paşa, gerçekleştirdiği çeviri çabaları ve ilk Türk-Arapça gazete olan Vakayi-i Mısriyeyi yayınlaması ele aldığımız konu açısından oldukça önemlidir. 1820’de kurulan Bulak Basımevi’nde 1822-1844 yılları arasında 135’i çağdaş konuları işleyen toplam 243 kitap basılmıştır.[3] 

Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin siyasi koşulları merkeziyetçiliği kuvvetlendirmesini gerektiriyordu. Bunun için iç ve dış desteğe ihtiyaç duyan II. Mahmut bu desteği ancak gazete ile sağlayabilirdi. Bu sırada İstanbul’a gelen  Black Bey, serasker Hüsrev Mehmet Paşa’ya yazdığı bir mektupta gelişen iç-dış olaylar nedeniyle devlet eliyle bir gazetenin çıkarılmasının kaçınılmazlığını ve bu konuda kendisinin yapabileceği yardımları anlatır. Hüsrev Paşa Black Bey’in önerisinin olumlu olduğu ve hatta bir de devletin kendisine ait başka bir haftalık yayını -ismi gazete olmamak kaydıyla- gerekliliğini dile getirdiği yazıyı sadaret kaymakamına iletir. Bu şekilde padişaha sunulan öneri II. Mahmut tarafından hararetle olumlu karşılanır.[4] 

Bütün dünyada gazeteler belli bir süreçten geçtikten sonra günlük olarak yayınlanmaya başlamıştır. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nda çıkan basın için de geçerli olmuştur. 1 Kasım 1831’de Takvim-i Vekayi düzenli haftalık resmi gazete olarak yayın hayatına başlamış daha sonra yayınlar düzensizleşmiştir.[5] 

 

TAKVİM-İ VEKAYİ’NİN İÇERİĞİ 

Takvim-i Vekayi’de ilk göze çarpan nokta, bu gazetenin sürekli olarak Rumlara, Ermenilere ve Yahudilere Osmanlı Devleti’nin oldukça iyi davrandığının belirtilmesidir. Gazetenin ilk sayısında Beyoğlu’nda çıkan bir yangında Rum ve Ermeni evlerinin yanması üzerine, ev sahiplerine çeşitli yardımların yapıldığı haberi vardır. Yine aynı sayıda Padişahın Galata’da yapılacak yeni bir Katolik Kilisesi için bir arsa bağışladığı haberine yer verilmektedir.[6] 

Başlangıçta ülkedeki azınlıklara  devlet icraatlarını anlatmak için Arapça, Farsça, Rumca, Ermenice sayıları da basılan Takvim-i Vekayi.[7], ilk dokuz yıl 120 kuruş olan yıllık abone bedeli dokuz yıldan sonra 150 kuruşa çıkarıldı. Gazetenin içeriğini zenginleştirmek için dış basından yapılan çevirilerde daha çok Avrupa’daki yeni buluşlar, büyük yangınlar ve garip olaylara yer verildi. Resmi duyuru ve yabancı gazetelerde vermiş olduğu haberlerin dışında Takvim-i Vekayi. kamuoyu önünde açıktan özeleştiriler de yapmış, gününe göre radikal, hatta ihtilalci düşünceleri bile savunabilmiştir[8]. II.Mahmut ile Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın arasındaki askerî ve siyasî çatışma, ikisinin resmî gazetelerinin sütunlarına da yansıtıldı. Türk, Osmanlı ve İslam tarihlerinde ilk kez, Türklerle öbür Müslümanlar arasında bir basın polemiği yapılıyordu. Bu polemik, Avrupa’yı tanıyan az sayıdaki aydın dışında kalan yöneticilere de basının önemini kanıtlamıştır.[9] 

II.Mahmut’un girişimleri ile yayın hayatına başlayan Takvim-i Vekayi, yine II.Mahmut’un isteği ile kullandığı dilde sadeleşmeye gitmiştir. II.Mahmut tarihçi Esad Efendi’ye yöneticisi olduğu Takvim-i Vekayi’de padişahın Varna’ya yaptığı geziyi ve halkla görüşmelerini anlatan bir yazı dolayısıyla şu eleştiriyi yöneltmiştir: “Pek güzel ve sanatlı olarak ele alındığına diyecek yok ise de, bu gibi kamuya yayınlanacak şeylerde yazılacak sözlerin, herkesin anlayabileceği yolda olması gerekir.”[10] 

Bu girişimlere rağmen istediği tirajı yakalayamayan Takvim-i Vekayi 1860’dan sonra sadece resmi duyuruşların yayınlandığı bir bültene dönüştü. 1862’den itibaren farklı bölümlere de yer vermeye başlayan Takvim-i Vekayi  22 Şubat 1864’den sonra düzensiz de olsa kitap tefrikaları yayınlamıştır. 1864’ten itibaren dış olaylar daha önce izlediği tutumu değiştirerek siyasi, askeri ve ticari haberlere de yer vermeye başladı. 10 Temmuz 1868’de zorunlu abone sisteminden vazgeçildi. Ancak bu durumda mali sıkıntıya giren gazete 1879’dan sonra bir süre yayımlanamadı. 1888’de ise seneliği bir lira olarak zorunlu aboneliğe tekrar dönüldü. 

Sonuç olarak Türkiye’de Türkçe gazete toplumun ihtiyacı ile değil devletin gereksinimi ile ortaya çıkmıştır. 283. sayısında “nişan itası” sözü “nişan hatası” gibi okunacak şekilde basılınca II. Abdülhamid tarafından kapatıldı. II. Meşrutiyet’in ilanından İstanbul hükümeti ortadan kalkıncaya kadar tekrar yayın yapmaya başladı.

[1] Orhan KOLOĞLU, “Osmanlı Basını:İçeriği ve rejimi”,Tanzimat’tan Cumhuriyet’e. Türkiye Ansiklopedisi, C.l, s.69.

[2] Nesimi YAZICI; Takvim-i Vekayi-Belgeler, Ankara 1983, s.9.

[3] Orhan KOLOĞLU; “Vakayi-i Mısriye”, Tarih ve Toplum, C.X, S.58, Ekim 1988, s. 201.

[4]Hamza ÇAKIR; Osmanlıda Basın-İktidar İlişkileri, Siyasal Kitabevi, Ankara 2002, s.15-16.

[5] YAZICI; Takvim-i Vekayi, s.46-47.

[6] Çetin YETKİN; İktidara Karşı Türk Devrim ve Direnişleri Başlangıçtan Atatürk’e, C.II, Otopsi Yay., İstanbul 2003, s.523.

[7] Çetin Yetkin’e göre Takvim-i Vekayi’nin Osmanlıca’dan başka Rumca, Ermenice, Fransızca, Arapça, Farsça ve Bulgarca olarak yayınlanmış olması, gazetenin Türk halkını aydınlatmayı ve eğitmeyi amaçlamadığının göstergesidir. Yine Yetkin’e göre, gazetede yer alan sözcüklerin sadece % 10’unun Türkçe olması gazetenin anlaşılabilirliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Gazeteyi çıkaranlar kültür emperyalizminin dil üzerindeki soysuzlaştırıcı etkisini de kısa sürede sayfalarına taşımışlar ve “Rus sefirinin madaması”, “müteveffanın familyası” örneklerinde de görüldüğü gibi batı idillerinden gelen kelimeleri kullanmayı uygun görmüşlerdir. YETKİN; İktidara Karşı Türk Devrim ve Direnişleri Başlangıçtan Atatürk’e,s.524.

[8] Orhan KOLOĞLU; İlk Gazete İlk Polemik, Çağdaş Gazeteciler Yay., Ankara 1989, s.71.

[9] KOLOĞLU; “Osmanlı Basını: İçeriği ve Rejimi”, s.70.

[10] Konur ERTOP; “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Dil Sadeleşmesi”, T.C.T.A, C.II, İletişim Yay., İstanbul 1983, s.333.