Yazar: gökhan çayan

Rekabet Hukuku'nun Temelleri; Hammurabi’den 4054 Sayılı Kanuna Kadar Antitröst Hukuku Temelleri

1- SHERMAN YASASINA KADAR REKABET HUKUKU ABD’de tarih boyunca  hukuk, kapitalizmin kesintisiz devam eden gelişimi içinde başta özel mülkiyet olmak üzere, mülkiyet hakları ve piyasanın değişken biçimleri ve gereksinimlerine uyum sağlamış ve bunları desteklemiştir.[1] Gerek federal devletin siyasi yapısı gerekse sosyolojik temelleri bağlamında kapitalist ekonomi her zaman hukuk kurallarının şekillenmesine neden olmuştur. Öte yandan 19. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren global anlamdaki küçük üretici ve dağıtıcı arasındaki rekabetten, şirketlerin rekabetine (corporate capitalism) geçilmiş ve bu durum korunmak istenen serbest piyasa ekonomisi üzerinde tehlikeli durumlar yaratmaya başlamıştır. Özellikle 1864 yıllarından itibaren, anonim şirketlerinin ortaya çıkışıyla, piyasa ekonomisinde devasa güçlerin yoğunlaşması sorunu ortaya çıkmıştır. Ancak, belirtmek gerekir ki bu dönemde yoğunlaşmaya karşı rekabeti savunma fikri çoğunlukla savunulsa da, yoğunlaşmanın çağın gereği olduğunu ve bunu önlemenin serbest piyasa ekonomisine gem vuracağını söyleyenlerin sayısı hiçte az değildi. 1890-1916 küçük işletme kapitalizminin[2] mülkiyet ve piyasa ilişkileri, yeni yeni ortaya çıkan Anonim Şirket kapitalizminin[3] mülkiyet ve piyasa ilişkileri ile çatışmaya ve dönüştürülmeye başlanmıştır. Rekabet ve tekelleşme kapitalizme özgü bir sorun olmakla birlikte , tekelleşmeyle ilgili –basit anlamda-  ilk yasalar 4000 yıl önce Babil’de ortaya çıkmıştır.[4] İlke defa eski Babil’de görülen bu soruna birçok toplumun tarihinde tekeli sınırlayıp rekabeti güçlendiren ya da rekabeti sınırlayıp tekeli güçlendiren bir dizi devlet müdahalesi biçiminde rastlanılmıştır. Bu hareketlerin Sherman Yasasına kadar olan gelişimi özet bir biçimde aşağıda gösterilmiştir[5]; İlk Çağ; – M.Ö. 2100 yıllarında Hammurabi Yasalarında tekelci davranışlar yasaklanmıştır, – M.Ö....

Devamını Oku

Edep Artık Azıcık Edep

Edep artık azıcık edep,Edeptir en büyük nimet. Adeta bir derya edeptir edep,Bu deryada amelle kulaç atmak gerek. İnsanın zineti edeptir edep,Onu nefsinin hevasından korumak gerek. Haya, iffet ve saygı hepsi edep,Bu rahmetten biran nasiplenmek gerek. Arz-ı Endam ederse eski edep,Senin halin ne olur düşündün mü acep. Adab-ı Muaşeret görmedin mi edeptir edep,Edip olmayan neyler kaydıyla mukayyed. Ediptir dedim durdum divanına,Yanılmışım derim ki edb-i edib’a. Senin edeple tanıştığın güne dikkat et,Belki kalmaz edep çiçeğindeki tek kara benek. Edep Ya Hu artık edep,Edeptir ki ne büyük...

Devamını Oku

The Pillar: Cooperation In Justice And Home Affairs

The European Union can actually be considered as an umbrella of various treaties. It is basically founded on the European Comminities, supplemented by policy areas and the forms of cooperation that were established by the EU treaty. The additional policy areas are a common foreign and security policy and a policy on police and judical cooperation in criminal matters. All this is usually clarified by means of a pişllar structure, the European Union is a structure supported by three pillars. In the first pillar are the European Communities, in the second, the Common Foreign and Security Policy, and in...

Devamını Oku

Bir Ermeni'nin Günlüğü

Ölümü beklerken, doktorların mutad işlerini yapması için büyük salona geçtim. En sevdiğim koltuğa kurulduktan sonra derin bir nefes aldım. Karşımda ki duvarda kuzenim Akadyan’ın bana hediye ettiği Türk ve Ermeni bayraklarının bir biriyle kardeşçe, aynı çerçevede buluştuğu resme bakarak, iyice eskilere daldım. Hayatımda yaşadığım sansasyonel olayların zihnimi bulandırdığı anda aklıma küçük oğlum Loran’ın doğduğu günün gelmesiyle garip bir mutluluğun sahibi olmuştum.Hemen ardından büyük oğlum Dikris’e ailenin önemi hakkında verdiğim nasihat hatırıma geldi. Bir süre bomboş gözlerle tavanı seyrettikten sonra, “gerçektende aile bu kadar önemli miydi?“ türünde bir birine benzeyen soruların cevabını vermeye koyuldum. Seksen üç yaşında ölümü bekleyen ihtiyar için çok önemli olmayan cevapların ardından, yardımcım Gabriel’in getirdiği kahveyi yudumlamaya başladım. Belki de son bir senede bana en büyük keyfi veren aktivitem, Gabriel’in getirdiği kahveyi ufak yudumlarla içmek olmuştu. Bunu yaparken kendimi tekrar güçlü hissediyordum. Doktorlarımın bütün emirlerine rağmen onlara boyun eğmemek, kendi bildiğimi okumak  hoşuma gidiyordu aslında. Elimde ki fincanı, yanımda bulunan sehpanın üzerine koydum. Üst kattaki çalışma odama gitmek için merdivenlerin başına geldim. Meryem Ana’nın çile yolunda yürüdüğü gibi ağır adımlarla menzile ulaşmaya çalışıyordum. Odamın kapısını açıp, arkamdan gelen saldırgan bir köpekten kurtulurmuşçasına, kendimi içeri attım. Yaşımın her döneminde bana en büyük huzuru veren yerdeydim artık. Çalışma masasının sol çaprazında bulunan ve duvarda mükemmel bir abideyi anımsatan aile resimlerinin olduğu köşede buldum kendimi. Edirneli olan sevgili eşim Kadriye, annem, babam, kardeşim, dayım ve teyzelerim ile hayatın her...

Devamını Oku

Biathlon Milli Takım Sporcuları Bulgaristan'da Ter Dökecek

Bulgaristan’ın Bansko Kayak Merkezinde yapılacak olan Uluslararası Biathlon Birliği (IBU)- Kupası’nda  (Biathlon-7) Türk Biathloncular Erkekler ve Bayanlarda sprint (koşu) mücadelelerinde ülkemizi temsil edecekler. Erzurum’da ülkemizi Universiade Kış Oyunları tarihinde ilk kez Biathlon branşında temsil eden sporcularımız, Bansko’da ki yarışlardan da  iyi sonuçlarla dönmek istiyorlar. İlk koşu, Erkeklerde 11 Şubat 2011 tarihinde 10 km sprint mücadelesiyle başlayacak. Türkiye yarışta Orhangazi Civil, Ahmet Üstüntaş, Recep Efe, Ekrem Yıldırım, Müjdat Boz ve Sadi Yusufoğlu olmak üzere toplam 6 erkek sporcuyla temsil edilecek. Müsabakanın ikinci koşusu ise 12 Şubat 2011 tarihinde 10 km sprint mücadelesiyle devam edecek. Her iki yarışta saat 10:00 da...

Devamını Oku

Yeni Borçlar Kanununun İçerdikleri – 1

*** Prof. Dr. Kürşat Nuri Turanboy hocama saygılarımla… YENİ BORÇLAR KANUNU’NA GENEL BAKIŞ 11 Ocak 2010 tarihinde, 818 sayılı Borçlar Kanununu ilga edecek olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilmiş, 04 Ocak 2011 tarihli ve 27836 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 6098 sayılı yeni kanunun yürürlüğe gireceği tarih, 684. maddesi gereğince 1 Temmuz 2012 olarak öngörmüştür.1- YENİ BORÇLAR KANUNUNUN SİSTEMATİĞİ 818 sayılı Borçlar Kanununda olduğu gibi, 6098 sayılı yeni yasa da iki kısımdan oluşmuştur. Bu ayrım 818 sayılı Borçlar Kanununda;Birinci Kısım; Umumi Hükümlerİkinci Kısım; Akdin Muhtelif Nev’ileri, şeklinde düzenlenmişken, 6098 sayılı yeni yasada ise;Birinci Kısım; Genel Hükümlerİkinci Kısım; Özel Borç İlişkileri, şeklinde formüle edilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununda Kısımlar Bablara, Bablar ise Fasıllara ayrılarak sistematikleştirilmişken, Yeni yasada ise Kısımlar Bölümlere, Bölümler ise Ayrımlara ayrılmıştır. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununda her kısmın altında yer alan bablar ayrı ayrı numaralandırılmamış, kanunun başından sonuna kadar yirmi iki bap şeklinde düzenlenmiştir. Yeni yasada ise, her kısmın altında bulunan bölümler birden itibaren sıralanmış olup, birinci kısmın altında 5 bölüm, ikinci kısmın altında ise 18 bölüm ihtiva edilmiştir. 818 sayılı yasada mevcut bulunan 20 madde, 6098 sayılı yasanın içeriğine alınmazken, 818 sayılı kanunda olmayan 143 yeni madde 6098 sayılı yasada kanunlaştırılmıştır. 2- YENİ BORÇLAR KANUNUN İÇERİĞİ Her ne kadar sistematiğinde değişiklik olsa da yeni kanunda, 818 sayılı Borçlar Kanununun lafzı ve ruhun korunmuştur. Ancak, ana durum bu olmakla birlikte yeni kanunda...

Devamını Oku

Biathlon'un Altın Çocukları

25. Universiade Kış Oyunlarında bugün (4 Şubat 2010) biathloncular bayrak yarışında ter döktü. İki bayan sporcunun 6 km, iki erkek sporcunun ise 7.5 km koştuğu yarışlarda, sporcular iki defa atış noktasına geldiler. 9 ülkenin start aldığı mücadelede Erzurum’da sürpriz başarılara imza atan Ukrayna altın madalyaya ulaşırken, Erzurum’da hayal kırıklığı yaşayan Rusya Gümüş, Bulgaristan ise Bronz madalyaya ulaştı. Milli takımımızda, ilk çıkışı alan Nihan Erdiler, 6 km’yi 26:43.0’de tamamladı. Milli takımda son çıkışı ise Orhangazi Civil yaptı. Civil 7.5 km’yi 27:24.3’de tamamladı. Elif Aşkın ve Ahmet Üstüntaş’ın dereceleriyle birlikte,Türkiye 1:45:52.7’lik derecesiyle 9’ncu sırada yer aldı. Yarışmaya katılan diğer takımlardan Belarus...

Devamını Oku

'Biathlon' Umut Veriyor

Tek Problem Atıcılık 2011 Universiade kış oyunları, biathlon erkekler 10 km sprint mücadelesinde Ukrayna’dan Artem Pryma altın madalyaya ulaşırken vatandaşı Sergii Semenov gümüş, Rus Evgeniy Granichev ise bronz madalya’da kaldı. Pryma ve Semenov ise hiç atış kaçırmadan madalya’ya ulaştılar. Biathlon Milli Takımımızdan, Ahmet Üstüntaş 32:42’lik derecesiyle 28’inci oludu. Kayaklı koşudaki hızıyla ilk beş içerisinde yer alan Orhangazi Civil talihsiz bir şekilde 3 atış kaçırarak ceza puanlarının (3:00) eklenmesiyle genel klasmanda 31’nci oldu. Ülkemizi temsil eden sporculardan Uğur Akman 33, Müjdat Boz 37, Recep Efe 38 ve Ekrem Yıldırım 42. Oldu. Atışlarla Tarihi Başarıları Kaçırdık Kayaklı koşuda ilk beş içerisinde...

Devamını Oku

Erzurum'da Biathlon Heyecanı Devam Ediyor

Erzurum’da yapılan 25. Universiade kış oyunlarında Biathlon müsabakaları yarın(1 Şubat 2011)  saat 10:00’da  yapılacak erkekler 10 km sprint yarışıyla devam edecek.İlk yarış olan 20 km individual’da ülkemizi başarıyla temsil eden biathlon milli takım sporcuları, bu kez de 10 km sprint mücadelesinde ter dökecek. Ülkemizde bir yıl önce yapılmaya başlanan biathlon sporunda, ülkemiz adına uluslararası mücadelelerde en iyi sonucu Torsby’de düzenlenen Gençler Dünya Şampiyonasında alan Orhangazi Civil yarın ki yarışta ay-yıldızlı formayı bir kez daha terletecek. Uluslararası Biathlon Birliği (IBU) dergisinde, Türklerin gelecek vaad eden biathlon sporcusu olarak nitelendirilen Orhangazi Civil, bu dalda yarışan en genç sporcumuz. İngiliz basını ise...

Devamını Oku

‘HAS’ET Edenler Var

Sadece Türkiye’de değil küresel dünyada de sağcı sosyalist parti düşüncesi saçma bir yapı olarak kabul ediliyor, bu kombineden uzak duruluyordu. Dünya, dincileri sağcı, milliyetçileri faşist, sosyalistleri dinsiz ve komünistleri  dinsiz, bayraksız ve vatansız olarak nitelendirmeye koşulsuz sebat ve ısrar gösteriyordu.Oysa dindar kesim ibadet ve inanç özgürlüğünün sağlanmasını, dindaşlarıyla sınır aşan bir bağ kurmayı ve dininin gereklerini yerine getirmeyi istiyor ve bu bazda kurulan partilerde aynı düşünceyi parti programlarına alıp bu şekilde devleti yönetme amacına ulaşmayı hedefliyorlardı. Sosyalistler ise İnsan Hakları Evrensel Bildirisiyle insanlara tanınan siyasal alanda eşit olma fikrini sosyal hayata yansıtıyor ve sosyal eşitlik ile adaletli paylaşımın tabi huzuru getireceğine inanıyorlardı. Zira sosyal alanda eşit olunmadıkça siyasal alandaki eşitliğin olmayacağını kabul ediyorlardı. Bu görüşler üzerine sayfalarca yazı yazılabilir fakat işin teorik kısmına fazla dalmadan birkaç maddede tahlilimizi yapmaya çalışacağız. Geçtiğimiz aylarda yeni partinin doğuşuna şahitlik ettik. Çoğumuz gibi bizde Türkiye koşullarında açılan ve kapanan partileri algımız seçmez olduğu için önemsemedik. Söz konusu partinin, (kurucu) genel başkanı ise tıpkı Recep T. Erdoğan gibi Saadet Partisinden kopan  Numan Kurtulmuştu. Halkın Sesi Partisi (HAS)… Bu partiyi diğerlerinden farklı kılan nokta hiç şüphesiz partinin siyasi felsefesidir. Bir taraftan din, vatan, millet ve özgürlükler eksenine sahip HAS, diğer yandan sosyalist prensipleri temel hedef olarak ele alarak Türk siyasetine farklı bir soluk getiriyordu. Yalnız bazıları bu partinin kurulmasından pek memnun değillerdi ki ansızın hayret edilecek sözler söylenmeye başlandı. Bir hoca efendi namı değer Mehdi...

Devamını Oku

Matem-i Tahvil

Nidarıma bakınca öksüz mü sandınİsnadımı nara sen bıraktınBülbül susunca hak mı sandınYa beni kayıplara koyarsın şimdi. Beni uğruna kurban mı sandınAnda yalnızlığa mahkum bıraktınVuslatımı senin çare mi sansınYa beni darlara koyarsın şimdi Zerdali kokunu unutmam sandınAbu hayattan içmem, yanıldınTarumarlığı bana reva mı sandınYa beni od’lara koyarsın şimdi Zemheri ayazı huşu mu sandınKalpte olanı dile dayattınZehri benim helalim sandınYa beni kahredip üzersin şimdi Döktüğüm inciyi senin mi sandınZiverbey’de işkenceyle özü ağlattınMum dibini ışıtmaz sandınYa beni aşka koyarsın şimdi Varı var edenler varO varı sen mi sandınYoğu yok edenler varYa sen yokları yarattın. GÖKHAN...

Devamını Oku

Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Enerji Satrancı

Avrupa Birliği’nin Enerji Politikasını şekillendiren iki stratejik plan mevcuttur. Bunlar, ‘Enerji Arz Güvenliğinin sağlanması’ ile ‘Üye Ülkeleri Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Teşvikin Sağlanması’dır[1]. Söz konusu stratejik planların amacı uzun vadede Avrupa Birliği’nin enerji alanında ki sıkıntısını ve dışa bağımlılığını azaltmaktır. Birliğin iki ayaklı stratejisinin ilk ayağını ‘Enerji Arz Güvenliği ve Tehditlere Karşı Uzun Vadeli Stratejik Plan’ oluşturmaktadır. Enerji Arz güvenliğinden kastedilen, kesintisiz enerji arzının tüm kullanıcılar tarafından karşılanabilir bir ücret karşılığında kendilerine sunulmasını sağlamaktır. AB’nin enerji açığı giderek artmaktadır. AB uzun vadede de üretebildiği enerjiden çok daha fazlasını tüketmeye devam edecektir. AB’nin enerji alanında ki dışa bağımlılığı arz güvenliği sorunun ortaya çıkarmıştır. Arz güvenliği tehdidine karşı Birlik bir takım tedbirler almaya çalışmıştır. Bunlardan ilki Enerji Şartı Antlaşmasıdır. Bu antlaşma enerji arz güvenliğine ilişkin olup, enerji alanında ki sınır ötesi işbirliğinin çok taraflı hukuki çerçevesini oluşturmuştur. İkinci olarak, AB Komisyonu tarafından bir Yeşil Belge hazırlanmış ve bu belgede özellikle yerli kömürün kullanılması gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Arz güvenliğini hukuki temele dayandırmak isteyen AB, Doğalgaz Arz Güvenliği Yönergesi ile Elektrik Arz Güvenliği Yönergesi’ni kabul etmiştir[2]. Bu yönergeler ile Arz Güvenliğinin sağlaması hususunda hukuki bir altyapı oluşturulmuştur. Uzun vadeli stratejinin ikinci ayağını ise ‘Birlik Üyeleri’nin Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Teşvik Edilmesi Planı’ oluşturur.  Tüm dünyada olduğu gibi AB’de de enerji ihtiyacının önemli bir kısmı petrol, doğal gaz ve kömür gibi tükenir nitelikteki fosil kaynaklardan karşılanmaktadır[3]. Bu da AB’nin enerjide ki dışa bağımlılığının kaynağını oluşturmaktadır. Bu...

Devamını Oku

Bu Gençler Onlardan Değildi

20. yüzyıl Avrupa’dan Amerika’ya, Afrika’dan Asya’ya kadar öğrenci hareketlerinin şaha kalktığı dönemdi. Kimi ülkelerde Faşist devlet ideolojisiyle savaşan gençler bazen de Sovyet öğretisi Komünizmi bitirmenin peşindeydi. Özellikle Çek Cumhuriyeti’nde kurulan Prag-26 ve Prag-27 ile Macaristan’ın ‘Özgürlük Savaşçıları’ Avrupa’da ki sistemli mücadelelerin en önemli ve hayranlık uyandıran örnekleriydi.Her ne kadar eylemler bu kadar şaha kalksa da bunlar arasında ortak bir bağ kurulamıyordu. Kimisi işçi – burjuvazi ayrımını içine sindiremiyor kimi eylemlerde de özgürlük isteniyordu. Türkiye’de sistemli mücadeleye dönük ilk belirtiler 1968 yılında ortaya çıkmaya başlamıştı. Amerika yanlısı Adnan Menderes’e karşı ilk sistemli  ayaklanmalar gerçekleştiriliyor ve öğrenci hareketleri amacına ulaşıyor ve Adnan Menderes ise dar ağıcına mahkum ediyordu. 1961 Anayasa’sının nispi özgürlükçü ortamında darbeden sonra 1974 yılına kadar hapiste yatan gençler dışarı çıkıyor ve onlara yeni beyinlerin katılımıyla Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), DEV-GENÇ, Ülkü Ocakları Teşkilatı ve Türk Halk Kurtuluş Ordusu gibi yeni oluşumlar tek tek vücuda geliyordu. Öğrencilerin teşekkülüyle ortaya çıkan bu örgütler birbirinden ideoloji bazında ayrılsa da teşekkülü meydana getiren gençlerin ortak bir özelliği vardı; bunlar OKUYAN, YAZAN ve ÜRETEN genç beyinlerdi. Öyle günün magazinine kendini bulaştırmadan kendi düşünceleriyle Türkiye’nin daha aydınlık ve ileri bir ülke olması ülküsüyle teoriler üzerinden tartışıyorlar, hatta kendileri yeni teoriler ortaya koyarak onun üzerinden iktisadi ve sosyal analizleri rapor ediyorlardı. Türkiye’nin sahip olduğu ve özlediği gençlik hareketlerini yönlendiren genç adamlar, hiçbir zaman konferansa gelene ‘yumurta’ atmamış bilakis karşıt görüşlü hocalarını dinleyerek onlarla ateşli tartışmalara...

Devamını Oku

Adaletin Terazisinden Rusya'ya Rekor Ceza

1- Olayın Seyri Şubat 2000’de Çeçenistan’ın Katir-Yurt bölgesine bir hava saldırısı düzenleyen Rus birlikleri Çeçenya Cumhuriyeti topraklarını  füze ve havan toplarıyla bombaladı. Yaşanan olaylarda 24 sivil yaşamını yitirirken, 10 sivilde yaralandı. Rusya’nın söz konusu fiilinden sonra ülkede maddi hasarlar ve derin manevi yaralar meydana geldi [1]. Somut olay üzerinden yargılama yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; Rusya’nın kasıtlı olarak sivilleri öldürmediği ancak sivillerin ölmesini engellemek içinde herhangi bir önlem almayarak ihmali davrandığı gerekçesiyle hayatını kaybeden 24 sivilin ailesine ödenmek üzere Rusya’yı 2.3 milyon Amerikan Doları tazminata mahkum etti. 2- Olayın Hukuki Boyutu a- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Genel...

Devamını Oku