Mainz; 25.10.2010

Memleketimizde yığınla sorun olduğu doğru ama başörtüsü kadar üzerinde fırtınalar koparılan ve bir türlü „Efradını cami, Ağyarını mani“ bir çözüme kavuşturulamıyan bir başka problem daha var mı? Bilemiyorum. Müslüman kadınlar için mahrem olmayan ortamlarda tesettürün tartışmasız bir Kuràn emri olduğu bilinen bir gerçektir.Başörtüsü de müslüman kadınlar için bir emr-i ilahidir. Bu konuda kerameti kendinden menkul, türedi bir takım ilahiyatçı! zevat tarafından şüphe uyandırmak maksadıyla zorlama yorumlar yapılmakta ise de bunlara başörtüsü ile ve hatta „din“ ile çok fazla ilgisi olmayan insanlar dışında hiç kimsenin itibar etmediği ortadadır. Niyetimiz başörtüsünün „Din“ deki yerini irdelemek değildir. Zira bu konunun isbata ihtiyacı yoktur. Bu kronik problemin neden çözülemediğine yakından bakmak istiyoruz. Başörtüsü meselesi  bir kere sadece genç kızlarımızın üniversitede eğitim görebilmelerinden ibaret değildir. Bu mesele çok daha derin ve girift bir probleme işaret ediyor.

Sponsor Bağlantılar

Bu problemin yaklaşık 30 yıllık bir geçmişi olduğunu söyleyenler bana göre durumu iyi tespit edemiyenlerdir. Belki üniversitelerde bu problem 30 yıl önce başlamış olabilir. Ancak problemin geçmişi „Batılılaşma“ kararı verildiği tarihe kadar uzatılabilir. Zira bu kararı alan Osmanlı saray bürokrasisinin „ecnebi“ okullarından yetişen pozitivist kafalı ve İslam düşmanı olduklarını bilmekteyiz. Eğer İslami hayat hassasiyeti bulunan insanlar kız çocuklarını 1940`lı yıllarda üniversiteye gönderebilmiş olsalardı belki de erkeklerden daha fazla kadın hapishanelerimiz olacaktı.

Halkımızın kahır ekseriyeti bu problemin kökünden halledilmesi gerektiğini talep etmesine rağmen bu problem neden çözülemiyor. Bu arada başörtüsü meselesinin çözümü noktasında başıaçık kadınlarımızın da çoğunlukla çözümden yana olduklarını belirtmeyi bir görev sayıyorum. Peki bu problemin çözülmesini kim istemiyor. İşte cevap: Bir avuç tuzu kuru mutlu azınlık…

Onlar bunu oy potansiyeli yüzünden açıktan söyleyemiyorlar ama bal gibi Allah düşmanlığı yapıyorlar. Başörtüsünün görünür olması onu bu düşmanlığın en kıvrak manivelası haline getirmiş bulunuyor.

Referandum sürecindeki kampanyasını „Başörtüsünü ancak biz çözeriz“ ifadesi üzerine kurgulayan CHP`nin kaset!li genel başkanı iş ciddiye binince yine „Kıvırma“ yolunu seçerek ipe un sermeye başladı. Ancak bugünlerde yapmakta olduğumuz tartışmanın en azından sebebi olduğu için yine de Kılıçdaroğluna bir teşekkür borcumuz olduğunu düşünenlerdenim. Bir an için sayın Kemal Kılıçdaroğlunun bu meseleyi gerçekten çözmek istediğini yahutta çözüme katkı sunmak istediğini düşünelim. Böyle bile olsa buna imkanı ve gücü yoktur. Zira böylesi bir karar CHP`nin bütün geçmişini inkar anlamına gelir. Bugüne kadar özgürlükler karşısında var gücüyle çalışan ve ülkedeki bütün kurumları da „laik“ hassasiyetleri kaşıyarak kendi emellerine alet eden CHP bir bakıma kendi varlığına kastetmiş olur.

Müslüman kadınların başörtüsü takmaları bir „din özgürlüğü“ mü yoksa bir „insan hakkı“ olarak mı ele alınmalıdır. Başbakan bu konunun  alenen bir din ;özgürlüğü olduğunu savunuyor. Bence doğru yapıyor. Zira başörtüsünü gördüğünde „al„ görmüş ispanyol boğaları gibi kuduran bu zihniyet, başörtüsüne bir insan hakkı olarak geçit verme karşılığında başka yasaklar getirmenin peşindedir. Yani onlar başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakalım ama başka her alanda yasaklanması için tedbirler alalım demektedirler. Nitekim bugüne kadar ilköğretimde hiç problem olmayan bu meselenin birden bire mesele haline getirilmesi de açıkça yine bir CHP klasiği provakasyondan ibarettir. Hizmet alana serbest edelim ama hizmet verenlere yasaklayalım demek başörtüsü düşmanlığının açık göstergesidir. „Kamusal Alan“ efsanesi ile sürdürülmekte olan bu „Hin“ lik milletimiz tarafından bir kenara not edilmektedir.

Ak Parti hükumeti geçmişte yaşanmış olan 10 ve 42. maddelerdeki değişiklikteki „411 el ve kaos!“ garabetini bir daha yaşamamak için bu konuda CHP`nin süreç içinde yer almasını istemektedir. Ancak CHP`den böylesi bir beklenti içerisine girmek boşuna bir çabadır. Zira CHP son anda bir kıvırma ile talep ettiği ilgisiz tavizleri kabul edilse bile bu konuda millet hayrına bir kararın içinde yer alamaz. Çünkü CHP`nin „gen“ leri buna izin vermez. Burada kısmen bir „oy“ hesabı olsa da mesele bundan ibaret değildir.

Başörtüsü konusunda „YÖK“ marifertiyle bazı yumuşamalar olduysa da bu konunun tamamen çözülmesi için gerekli  olan yasal ve anayasal düzenlemelere mutlak surette ihtiyaç bulunmaktadır. Anayasa mahkemesinin yapısı da değiştirildiğine göre bu meseleyi çözmek için yeni bir anayasa yapılmasını beklemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Hazır MHP`de 2008 yılındaki mutabakata bağlıyız demişken bu mesele bir daha bu ülkede „mazlumlar ve mağdurlar“ meydana getirmeyecek şekilde çözülmelidir. Bu mesele „bütçe“ görüşmeleri arasında pekala halledilebilir.

Bu arada başörtüsü konusunda kimin ne kadar „samimi“ olduğunu test etmek için ilginç ama bir o kadar da geçerli bir yöntem önermek istiyorum: Başörtüsü konusunda bile-isteye „Türban“ denen ne idüğü belirsiz kavramı ısrarla kullanmaya devam edenler bu konudaki en samimiyetsiz kişilerdir.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya