Yazar: Sözde Aydın

Uyku ve İnsan

Uykunun iki anlamı vardır.  Birincisi toplum önünde normalmiş gibi itibar görmek için ortaya atılan uydurma bir anlam kümesidir. Sözde, insanlar uykuyu bedenlerini dinlendirmek için belli bir saat dilimi olarak kullanırlar. Tekrarlıyorum beyler ve bayanlar. Bu uydurma bir anlam kümesidir. Gerçek anlamını hiç kimse aynadaki görüntüsüyle bile paylaşmak istemez.Bu, dünyalıların kendilerini çok zayıf görmelerine sebep olacak bir durumu ortaya çıkaracağı için yıllarca kilit altına vurulmuş kutsal bir gerçekliktir. İç dünyamızda doğruluğunu asla yadsımadığımız fakat toplum önünde gülüp geçtiğimiz uykunun öz anlamını birlikte açıklayalım mı? Pardon ne dediğinizi işitmedim. Tekrarlar mısınız? Ne dediğimi anlamadınız mı? Canınızı sıkmayınız. Sokrates metodlarıyla sizlere derdimi anlatacağım. İlk sorumla başlamak isterim. Arkadaşlar uykunun en çok kimler tarafından sevildiğini biliyor musunuz? Bu sorunun ucu biraz açık kaldı. Küçük bir örnekle gidersek, sanırım daha iyi olacak. Oturduğunuz apartmanın sahibi mi uykuyu çok seviyor yoksa kapıcısı mı? Küçük bir araştırma yaparsanız kapıcının uyku saatini dört gözle beklediğini, apartman sahibininse uyku saatinde bir ızdırap çekerek yatağa girdiğini gözlemleyeceksiniz. Peki ne için böyle? Bunun esas sabebi ego tatmin ihtiyacıdır. Biz burada egonun oğlu toplum nazarında itibarı dikkate alacağız. Kapıcı toplum önünde hiçbir zaman istediği itibarı göremeyecektir. Bu da egosunu tatmin etmesine engel olacaktır. Bununla birlikte hayata küsecek, dünya insanlarından vazgeçerek yalnız yaşamaya çalışacaktır. Yalnızlığıyla gündüzlerini paylaşırken, gecelerini egolarını tatmin etmekte bedava bir hizmet sağlayan uykuyla paylaşacak. Uyku onun bütün ihtiyaçlarını önyargısız tavırlarla karşıladığı için dostumuz kapıcı geceleri dört gözle bekleyecektir. Apatman...

Devamını Oku

1 Mayıs Programı

08:00 Uyanma merasimi 09:00 Tören başlangıcı 10:00 Mcdonalds’ın önüne geçip işçilere dönüp bağırma saati. Ne kadar bağırırsanız o kadar kapitalizm düşmanısınız. İşçi hakları sizin ellerinizde 12:00-13:00 Öğle arası 13:00 Yorgunluktan bunalan ayacıklarımızı “AVM” lerden aldığımız ultra lüks ayakkabılardan çıkarma saati 14:00 Uyuşuklukla işçi hakları arasında gidip gelme saati 15:00 Yavaş yavaş grupta gevşemelerin görüldüğü dağılım saati 16:00 Uzun Sokak’ta merkezin göbeğinde bulunan uluslar arası firmaların önünde oturup dedikodu yapma saati 17:00 Törenin bitmesi ve karşı olduğunuz, kaç saattir bas bas bağırdığınız muhalif olduğunuz kapitalist sistemin uluslar arası soyguncularıyla buluşma saati. Biraz önce (gaza gelmek size yaramıyor) küfürler ederek adını andığınız firmalardan indirimli menüler alıp karnınızı tıka basa doyurma saati Küçük Bir Öneri: Her yıl bir rutin haline gelen ya da getirilen 1 Mayıs gösterileri artık işe yaramaz konuma gelmiştir. Özellikle öğrenci arkadaşlarımız törenlere sanki yabancı giyim firmalarının sponsorluğunu yapmak için gelmektedir. Bu saçmalığa son vermek ve yozlaştırılan 1 Mayıs’ı kurtarmak için bu tarihlerde camilerde hocalar tarafından vaazlar verilmesini ve etkinlikler düzenlenmesini öneriyorum. Hemen karşı çıkmayın. “Etkinlik” derken caminin ortasında bağırıp çağırılmasından bahsetmiyorum. Cami de etkinlik nasıl olur: 1- Halkların eşitliğini anlatan vaazlar verilebilir. 2- Mahalleliye yemek ikramı yapılabilir. 3- Başkalarının tekeline bırakmadan kendi haklarımızı nasıl savunabileceğimiz aktarılabilir Halkı korumanın en iyi yolu izolasyon değildir. 1 Mayıs gösterilerini belli kişilerin eline bırakmak ve daha sonra “Bak bunlar 1 Mayıs’ı kutluyor. Sen de kutlarsan seni de onlardan bilirler” diyerek 1 Mayıs’ı...

Devamını Oku

Aptalların Anlayamadıkları

1- Laiklik dinsizlik değildir. Bilakis dini siyasete aracı olarak kullanan kendine Müslümanları dizginlemek için kullanılan bir olgudur. 2- Üniversitelerde kesinlikle özgürlük yoktur. Bu durum sadece üniversite öğrencisi için geçerli değildir. Üniversite de faaliyet gösteren araştırma görevlileri, temizlik işçileri, güvenlikler vb. aynı durumdan muzdariptir. 3- Üniversitelerde özgürlük olmadığı için yeni düşünce akımlarının ortaya çıkması imkânsızdır. Bilim yuvaları bir ülkenin can damarlarıdır. 12 Eylül korkakları üniversiteyi öyle bir duruma sokmuştur ki günümüzde ilköğretimle üniversiteyi yan yana koysak aradaki farkı anlayamayız. 4- Şu an devlet kurumlarında (istisnalar kaidesi bozmaz) yer alan, “devletin malı deniz yemeyen keriz” politikasının önüne kesinlikle hızlı özelleştirmelerle geçilmez. Özelleştirme halkı halka köle yapmaktan başka işe yaramaz. Patronların istediği hayat, düşünce, bayrak, vatan toplumda filizlenir. 5- İnsanların gelişimi eğitimle olur. Bizim memurların devlet bütçesini har vurup harman savurmalarının sebebi milli şuurdan uzak olmaktır. Aslında sadece parayla ilgili değildir bu durum. İktidara gelen partiye göre memurların şekillenmesinin sebebi de eğitimsizliktir. İnsanımızı yirmi yıl okutup milli şuuru bedenlerine enjekte edemeyenler şapkalarını önlerine alıp kendilerini sorgulamalıdır. 6- Eğitim sisteminin imam hatipliler için ayrıcalık tanıması (normal ülkelerde) korkulacak bir durum değildir. İnsanlar, kendini bilen eğitimli hocalar sokağa çıkınca iki günde değişiverirler. Fakat bizim gibi ülkelerde dini kitaplar iktidar partilerinin istediği gibi okutulduğu, diğer bir deyişle iktidarın dinini yaşadığımız için imam hatiplerin elde ettiği avantajlardan korkuluyor. 6- Bugün AKP iktidarı sona erdiği an başörtülü tek bir öğrenci üniversiteye giremeyecek. Yani bu durum geçicidir. Geçici...

Devamını Oku

Hayatı Anlamak

Dünyanın her köşesinde binlerce insan kendini anlamak, hayatın sırrına vakıf olmak için binlerce kitap okuyor, saatlerce sonu gelmeyen tartışmaların içine giriyor. Bakıyor ki okuyarak, tartışarak bir türlü sırra vakıf olamıyor hemen 21.yy hastalığına kapılıyor. Bunalımlı günler ve ümitsizlik en yakın arkadaşı oluyor.Hepimizin hemen hemen her gün hissettiğimiz anlamasızlık hissiz bedenine nüfuz ettiğinde bunalımdan başka bir çare bulamıyor. Alkolle yıkanmış günler, sadece ömrünü tamamlamak için mihaniki açılıp kapanan gözler tasvirisi oluveriyor. “Bir, iki, üç” derken günler hızla geçiyor be bizimki bir parkın en tenha köşesinde elinde son birası ve acemi morluklar, sessizce bununda bir işe yaramadığını itiraf ediyor. Hayatı yine anlayamamıştı. Anlamını insanların yüzde birinin bildiği hayatı kaybetmek (hem de onu anlamak için onu kaybetmek) ne acı değil mi? Bir zamanlar içinde benim de bulunduğum sizlere hayat avcılarına şişenin dibinde boğulmadan son anda anladığım hayatı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hayat, kendi elimizle yarattığımız iğrençliklerden kurtulmak için başvurabileceğimiz tek dostumuzdur. Milyonlarca insanın “bunalım” hastalığına kapıldığı günlerde bizler için ilaçlar yaratıyor. Nasıl mı? Yakın bir arkadaşım bu dünyada bir insanın isteyebileceği her şeye sahipti. Fakat bir gün bile yüzü gülmedi. Bunalımlarla kendini perişan ediyor, hayatta para yemekten başka işe yaramayan bedenine yeni bir rol bulmaya çalışıyordu. Olmadı. Bir türlü yeni bir rolü üstüne geçiremedi. Sonra mı ne oldu? Hayat devreye girdi. Bizimkinin haline acımış olsa gerek. Bizim çocuğa hayatta herkesin isteyebileceği fakat pek az kişinin sahip olabileceği başrolü verdi. Daha doğrusu başrol için...

Devamını Oku

Yeni Anayasa Çalışmaları Ne İçin Destek Görmüyor

Cemil Çiçek denilince öncelikle aklımıza yeni anayasa çalışmaları geliyor. Adam ne zaman fırsat bulsa yeni anayasa çalışmalarından bahsediyor ve hiç kimsenin anayasa çalışmalarına katkıda bulunmadığını belirtiyor. Peki, ne için STK’lar, üniversiteler, toplum anayasa çalışmalarına katkıda bulunmuyor. Bunu hiç düşündünüz mü? Benim analizlerime göre;1- Üniversiteler yeni anayasa çalışmalarına katkıda bulunarak ticaret düzeyinde bir gelir elde etmeyeceklerinin farkındalar. İçerisinde KTÜ’nün de bulunduğu ülkemin ticarethaneleri özele teslim olmuş durumda. Medyanın Enlerini seçmek için her türlü koşulu oluşturanlar ne için bir çalıştay düzenleyerek öğrenci-öğretim görevlisi ekseninde yeni anayasa çalışmalarının tartışılmasını sağlamıyorlar. Eee üniversite mantığı para olunca, sonucu özele mahkûm “Yeteneksizler”, “Medyanın Enleri” gibi gerekliği sonlarda olan programlar oluyor. 2- Halk, yasaların caydırıcılığının statüyle ters orantılı olduğunu çok iyi biliyor. Yani ne yapılırsa yapılsın benim üstüme bindirilecek bilinci halkı anayasa çalışmalarından soğutuyor. Aslında toplum olarak yeniliğe meraklıyızdır. Fakat yapılan her uygulama merdiven basamağındaki bizlere yani ilk basamak mağdurlarına olunca, bizlerde her şeyden uzak durmayı tercih ediyoruz. 3- Aydınların sözde milliyetçi, solcu olan belirli bir kısmı çalışmalara katılmayarak AKP’ye zarar vereceğini düşünüyor. Onların zihniyetine göre yararlı fikirler kendi adamları gelince uygulanmalıdır. Şimdi bizim sözde aydınlar fikirlerini ortaya ataralar ve bu kabul görürse halleri nice olur? AKP bunlar sayesinde halk nezdinde itibarını artırırsa kıskançlıktan ölürler. Diğer kesimse biraz daha realist bakmaya çalışıyor. Olayları gözlemlemeye, çalışmalara katılmaya hevesliler. Fakat onlar da ne söylerse söylesinler bir işe yaramayacağının, AKP bilincinin yasalara enjekte edileceğinin farkındalar. Bu nedendir ki, anayasa...

Devamını Oku

28 Şubat ve Biz

1– 28 Şubat çok popüler bir siyasi araç olarak kullanılmaya başlandı. Darbelerle halkını dizginleyen ordunun yerini darbelerin öcünü almak için halkını kullanan siyasetçiler aldı. İnsanlar demokrasi kılıcı yerine demokrasi seraplarıyla yaşatılarak hem kitleler sıkı sıkıya kenetlenmeye zorlanıyor hem de gelecek seçimler için oy kitlesi artırılıyor.Hadi bunlara alıştık diyelim. Benim daha çok takıldığım başka bir konu var. Özellikle saygıyla andığım Necmettin Erbakan’ın bu tezgahta kullanılması ölüm üzerinden siyaset yapmak gibi acizane bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu insanlığın en alt seviyesine inildiğinin göstergesi değil midir? Böyle yaparak belki istenen oy oranı elde edilebilir, belki de tekrardan zirve ele geçirilebilir. Bizi var eden, diğer toplumlardan ayıran insani düzeyin aşağıya çekilmesi bunlara değer mi? Tabii ki de değer.   2– Erbakan sütten çıkmış ak kaşık değil. Eğer asker tankları yürüttüyse bunların sebebini yaratan da Erbakan’dır. “Kanlı mı olacak kansız mı?” sözünü her halde ben söylemedim. Her dakika askeri kışkırtan Erbakan profilini ne için hiç kimse anlatmıyor? Hassas bir dönemde Saddam gibi, olayların dikine giderseniz olacağı budur. Hiç kimse “Tek suçlu, demokrasiye gölge düşüren ordudur” diyemez. Bu ajitasyon yapmak için kullanılan kuyruklu yalanlardan biridir. Erbakan kabadayılık yapmak yerine biraz daha siyasi davransaydı çok daha farklı bir Türkiye ortaya çıkabilirdi. 3– “28 Şubat’ta şu fişlendi bu fişlendi” diyenler bugün fişleme yapıldığını ne için yüksek sesle haykırmıyorlar. Belki de 28 Şubat çığırtkanlarıdır bugün bizleri fişleyenler. Demokrasinin kılıcı onların eline geçtiğine göre istediklerine dağıtmakta özgürler. İstediklerini kadrolu...

Devamını Oku

Türk Gençleri ve Onların Gelecek Rehberleri

Çocukluğumuzdan beri hep aynı soruyla muhatap oluruz. “Hangi mesleği seviyorsun” deyince toplum, bir anda yüzümüz kızarmaya başlıyor, ne cevap vereceğimizi bilemiyoruz… Çünkü mesleğin ne olduğunu, ne için bir meslek seçilmesi gerektiğini idrak edemeyiz. Biz anlamasakta mutlaka birileri bizim yerimize bu sorunu halleder.Genelde evde toplanan komşular çay sohbetlerinde, altın günlerinde bizim için meslek seçmeye çalışır. Yürüyüşümüze bakarak bazen doktor bazen mühendis yapıverirler. Buldukları mesleği hemen üzerimize yapıştırıverirler. İçimizden geldiği için küçük bir şarkı mırıldansak hemen şarkıcı yaftasını yapıştırırlar. O kadar ciddiye alırlarki söylediklerini yıllık gelir-gider hesaplamalarına bile girişirler. Bizler şarkıcının ne demek olduğunu anlamasakta annemizin gözlerinde gördüğümüz sahte övgü emarelerini bozmamak için oyunu bozmamaya çalışırız. Hatta biraz cesursak oyuna dahil bile oluruz. Meslek seçiminde uzmanlığı gözlerinden okunan komşularımızın tempoları eşliğinde dans etmeye, şarkı söylemeye başlarız. İçimizden geldiği için değil, ilk kez dikkate alındığımız içindir bu çabalarımız. Yeteneğimizin ve isteklerimizin hiçbir önemi yoktur. Önemli olan doğduğumuz günden beri kulağımıza üflenen “Sen yapamazsın” sözünü ortadan nan kaldırmak ve annemizin gözlerindeki ışıltıyı devam ettirebilmektir. Tabii ki çay partileri, gelenekselleşen altın günleri iki saatlik gereksiz konuşmaların mekanıdır. Burada konuşulanlar burada kalır. Hiç kimse ne söylediğini hatırlamaz. Dikkate alınmaktan çok zaman geçirmek için yapılan gevezeliklerin bir ürünüdür bu etkinlikler. Konuşulanların ciddiyeti komşular açısından iki saat sürse de bazıları bu konuyu hiç unutamaz. Kimler olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Anneler asla asla unutmazlar konuşulanları. Kadın günlerinde elde ettiğimiz mesleklerimizde pratik yapmamız için baskı yaparlar. Başkalarından -mahallenin...

Devamını Oku

İşsizlik ve Biz

Yazacaklarım Türk Milleti’ni ilgilendiren çok önemli  sorun hakkındadır. Bu sorunu herkes gündeme getiriyor. Fakat gündeme getirenlerin çoğu sorunu kendi amaçlarını duyurabilmek için araç olarak kullanıyorlar. Yani sorundan bahsedip sorunu çözeceklerini söylüyorlar. Daha sonra alacaklarını aldıktan sonra geri vites yapıyorlar.Neyse bizim derdimiz büyük insanları yöneten küçük insanlarla değil (Bu cümleyi yeni buldum. Nasıl olmuş? Tam bizim ülkeyi anlatmıyor mu?).  Bizim derdimiz; bizi içi boş insanlar haline getiren kapitalizmin en çok faydalandığı sorunu anlatmaktır. Hangi sorundan mı bahsediyorum? Tabii ki de doğduğunuzda ezandan sonra kulağınıza üflenen işsizlikten bahsediyorum. İşsizlik; çok basit bir sorun gibi görünmesine rağmen derine inildiğinde bu sorunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Efendim, doğumundan itibaren “işsizlik”  kelimesini defalarca duyan gençlerimiz  sağlıklı düşünceden yoksun büyüyor. Sağlıklı düşünceden yoksul, karamsar bir genç evladımız ne yapar? a-) İdealleri uğruna işsizliğe göğüs gerer. “Az kazansam da sevdiğim işi yapacağım.” der. b-) Toplumun karamsarlık yaratan sözlerini dinlemez. Her zaman umutlu olur. C-) Kulağına üflenen işsizlik sorununun köküne inmeye çalışır. Sorunun sebeplerini araştırır. Projeler hazırlayarak sorunun çözümü için mücadele eder. d-) İşsizlik sorunundan kurtulmak için –ailesinden aldığı direktiflerle- siyasi bir çizgi belirler ve bu çizgiye uygun yaşamaya başlar. Eğitim hayatında kendi düşüncesi olmaz, ona yüksek not veren öğretmenlerinin düşüncesi olur. İş hayatına atılınca siyasi çizgisini koruma yoluna gider. Kim baskınsa ondan taraf olur. Milliyetçi baskı varsa Türkçü, solcu baskı varsa Sosyalist, dini bir baskı varsa hemen sarıklı oluverir. Kardeşimiz yurt dışına açılırsa siyasi...

Devamını Oku

MİT – Siyaset – Yargı Üçgeninde Neler Oluyor?

– Başlangıçta Hakan Fidan’ın açılım dalgasında yaptığı görüşmelerin ses kaydı internet sitelerine sızdırıldı. – Daha sonra Hakan Fidan MİT Müsteşarı yapıldı.– Sonrasında KCK tutuklamaları arttıkça arttı. – Bir yandan ılımlı yaklaşımlar, diğer yandan tutuklamalar açılım politikasının seyrinin anlaşılmamasına sebep oldu. – Bir anda ortaya Suriye çıkıverdi. Suriye’nin asilerine Türkiye kucak açtı. – Gündem Suriye’ye kayıverince politikacılarımız “fırsat bu fırsattır” deyip ellerinden geldikçe kameralar karşısında  yer almaya çalıştılar. – Fakat kim ne yaparsa yapsın yine de Tayyip Erdoğan bir adım öne geçti. Popüler Suriye sözü “Men dakka dukka” seçildi. – Eee Başbakan bunu söyledi söylemesine de bir anda silah geri tepti. Özel yetkili mahkeme MİT Müsteşarı’nı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırdı. – Bu da yetmedi. Hakan Fidan’la birlikte Oslo görüşmelerinde yer alan MİT görevlileri de ifadeye çağırıldı. – Bu da yetmedi. Hakan Fidan dışında kalanlar hakkında yakalama kararı çıkartıldı. – Bu da yetmedi. Suriyeli albayı yüz bin dolar karşılığında paket yapıp Esad’a gönderdiği gerekçesiyle biri MİT mensubu beş kişi tutuklandı. – Kılıçdaroğlu fırsatı iyi değerlendireyim derken kendi kalesine golü atıverdi. MİT’çilerle Çinlileri ay pardon MİT’çilerle Tansu Çiller’i karıştırdı. “Tansu Çiller  tutuklandı” dedi. – Bu arada TBMM’nde bulunan vekillerimiz küçük bir boks maçı yapıverdi. Ben iddiada AKP’ye oynamıştım fakat CHP daha cevval çıktı. Bahisçiler sürpriz CHP galibiyetiyle cepleri boş evlerine döndüler. – Boks maçının yorgunluğunu sıcak bir duşla atan MHP Hakan Fidan üstünden Tayyip Erdoğan’a yüklendi. “Men Dakka Dukka Tayyip” dedi. “Bu...

Devamını Oku

Ünlü Olmak İçin Ne Yapmalı

Ünlü olmak için: – Kesinlikle tek bir görüşe sahip olmayacaksınız. Bütün görüşleri karışım yapacak gündemde olan yani popüler olanı ortaya çıkaracaksınız.– Tek bir yüze sahip olmayacaksınız. Birçok yüzünüz olacak. – Toplumu hiçbir şey anlamayan cahiller olarak gösterecek ve bu sayede kendinizi akıllıymış gibi göstereceksiniz. – Hangi alanda ünlüyseniz o alanın her türlü tilkiliğini bilecek ve kimseye çaktırmadan alanınıza girmeye çalışanlara uygulayacaksınız. – Her zaman farklı görüneceksiniz. (Örneğin; insanların takım elbiseli gezdiği durumlarda siz hiç sevmemenize rağmen fularınızı, şapkanızı takacak ve içlerinden geçeceksiniz.) – Toplumun etik değerlerine bir yandan saygı gösterir gibi gözükürken, diğer yandan “sanat” diyerek yaygarayı basacak ve özgürleşmenin yatak odası versiyonunu utanmadan yayımlayacaksınız. – Tarih bilmeden soykırım yoktur- vardır polemiklerine balıklama atlayacak ve prim elde edeceksiniz. Dip Not: Söylediklerimi uygularsanız ve arkanızıda birine yaslarsanız vallahi de billahi de her gün televizyonlarda boy gösterirsiniz. Sözde Aydın: “Aptalların akıllılardan her daim bir adım önde olduğu toplumlarda gelişim...

Devamını Oku

Belki Biraz Akıllanırsınız

– Sen halkını dışı süslü fakat içi boş bir eğitim sistemine mahkum et – Birinci sınıftan itibaren çocuklarını ezberci eğitimle yetiştir – Yani kısacası halkını ezberci bir eğitimle yetiştir– Sonra da ne için küçücük Ermenistan’ın lobisi bizden daha etkili sorusunu sor – Sonra da ne için dünya Ermeniler’in tarafını tutuyor yaygarasını kopar. – Öyle Fransız sokaklarına insan toplayıp, yaygara koparmakla olmaz bu iş. – Eğer çözüm bu olsaydı bugün soykırım inkar yasası geçmezdi. – Hadi büyük elçini geri çek – Biraz daha abart ve Türkiye’deki Fransız Büyükelçilikleri’nden birinin karşısına soykırım yoktur yazan ışıklandırılmış tabelalardan as. – Ne işe yarayacak – Koskocaman bir hiç olarak kalacak – Kaybettiniz arkadaşlar. Bunu içtenlikle kabul ediniz. – Kendi çocuğunuzu gereksiz her türlü bilgiyle donatırken tarihten yoksun bıraktınız. – Kendi vatandaşınızı ruhsuzlaştırdınız. – Kendi halkınızı bunalımlı bir yaşama mahkum ettiniz. – Doğruyu araştıran üniversiteleri para basma makinası olarak gördünüz – Yani kısacası siz kendi bindiğiniz dalı kestiniz. – Ve şimdi öyle bir yere çakıldınız ki bunun acısı bir beş yıl geçmez. – Ya akıllanırsınız, ya da bazıları gibi sırf ünlü olabilmek için Ermeni Soykırımı’nı savunan kendi vatanından kopuk insan sürülerini artırmaya devam edersiniz. – Karar sizin. Sonuç olarak bu ülkenin kaymağı sizde, kuru ekmeği bizde – Kaymak için siz halkınızı severken, kuru ekmekten kurtulmak için biz Ermenileri sevmez miyiz? – Al gülüm ver gülüm işi bunlar – Yani tam ağzıma...

Devamını Oku

Bir Yanlışı Doğruya Çevirmek (Eğer Biz Kardeşsek)

Otuz beş kişi öldü. Söylemesi dile kolay, tam otuz beş kişi. Havadan yoğun bombardıman sonucu parçalanmış otuz beş insan bedeni. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda bunun yanlış istihbarattan kaynaklanan bir olay olduğunu kolaylıkla anlayabiliyoruz. Şu an AKP’yi bu durumdan dolayı suçlayacak kadar sığ düşünmüyorum.Aslında kimseyi suçlamaya niyetim yok. Sadece yanlışı doğruya çevirmek için en doğru gün olan Cuma gününün ne için heba edildiğini sormak istiyorum? “Ne yanlışı? Ortada yanlış yok” diyecek birinin olduğunu sanmıyorum. “Kürt eşittir terörist. Yanlış onlara karşı doğru olur. Her Kürt ölümü hak eder” cümlesini kullanacak birinin yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede var olacağını da sanmıyorum. Hüseyin Çelik dün yapması gerekeni yapmıştır. Bu onun hükümet adına gerçekleştirmesi gereken görevidir. “Suçluların cezalandırılacağı, örtbas etmenin söz konusu bile olmayacağını söyledi” Hüseyin Çelik kişisel olarak samimi olabilir. Fakat bugün samimiyeti göstermenin, kardeşliği kanıtlamanın gerektirdiği vazife (belki de Hüseyin Çelik’e rağmen) gerçekleştirilmemiştir. Sadece bu durum devlet kademesinde geçerli değildir. Durum alt kademe olan halkta da aynıdır. İki saattir bahsettiğim  yanlışı doğruya çevirme gününde neler yapılabilirdi? Nasıl olacaktı da ülkede tek beden yaratılacak, dinin etnisiteden öne çıkması sağlanacaktı? Anlatayım da dinleyin. Eğer biz kardeşsek; – Devletin alt ve üst kademesi bugün bir basın açıklaması yayınlar ve Cuma gününün dinimiz için önemini vurgular ve otuz beş Müslüman kardeşimiz için üzüntülerini samimi olarak ifade edebilirlerdi. – Otuz beş insanın cenazelerine devlet erkanı tam kadro katılabilir, hatta askeriye de bir çelenk gönderebilirdi. –...

Devamını Oku

Bir Projem Var-2 (Ilımlı İslam)

Proje Koordinatörü: Ömer DaşdanProje Konusu: Camilerde Hocaları PapazlaştırmaProje Sponsorları: Vatikan, Fetullah GülenProje Hikayesi: Efendim, geçen gün “Allah katında tek din İslamdır” ayetinin AB’nin isteği üzerine hutbelerden kaldırıldığını öğrendim. Bende ülkemin AB’ne girmesi için önemli bir projeyle sizlere katkıda bulunmayı düşündüm.Tuvalette (affedersiniz) hacetimi giderirken aklıma Ilımlı İslam geldi. Neyse hikayeyi uzatmayalım. Oradan da bu proje aklıma yerleşiverdi. Proje Yapım Aşamaları: Alıştırma; 1- Öncelikle Diyanet’le işbirliği çerçevesinde camilere mum ve siyah cübbeler dağıtılacak. 2- Hocalar için sakal uzatma zorunluluğu getirilecek 3- Sakal standatları kesinlikle papazlarınki kadar olacak, buna muhalif olan hocalar Müslümanlıktan afaroz edilecek. 4- Cuma hutbelerinde Ilımlı İslam anlatılacak Geliştirme; 1- Diyanet İşleri tarafından “Elele Cennete” sloganıyla etkinlikler düzenlenecek. 2- Etkinlik içeriği tarafsız bir kurul tarafından belirlenecek. 3- Etkinliklerin gerçekleştirildiği tarihler kutsal günlere denk düşerse hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün kutsal günler her dinin temsilcisi tarafından kutlanacak. 4- Üçüncü maddenin tam olarak anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum. Örneğin; etkinliklerin düzenlendiği günlerin içinde bir Müslüman kutsal günü olan Cuma var. Peki, o gün sadece Müslümanlar mı Cuma Namazı kılacak? Kesinlikle Hayır! Cuma Namazı hep beraber kılınacak. Ya Cuma günü aynı zamanda 31 Aralık’a denk gelirse ne olacak? İşte Ilımlı İslam burada devreye giriyor. Hocalar Cuma Namazı’nın ardından yılbaşı hazırlıklarına başlayacaklar. Kendi aralarında hindi parası toplayacak ve evde güzelce pişirecekler. Bu arada onlara gönderilen siyah cüppeler vardı ya işte onlarıda o gün giyecek ve Hristiyan arkadaşlarıyla saat on ikiye on iki saniye...

Devamını Oku

İnsan Olmanın Meclis Hali

Arkadaşım koşarak yanıma geldi. Nefes nefese kalmıştı. “Ne oldu kardeşim? Ne için bu kadar telaşlısın” dedim. “Çabuk televizyonu aç” dedi. “Ne televizyonu neler oluyor? Demeye kalmadan hızla kumandayı kaptı, televizyonu açtı. “Vallahi de billahi de yanlış görmemişim” diyerek bas bas bağırıyordu. Onun bağırışları ilgimi çekti, ben de hızla televizyona döndüm.Allah’ım bu çocuk beni mi kandırıyordu. Hayır, bu olamazdı. Biri uyduyla oynamış olmalıydı. Teknoloji ilerlediğine göre yapmışlardır bir numara. Bir süre sonra sağlıklı düşünmeye başladım. Hemen gözlerimi yıkamak üzere lavaboya gittim. Güzelce gözlerimde kalan kirleri temizledikten sonra odaya girdim. Hala eller havadaydı. dtp, mhp, akp, chp, bağımsızlar, bağımlılar hepsi tek bir vücut olmuş, bir kişi bile elini yere indirmemişti. Bütün eller havadaydı. “Kıyamet mi koptu Ali” dedim. Ali dışarıya baktı. Daha sonra bana baktı. “Ali şükürler olsun ki doğru sonunda yanlışı yok etti. Meclistekiler birbirlerine boş muhalefet havaları atmadan tek vücut halinde halk için çalışıyorlar” dedim. Ali yüzüme Kurtuluş Savaşı’ndan şerefle çıkmış halkımın çocuğu gibi baktı. İkimizde havaya uçacaktık. “Uçmadan şu meclisi azıcık daha izleyelim” dedik. Oylamanın sonunda işin rengi ortaya çıktı. Meğerse bizim “keserler” (babamın sözü) kendi maaşlarındaki artışlar, emekli aylıkları yani kısaca kendileri için bütün olmuşlar. Sosyalistler, Ilımlı İslamcılar, Kürt Halkı’nın Savunucuları bir araya tek bir şey için gelmişti. Tek bir şey için insan sıfatına bürünmüşlerdi. Vay anasını ya! Ulan paranın adamı insanlıktan çıkardığını duymuştum da, beş dakikalık da olsa insan yaptığını hiç...

Devamını Oku

Maç İzlenimleri

Dün akşam Fenerbahçe-Trabzonspor maçını izlemek için üniversitenin az ilerisindeki kafeye gittim. İçeri girdiğim anda küçük bir ayrıntı dikkatimi çekti. Kafeteryayı ikiye bölmüşler, hangi takımın taraftarıysanız o bölüme oturuyorsunuz. “Ne var ki bunda? Anlattığın metodu  her kafeterya işletmecisi uyguluyor” diyeceğinizi çok iyi biliyorum.Efendim, kusura bakmayınız. Haklı olduğunuz konusunda size katılıyorum. Fakat; insan yine de üzülüyor. “Sen de üzülmek için kendine mesele arıyorsun” demeden önce bir dakikanızı ayırıp beni dinlerseniz sevinirim. Saygınız için teşekkürler. Kurtuluş Savaşı’nda aynı safta ölüme giden, camide aynı safta Allah’ın önünde eğilen halkımız bir top için neden kümelere bölünüyor. Toplumu bu şekilde ayrıştırmak ileride tamiri olmayacak sorunlara gebe değil midir? “Arkadaş! Sen evine git, yazını yaz, bu konulara karışma. Biz bir top için gruplara bölünelim, birbirimize ağıza alınmayacak sözler söyleyelim ve sonra maç bitince dağılalım. Bunlar hayatın zevkleri güzel kardeşim. Sen bizi anlayamayacak kadar uzaylı olmuşsun” diyecekler mutlaka aranızdan çıkacaktır. Abarttığımı çok iyi biliyorum. Bu yazarlığın en önemli inceliğidir. Konuları abartarak yazacak, toplumun ilgisini çekeceksin. İlginizi çekebilmek için küçük bir örnek vermek istiyorum. Trabzonlu yaşlı bir amca hacca gidiyor. Hac görevini ifa ederken “Bize Her Yer Trabzon” yazısıyla fotoğraf çektiriyor. “Bunda ne var” demeyin. Lütfen, olayların derinine inin. Bugün fanatik olan ve ayrı bölümlerde oturan taraftarlar, yarın aşırılıkla Kabe’de “Bize Her Yer Trabzon” yazısını alıp fotoğraf çektirirler, diğer gün takımlar dinleri, başkanlar Allahları olur ve dini için mücadele etmeyen insanlarımız takımları için kan dökerler. Sayın büyüklerim (artık...

Devamını Oku

Ülkem İçin Bir Projem Var?

Harika bir projem var. Kimsenin artı maliyet yapmasına gerek yok. Her şey üniversitenin içinde olup bitecek. Ne biz yorulacağız, ne de profesörlerimiz gelip bize ders anlatma eziyetine katlanacaklar. Tamam, lafı uzatmıyorum. Kısa ve net cümlelerle projemi sizlere anlatıyorum.Proje Adı: İstihdam İçin Öğrenci-Üniversite Elele Proje Sahibi: Ömer Daşdan Proje ev sahibi: Karadeniz Teknik Üniversitesi Proje Konusu: Üniversiteleri Marka Haline Getirirken İçi Boşaltılan Üniversite Öğrencilerini Hayata Kazandırma Yapılması Gerekenler: 1– Öncelikle her gün git gel yaptırılarak boşuna günleri heba edilen gençlerimizin ders saatleri en aza indirilecek. 2– Derslerin aşağıya çekilmesi gerçekleştirilirken girdiği ders başına ekstra alan profesörler mağdur edilmeyecek. (Daha detaylı açıklama yedinci maddede yazmaktadır.) 3– Her öğrenciye üniversite içinde kendi alanına göre iş imkanı verilecek. 4– Yanlış anlaşılmalara neden olmamak için “kendi alanı” terimini biraz daha açmak isterim. Örneğin Kimya Bölümü öğrencileri binanın çok çürük olmasından dolayı tamir işlerinde çalışabilirler. Makine Mühendisleri Sanayi ile bağlantılı çalışmayla yıkama-yağlama işlerinde, Fizik bölümü, koordinasyon şeklinde, zaten kedilerden başka gelen-giden olmadığı için yıkılacak. Onun yerine KTÜ dışından bir televizyon tamircisiyle anlaşılarak oraya küçük bir televizyoncu açılacak. Gerekli çırak-kalfa çalışmaları yapılarak fizik öğrencileri televizyon tamircisi olarak yerleştirilecek. Yarın, gelip “Ömer herkes kendi alanına göre çalışacak Adamlar bizi acayip işlere soktu” demeyin diye bunları anlatıyoruz. 5– Öğrenciler için istihdam sağlanırken üniversite ve yerli halkın bütçesi kesinlikle unutulmayacak. Öğrencilerin işe yerleşme işlemi bittikten sonra maaşlarından yüzde yirmi-otuz arasında ÜTV (Üniversite Tüketim Vergisi), İKV (İl Kalkındırma Vergisi) kesilecek....

Devamını Oku

Mevlana'yı Şov İçin Kullananlar ve Ben

Yazarlıkla alakalı hiçbir isteğim yoktu. Hani malzeme toplamak, yazacak bir şeyler bularak popülaritemi artırmak amacı gütmeden, sadece içe dönük maneviyatımı geliştirici arayışlar içerisindeydim.  Bir anda karşıma bir poster çıktı. İlgi çekici puntolarla Mevlana’nın 738. Ölüm Yıldönümü Sebebiyle Cuma günü saat 19:00’da ***’nde bir etkinlik düzenleneceği yazıyordu.Biraz daha dikkatli bakınca etkinliğin ana karakterinin Mevlana’nın anlatımını üstlenmiş olan, çok satılan kitapların yazarı … (isim vermek yok) olduğunu görebildim. “Allah’ın sevgili kuluymuşum” dedim kendi kendime. Bu programa katılırsam kesinlikle maneviyatımda bir hareketlenme olabilirdi. Cuma gününü dört gözle beklemeye başladım. Bu arada programın yararlılığını düşünerek arkadaşlarımı, dostlarımı, yani kısacası tanıdığım herkese programdan bahsediyor, onları Cuma günü etkinliğe katılma konusunda ikna ediyordum. Bu kadar güzel bir program olacağına göre tanıdıklarımın katılmasını istememde bir yanlış görmüyordum. Neyse konuyu fazla uzatmayalım. Dört gözle beklediğim o gün geldi. Akşam olmasını sabırsızlıkla bekledim. Küçük bir çocuk gibi, en güzel kıyafetlerimi giyerek saat altı civarı, etkinliğin düzenleneceği ***’nin önüne geldim. Çok uzun bir kuyruk vardı. Halkın bu kadar faydalı bir etkinliğe ilgi göstermesi mutluluğuma yeni eklentiler yaptı. Utanmasam, bir çocuk gibi zıplayacak, hoplayacak ve mutluluğumu dünyaya haykıracaktım. Ben hayal dünyamda çocukluğumu yaşarken, biraz önce katıldığım kuyruk büyük bir hızla ***’ye doğru ilerlemeye başladı. Kaynak yapanların sinirimi bozmasına izin vermeden, usulca koridoru geçtim ve salona ulaştım. Oturacak bir yer aramaya başladım. Ben yer ararken, millet koltukları kapıyor bir koltuk kapan beş kişi için beş koltuk rezerve ediyordu. Yani yanındaki koltukları...

Devamını Oku

Simitçiler, Çöpçüler ve Arsızlar

Bazen çok üzülüyorum. İçimden ağlamak geliyor. Ağlamak isterken, boğazımda tarif edemeyeceğim değişiklikler oluyor. Gözyaşlarımı engellemek için sanki boğazım bana karşı mücadele veriyor. Sonunda da başarılı oluyor, ağlayamıyorum. Beni bu hale getiren bir aşk acısı, ihanet vb. kesinlikle değildir.Dünyada bunların dışında hangi büyük sarsıntı insanı bu hale getirir. Üzüntüsü doruklara ulaşır ve gözyaşları bile acıyı anlatmaya yeterli olmadıklarını bilir ve geri kaçıverirler. Ağlamayı beceremiyorsam, acıyı paylaşmayı becerebilirim. Belki bu şekilde acımda sizlere dağılarak benim üstümde yük olmaktan vazgeçer. Dinleyin bakalım. Geçen gün ikinci üniversite kaydımı yaptırmak için erkenden uyandım. Gözlerimdeki uykunun emarelerini yok ederek hızla dışarı çıktım. Sabahın güzel ve işveli meltemi yüzüme vuruyor, sabah neşeme neşe katıyordu. “Bugün her şey çok güzel gidecek” dedim kendi kendime. Otobüse binmek için hantal vücudumu yavaş yavaş üniversiteye doğru sürüklüyordum. İçimde oluşan tatlı telaşı vücuduma işkence yapmak için kullanıyordum. Rampayı hızla çıktım. Kampüse doğru yaklaştığım sırada yağmur başladı. Yağmurun ritmiyle birleşen acıkma isyanlarını bastırmaya ve hızla otobüs durağına gitmeye çalışıyordum. Her zamanki gibi açlığıma yenik düştüm. İki kat elbise giymesine rağmen sabah soğuğuna dişlerini sıkarak katlanmaya çalışan simitçinin yanına geldim. Yüzünde yağmurun ıslak damlacıkları ve soğuğun acımasız varlığı dans ediyordu. Sabahtan akşama kadar soğuğun doruğunda iki simit satıp ailesine ekmek götürebilmek için çabalayan Simitçi H.’den üç simit aldım. Adamcağız soğuğun insanda yarattığı uyuşukluğa prim vermeden, beklenmeyecek atiklikle eldivenlerini çıkarıverdi. Eldivenleri kendine sığınak yapan eller bir anda soğukla karşılaşınca simitleri sarıp bana verinceye kadar...

Devamını Oku

Amerikan Askerine Mektup

Sevgili Coni, seni ve senin zihniyetini hiç sevmediğimi çok iyi bilirsin. “Beni sevmiyorsan ne için bana mektup yazıyorsun?” diyeceksin biliyorum. Ne yapayım Coni? Koskocaman ülkede bir kişiye bile derdimi anlatamadım, o kadar yalnız kaldım ki en son çare sen geldin aklıma.Beni yalnızlığa mahkûm eden, her defasında söylemek istediğim fakat “vatan haini” sloganlarıyla yarıda kesilen derdimi bir de sana anlatayım. Belki sen anlarsın, daha sonra da halkıma anlatırsın. İthal zihniyet devreye girince, eminim ki insanlar farklı bir bakış açısı sergileyecekler. Her gün sokakta gördükleri kendilerinden birinin sözleri pek cazip gelmiyor olsa gerek. Neyse fazla uzatmadan konuya gireyim. Senin zamanını almak istemem. Sevgili Coni, ben vicdani rettin  ülkemin demokraside, insan haklarında bir basamak atlayabilmesi için gerekli olduğunu söylüyorum.  Ben şu cümleyi söyledikten sonra bir kişi bile düşüncelerimi sonuna kadar dinlemiyor. Hemen ağzıma bir kilit vurmaya çalışıyorlar. “Vatan borcunun retti mi olur. Sen vatan haini misin” diyorlar. Daha sonra “Bak! Karşı komşunun tek oğlu askere gitti. Çok zor durumda kaldılar. Eve bakacak kimse kalmadı. Yine de aile bir kez olsun şikâyet etmedi” diyerek beni susturmaya çalışıyorlar. Susturamadıkları ilk dakika ağzımdaki tüm cümleleri suratlarına boşaltıyorum. Ne mi söylüyorum? “Kardeşim evde yaşanan sefaleti gurur duyacak bir tablo olarak göstermek yerine ne için sefaleti önlemeye çalışmıyorsunuz? Örneğin; askere gelen her bireyin ailesine belli bir miktar para bağlayabilir ve bu sorunu çözebilirsiniz.” diyorum. Ne dedin? Sizin oralarda asker olmak isteyen her bireye maaş mı veriliyor? Devlet...

Devamını Oku

Siyaset Numaraları (Şike Yasası: Aziz'i Kurtarma Operasyonu)

Siyasetçiler fırsat buldukları her dakika kendine yeni oy vericiler katmak için çaba gösterirler. Dersim Olaylarını kaşımalarının tek sebebi budur. Bugünlerde Dersim’in yerini “Şikecileri Kurtarma Yasası” aldı. Baktılar ki futbola Dersim’den daha fazla değer veriliyor, şike skandalları üzerinden yeni bir oyun kurdular. Oyunun karakterleri diğer oyunlardan farklı değil. Aslında bu oyunda diğerleri gibi kandırmaca oyunu. Baştan  başlayarak bu oyunu kendi gözümüzle aktarmaya çalışalım.Öncelikle hükümetimiz halkın gözünde itibarını artırmak için, şike yaptığı alenen ortada olan kişileri içeri tıkıverdi. Toplumumuz “Vay be! Ülkeye adalet geldi. Bu hükümet diğerleri gibi değil” cümlesini hayatına yerleştiriverdi. Yani istedikleri oldu. Halkın gözünde bir basamak daha yükseldiler. Günlerce içerdekilere tek bir söz hakkı tanımadan yaygaralar koparıldı. Avrupa’dan bile Şike Operasyonu’na destek geldi. Daha sonra mı ne oldu? Ortalık birazcık sakinleşince “Yahu kardeşim biz ne yapıyoruz? İçerdekiler bildiğimiz gariban halk değil ki. Bunları içerde tutmanın mutlaka bizlere zararı olur. Hele hele Aziz Yıldırım için kesinlikle bir şeyler yapmalıyız.”  Dediklerine yüzde yüz eminim. Eee kardeşim içerde tuttuğun hakkını aramayı bilmeyen halk değil ki, sadece elinde sepetiyle limon sattığı için zabıtalar tarafından öldüresiye dövülen Limoncu Hasan hiç değil. Yani kolay lokma değil ki yutasın. Hemen gizliden geri vites yapıverdiler. Nasıl olduğunu anlamadan, süratli bir biçimde şike yasasında yeni değişiklikleri öngören yasa taslağı ortaya çıkıverdi. CHP, AKP ve diğerleri şikeden en çok zarar gören Fenerbahçe’nin oy potansiyelini düşünerek yasa taslağına destek verdiler. Şimdi içinizden biri “Şamil Tayyar ve Abdullah Gül’ü unutuyorsun”...

Devamını Oku

Bilim-Siyaset-Soytarı Üçlüsü

Öğrencilerimizi kim bu hale getiriyor? Ruhsuz, dersi geçebilmek için kendi karakterinden ödün verebilen, kariyeri için her şeyi göz ardı edebilen üniversite öğrencilerimizden bahsediyorum. Şaşırdınız değil mi? “Bir bilim yuvası olan üniversitelerimizde öğrencilerimiz nasıl olurda bu şekilde yetiştirilir. Ruhu olmayan bir bilim adamının ne devleti ne de milleti olur.Böyle bir insanında ülkesine fayda sağlaması beklenemez.” Dediğinizi duyar gibiyim. Filmlerde gördüğünüz üniversite öğrencisi profilinden sonra şaşırmanız doğal karşılıyorum. Peki, ne için hakkını savunan, karakterinden ödün vermeyen, doğru için canını veren bilim insanları yerine ruhunu ya devlete ya da özel sektöre satmış bilim adamları yetişiyor. Cevabı çok basit değil mi? Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde bilim insanının  yukarıda saydığım özelliklere sahip olması ne tür bir felakete yol açar, bunu biliyor musunuz? Seksen döneminde daha bilim insanı olmadan, yani o unvana erişmeden, kendini ispatlamış bilim insanı adaylarına neler yapıldığını anımsatmakta fayda görüyorum. “Yahu güzel kardeşim. Ne için her sorunda devleti suçluyorsun.“ dediğinizi işitmediğimi sanmayınız. Altmış Darbesi komutanı ne demişti? “Sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçti” sözünü hatırlamıyor musunuz? O  zaman dengeyi sağlamak için darbe yapılması gerekirdi. Şimdi ise darbenin yerini bilimin içini boşaltmak, bilim insanını siyasilere bağlamak, yani kısacası soytarı bilim insanı yetiştirmek aldı. Soytarı bilim adamı yetiştirmenin ülkeye faydası nedir? Ne için devlet  soytarı bilim insanı yetiştirerek ülkenin ilerlemesine engel olsun. Efendim, eğer bilimi serbest bırakırsanız doğruyu açıklar ve tabii ki bu durumda  bizim gibi dışardan gelen şirketlere muhtaç olan az gelişmiş ülkelerin...

Devamını Oku

Sevgili Dimitri

Sevgili Dimitri sizin oralardan buralara haber çok tez ulaşır. Eee düşmanız ya bu nedenle sizin oraları çok dikkatle izliyoruz. Açık yakalayıp çakacağız doksana golü. Son günlerde sizin oralardan isyan kokuları geliyor. Yapmayın, etmeyin Dimitriciğim. Vatan kutsaldır bilirsiniz. Vatana isyan vatan hinliğine oradan da teröristliğe gidiverir. Hem isyan edecek ne var ki? Arda arası birkaç minik kemer sıkma politikası uygulanıyor. Bunu mu dert ediyorsanız?Azıcık örnek alınız bizden. Bakın biz isyan ediyor muyuz? Dimitriciğim kaç kriz atlattık, Allah yukarda bir gün olsun “gık” bile demedik. Vallahi de billahi de hep sustuk. Sesimizi çıkarmayınca ne mi kazandık? Sen anlamazsın bu işlerden. Vatan karşısında suskun olmak parayla ölçülmez. Vatan bizim anamızdır. Bu nedenle anamıza karşı susmanın kazancını hiç düşünmedik. Biz kazancımızı düşünmedikçe anamız da bizi düşünmedi. Anamız grip olsa bizler ekonomik krizle boğuşuyor, tüp sıralarında günlerimizi geçiriyor, her gün kardeş katliamı yaparak günlerimizi geçiriyorduk. Şükürler olsun ki o günler geride kaldı. “Bak, gördün mü Dimitriciğim? Atalarımız asla yanılmaz. “Sabreden derviş muradına ermiş”. Sen de benim ataları dinle, öyle gösteriyle falan olacak iş değil. Evine gir, devletinin koyduğu kurallara riayet et. Sakın ha isyan falan… Sözümü ne için kesiyorsun. İlk önce benim sözümün bitmesini bekle, ardından ne diyeceksen tane tane anlat. Bu ne asilik Dimitri. Ne oluyor sana? Pısırıklık yapacak vaktim yok. Ben, siyasetçilerin hatalarının bedelini ödemek istemiyorum mu diyorsun? Harbiden ayıp ediyorsun. Ya sen ne için benim söylediklerimi anlamıyorsun. Vatan bizim anamız, vekillerde...

Devamını Oku

Siyaset Numaraları (Dersim Olayı)

CHP’li milletvekili Hüseyin Aygün Dersim Katliamıyla ilgili çok önemli sözler söyledi. Söyledikleri başka bir ülkede olsa bomba etkisi yaratırdı. Araştırma komisyonları kurulur, doğru neyse alenen ortaya çıkarılırdı. Bizim ülkede işler birazcık farklı yürüyor. Siyasetçilerimiz, özellikle AKP Milletvekilleri, toplumu aydınlatmaya yönelik bir adım atmak yerine Dersim’i kullanıp CHP’ye gol atmaya çalıştılar.Kardeşim, iç çatışmalardan bir türlü yakasını kurtaramamış bir CHP’ye gol atmakta zor olmasa gerek. Baktılar ki karşılarındaki çok güçsüz bir takım, gol atmak zevk vermiyor. Daha karizmatik birini bulup onu yok etmenin yollarını aradılar. Mustafa Kemal Atatürk’ün karizmasını yerle bir etmek AKP’ye kaç puan kazandırırdı. Alenen Mustafa Kemale saldırmak toplumda infial uyandırabilirdi, bu nedenle öncelikle Dersim Katliamına katılmış olan Mustafa Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen’i hedef seçtiler. “Kardeşim adamlar doğruyu bulmak için uğraşıyor. Sen hep kötü niyetli hareket olarak yoruyorsun. Sabiha Gökçen’i suçlayacaklar tabii ki. Dersim’e havadan bombaları kim yağdırdı?” dediğinizi duyar gibiyim. Hemen size cevabımı verip yazıma devam etmek isterim. Efendim, öncelikle amaçları doğruyu ortaya çıkarmak olsaydı bütün vekiller sırayla televizyonlara çıkıp açıklamalar yaparak bu kadar gürültü koparmaz, meclis çatısı altında toplanır ve bir araştırma komisyonu oluşturur ve başından sonuna Dersim’de ne olup bitmişse ortaya dökerlerdi. Böyle bir faaliyetten haberiniz varsa lütfen beni uyarınız. Dersim olaylarının iç yüzünü açıkladığı için Hüseyin Aygün’ü istifaya zorlayan CHP, AKP’den yediği gollerle şoka girmişti. Son olarak “Özür dilenecek bir durum yoktur. CHP’nin olaylarla hiçbir bağlantısı yok. Özür dilemesi gereken devlettir” açıklaması AKP’ye bir...

Devamını Oku

Kardeş Git Kendine Başka İş Bul?

Sen adamı beş yaşında bu sisteme al. İstediğin gibi şekil ver. Daha sonra “Sen üniversiteli ol, ülkenin sana ihtiyacı var” deyip gazı ver.O da bu gazla üniversiteye gitmek için son hız hazırlansın. Garibim piskolojisi bozulana kadar çalışsın. Sınavdan çok çok iyi bir puan alsın. “Kardeşim ben bu kadar puan aldım. Puanımı çok iyi bir amaç için kullanacağım. Devletime yarar sağlayacağım. Öğretmen olup çocuklara doğruyu göstereceğim” desin Tercih sonuçları açıklanınca birazcık havalansın. Azıcık da gururlansın. Sonra seneler su gibi geçip gitsin Bizim çocuk dört yıl gece-gündüz demeden çalışıp okulunu bitirsin. Mezuniyet cüppesini giyer giymez üniversite boyunca aç kalıp ona para gönderen yaşı ana ve babasını arasın, “Anneciğim, babacığım artık öğretmen oldum. Size ben bakacak, yaptıklarınızın karşılığını ödeyeceğim. Ülkemiz için çok çalışıp doğru insanlar yetiştireceğim” desin. Anne-baba gerçeklerden habersiz sevinç gözyaşları döksün. Akşam olsun. Herkes televizyonun başına geçsin. Milli Eğitim Bakanı’nı görür görmez ağızları açık kalsın. “264 bin öğretmene ihtiyacımız yok. Herkes kendi yeteneğine göre başka alana yönelsin” desin. Bizimkiler duydukları karşısında donup kalsın. Hikaye de burada...

Devamını Oku

Çömlekçi ve Trabzon

Trabzon’un değerli vatandaşlarına sesleniyorum. İşlek bir cadde üzerinde hemen solda kalan otellerde yapılan malum işler sebebiyle Trabzon git gide batağa saplanmaktadır. “Bu mahalle kentsel dönüşüme katılacaktır “diyenler de beni iyi dinlesin. Bu rezillik sebebiyle Trabzon’un yurt içindeki reklamı çok kötü oluyor.Genellikle, çocuklarını üniversiteye kaydetmek için gelen aileler küçük bir yürüyüş yapmak için Meydan Mevkii – KTÜ güzergâhını kullansalar ne olur. Ne için cevap vermiyorsunuz? Sizin yerinize ben cevaplayayım mı? Öncelikle Taşbaşı’ndan yokuşu inerler. Daha sonra sola saparak minibüslerin bulunduğu bölgeye gelirler. Daha sonra mı? Evet, sonrasında malum otellerin önünde müşteri bekleyen kadınlarla karşılaşacaklar. Baba, karısı ve kızının bakışlarından dolayı kıpkırmızı kesilecek ve içinden “Nasıl bir yere getirdim ailemi? Hani bu şehir geleneklerine bağlı bir neslin yeriydi?” diyecek. Kadınlar, hemcinslerinin halini yakından görecek, acıyacak, sonra biraz şaşıracak ve en sonunda kendilerini toplayarak adamın duymayacağı ses tonuyla, “Müslümanım diyen insanlara bakar mısın? Aileleri, çocukları bu şehrin toprağında yaşarken, onlar kadınların şehrin merkezinde pazarlanmasına izin veriyorlar” diyecekler. Daha sonra hiçbir şey görmemiş gibi yollarına devam edecekler. Şimdi küçük bir hesap yapalım. Yılda bu şehre kaç bin insan geliyor? İkinci üniversite açıldığını hatırımızdan çıkarmayalım. Yaklaşık beş bin öğrencinin geldiğini düşünelim. Her birinin yanında ailesinden bir kişi getirdiğini düşünürsek bu kötü ünün kaç kişiye ulaştığını daha iyi anlayabiliriz. Bir de işin şu boyutu var. Öğrenciler ülkenin farklı farklı şehirlerinden geliyorlar. Yani kötü şöhret sadece tek bir ile ulaşmıyor. Türkiye’nin dört bir yanına ulaşıyor. Bu...

Devamını Oku

Siyaset Böyle Yapılır

Öncelikle içlerinden birisi bedelliyi gündemimize ekledi. Daha sonra diğeri onu yalanladı. İki gün geçmedi bedelli mecliste bitiverdi. Yani halkın tepkisini ölçüp, sonra bedelliyi meclise taşıdılar. Paralı askerden yırtma olayları mecliste ortaya çıkıverince, toplumdan birkaç çatlak ses bedelliye karşı tepki gösterdi. İçlerinden başka biri rahat durur mu? Bakanlardan birisi “vicdani ret gündeme alınabilir” dedi. Hem demokrasi hamlesi kullanılarak AB ve içimizdeki vicdani retçilerin hem de askerliği vatan borcu olarak görenlerin tepkisi ölçüldü.Vicdani retçiler, Türkiye’de demokrasi de yeni gelişim oldu sanarak alkışlamaya başladılar. Diğer kesimse “Vatan borcunun vicdani retti mi olur? Böyle insan vatan hainidir” sloganlarıyla patlamaya hazır bomba olduklarını gösterdiler. Eee tepkiler çoğalınca bizim başbakan ne yaptı? ”Vicdani ret gündemimizde yok” açıklamasını yaparak kendi bakanını yalanladı. Bedelliyle ilgili spekülasyonlara da son noktayı koydu. Bedellinin getireceği manileri düşünerek reddetmek yerine yumuşatmayı tercih etti ve şu açıklamayı yaptı: “Bedelliden gelecek gelirler şehit ve gazi aileleriyle, emniyet güçleri ve onların yakınlarına gidecek şekilde onlara aktarıyoruz. Hatta milli bütçeden özürlülere ayırdığımız rakamı da artık bu fona ayırmak suretiyle burayı daha da güçlendiriyoruz.” Velhasıl, bunlar ilk önce konuyu bir milletvekili aracılığıyla ortaya atıyor, tepkiyi ölçüyorlar ve tepkiye göre ya durumu idare ediyor ya da ortaya atanı yalanlıyorlar. Bedelli işini çözdüler. Sırada AB’nin baskılarıyla mecburi çözüme kavuşturulmak zorunda olan “vicdani ret” ve “Apo’nun kurtarılma operasyonu” var. Apo’yu kurtarmak kolay. Çünkü bugünlerde Kürtleri savunmak moda. Bu akıma karşı gelenler cahillikle suçlanarak alaşağı ediliyor. Peki, “vicdani ret” sorununu...

Devamını Oku

Türkiye'de Cinsellik

Cinsellik, toplumumuzun çok merak ettiği fakat kültürel baskılar sebebiyle sokakta alenen konuşmaya cesaret edemediği çok önemli bir konudur. Totaliter bir zihniyetin yarattığı gençlik alenen konuşamadıklarını kendi aralarında kuytu köşelerde konuşuyor ve kulaktan dolma bilgilerle birbirlerine yanlış bilgiler aktarıyor.Peki, bu kulaktan dolma bilgileri kimlerden öğreniyorlar. Araştırmalara göre, toplumumuzda cinsel sorunlar sanal ortamda çözüme kavuşturulmaya çalışıyor. Binlerce internet sitesinin ve on binlerce cinsel rivayetin olduğunu düşünürsek kulaktan dolma bilgilerin kaynağını tahmin etmekte güçlük çekmeyiz. İşin teori boyutu, insanın cinsel yanlışların yarattığı hasarı anlaması açısından yeterli değil. “Ne var ki be kardeşim? Hepimiz cinsellik için internet sitelerini kullandık.” Diyenler mutlaka çıkacaktır. İşin rengi araştırmalarla bir kez daha ortaya çıkıyor. Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre yalan yanlış cinsel bilgilerle donatılan zihniyetler ergenlikte gebeliğe, kontrolsüz düşüklere sebep oluyor. İşin ciddiyetini anlamanız için, Türkiye’de cinsellik yaşının on altıya indiğini söylemekte fayda görüyorum. Bu demek oluyor ki, ergenliğe ilk ayak basan gençlerimiz cinselliğe meraklarını anne babaları yardımıyla konuşarak çözemeyince dışarda buluştukları kız ya da erkek arkadaşlarıyla, cinsel meraklarını pratiğe dökerek çözmeye çalışıyorlar. Tabii ki sokağa çıkmadan önce özellikle erkek çocukları akşam aileleri yattıktan sonra televizyonun başına geçiyor ve bulabildikleri bütün müstehcen filmlere, yaş sınırına aldırış etmeden bakıyor ve pratikte uygulayacağı bilgileri öğreniyor. Por** filmlerde gördüklerini uygulamaya kalkınca komik duruma düşüyor, yalpalıyor ve sonra yine içine kapanıyor. Sonuç olarak yanlış cinsel bilgilerle yetişen insanlar sağlıksız birer birey oluyor. Bu kadar sağlıksız bireyin bir araya gelmesiyle koskocaman cinsel...

Devamını Oku

Çocuk Hakları Günü Kutlu Olsun

Deniz Olgun: Bedense engelli küçük daha yedi yaşındaydı. Van Depremi’nin ardından çadırda ailesiyle beraber yaşamaya başladı. Geceleri çok soğuk oluyordu. Bir, iki derken minik daha fazla dayanamadı. Hayatını kaybetti.N.Ç.: Daha on üç yaşındaydı. 26 erkeğe pazarlandığı ortaya çıktı. Daha sonra “pazarlanma” kelimesinin yerini “rızasıyla ilişkiye girme” aldı. Kırk Günlük İkizler: Adlarını bilmiyorum. Gazeteler yazmamış. Tek bildiğim kırk günlük oldukları. Birisi erkek, diğeri kız. Uyuşturucu bağımlısı babaları tarafından bıçaklanarak öldürüldüler. Dört Kız Çocuğu: Eski bir Rum Milli Muhafız Ordusu yetkilisi yaşları 13-14 arasında değişen dört kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. Esengül Akansen: 17 yaşındaki Esengül Akansen G.D adındaki kişinin kendisiyle zorla birlikte olup hamile bıraktığını yazarak intihar etti. Kerim Matbay: 13 yaşındaki Kerim Matbay Van’da depremin yarattığı enkazlardan demir toplayarak ailenin geçimini sağlıyor. “Irak Savaşı’nda Amerika direnişçiden çok kadın ve çocukları öldürdü.” “İsrail canı sıkıldıkça Filistine operasyon düzenliyor. Operasyonlarda genellikle yaşlı ve kadınlar öldürülüyor.” “Afrika’da on binden fazla çocuk yetersiz beslenme sebebiyle hayatını kaybetti. Afrika’da yüz binlerce çocuk yetersiz beslenmeden dolayı ölümü bekliyor.” TEKRARLIYORUM ARKADAŞLAR. 20 KASIM ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ KUTLU...

Devamını Oku

Kabahatler Kanunu

Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi’nde tanesi elli kuruştan selpak mendil satan iki çocuk annesi *** zabıtalar tarafından uyarıldı. Söz dinlemeyen kadın aynı yerde satış yapmaya devam etti. Zabıtalar köpürdü tabii ki. Hemen “Kabahatler Kanunu” kapsamında ***’ya altmış lira ceza kesildi.Zabıtaları sonuna kadar alkışlıyorum. Kardeş ne için belediyelerden kumanya paketi almak için onurunu yerle bir etmiyorsun da selpak mendil satarak bağımsızlığını elde edip kendi yağınla kavrulmaya çalışıyorsun. Unutma güzel kardeşim. Bağımsızlık devri bitti. Demode kurallara uyup ben kendi yağımla kavrulacağım dersen sonun böyle olur. Yaz Zabıta Abi: “Kabahatler Kanunu bilmem kaçıncı maddesine aykırı davranarak bağımsızlığını elde etmek için illegal faaliyetler yaparak selpak...

Devamını Oku

Bedelli Askerlik

Savaş istemiyorum. Silah istemiyorum. Başına çuval geçirilmiş asker olmak istemiyorum. Büyükbaşların maşası olmak istemiyorum.Amerika’nın askeri olmak istemiyorum. Evimde huzur içinde ölmek istiyorum. Ecelim başkaları tarafından getirilmesin istiyorum. Çok şey istiyorsun kardeş. İstediklerini yapabilirim fakat her şeyin bir karşılığı var bunu iyi bilirsin. Nakitte otuz bin lira, taksitle otuz sekiz bin lira, karttan tek çekim otuz iki bin liracık verirsen bedelli yaparsın askerliğini. Yirmibir günde mi yapmak istemiyorsun? Dur hele şu toplum para karşılığı askerlikten yırtma olaylarına alışsın. Ondan sonra yirmibir gün içinde bir numara çekeriz. Günü 100 liradan, yirmi bir günün toplamı yuvarlak hesap 2500 eder. Sen 2000 ver çözeriz bu işi. Ne dedin? Paran mı yok? Öyleyse biraz önce söylediklerimi unut. Üzülmene gerek yok evladım. Vatan için savaşacaksın. Şehit olacaksın. Sonra televizyonlar bangır bangır adını haykıracak. Unutma evladım: “HER ŞEY VATAN İÇİN” Dipnot: Yapmak zorunda olmadığın bir şeyi yapmamak için bile para vermek zorundasın. Paran varsa bedelliyle yırtarsın. Varoş çocuğuysan on beş aya mahkûmsun. Adaletin güzelliğini görüyor...

Devamını Oku

Bunun Adı Yüzsüzlük

Van’da 7.2 deprem oluyor. Halkın desteğiyle hazırlanan malzemeler tırlarla sınıra ulaşıyor. Bu noktadan sonra işler rayından çıkıyor. Yağmalar, organizasyondan yoksun yardım dağıtma görüntüleri ekranlardan hiç eksik olmuyor. Derin derin nefes alıyorum. Sabırlı olmak gerekiyor. Sabreden derviş muradına ermiş.Biz muradımıza ermeden kar yetişiyor. Deprem acısına bir de kar ekleniyor. İşin tuzu biberi oluyor yani. Bu soğukta çadırı olmayanlar ne yapacak? Bana mı düşmüş onları düşünmek? Onları benden fazla düşünen “Kimse Yok mu” derneği var. O kadar çok düşünüyorlar ki hatıra olsun diye çocukların yüzlerine pastel boyalarla 7.2 yazıyorlar. Daha sonra çocukların resimlerini gazetelere servis ediyorlar. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Küçücük bir çocuğu depremin rengiyle boyadıklarını görünce insanlığımdan utandım. Daha sonra iş koşuşturmasına verince kendimi, ne için utandığımı unuttum. Hatta bir ara Van Depremi’ni de unutmak üzereydim ki şu 5.6 karşıma çıktı. Bu depremin enkazından şimdiye kadar yirmi iki kişinin cesedinin çıkarıldığını öğrendim. İki gazetecinin cesedi de Bayram Oteli’nden çıkarılmış. Hasar tespiti için dilekçe veren, daha sonra dilekçesine karşılık bulamayan Bayram Oteli. Bayram Otel’in sahibi durumu açıklayınca devlet ahalisi su topu oyununa başlıyor. Erdoğan Bayraktar topu İtü’ye atıyor, daha sonra vali maça dahil oluyor ve sonuç olarak Tayyip Erdoğan olaya el koyuyordu. “İhmali olanlardan hesap soracağız” diyerek doksanda golü atıyordu. Evet, Bayram Oteli’nde iki gazeteci cesedi çıkarılmıştı. Bunun dışında devletin ihmaliyle yirmi kayıpta diğer hasarlı hasarsız evlerden verilmişti. Olsun. Önemli olan devlet eliyle olayların düzeleceğinin açıklanması değil miydi? Küçüklüğümüzde en küçük...

Devamını Oku

Günün Özeti (12.11.2011)

Günün Rutinleri: 1- Trafik magandası yeşil ışıkta karşıya geçmeye çalışan Jobula insan kaynakları yöneticisi ve kurucusu Erdal Büyük’ün ölümüne sebep oldu.2- Dayak yüzünden 17 yaşındaki genç babasını pompalı tüfekle öldürdü. 3- THY Van Depremi’nde şehit olan öğretmenin tabutunu 250 lira alarak taşıdı. 4- Üzeyir Görmez sık sıkı dövdüğü eşinin boğazını aldattığı gerekçesiyle kesti. 5- Tekirdağ’da oturan Necmi Kaplan, “yanında erkek gördüm” deyip sokakta eşinin boğazını kesti. 6- İzmir’de hurdacılık yapan Hüseyin Ç. Karısını dövüp karakolun kapısına attı. Günün Bombası: “Teröristler 20 kilo bomba ile deniz otobüsü kaçırdı.” Günün Fiyaskosu: “2012 Avrupa Şampiyonası Elemeleri play-off maçında milli takımımız Hırvatistan’a 3-0 yenildi.” Günün İsrafkârı: Leyla Trabelsi Tunus Devlet Başkanı’nın sarayında eşi Leyla Trabelsi’ye ait bin çift ayakkabı ve bin beş yüz parça mücevher bulundu. Günün Kahramanı: İzmir’de yaralı bir şekilde yavrularını emzirmeye çalışan sokak köpeği Günün Garip Haberleri: 1- İzmir’de Sevgi Ulusoy cep telefonu için marketten kontör kartı aldı. Kartın arkasındaki şifre bölümünü kazıdığında gördüklerine inanamadı. Kontör kartının şifre bölümünde “Nah Çıktı” yazıyordu. 2- ABD’nin Los Angeles Kentinde porno yıldızı Sasha Gray, ilkokul birinci sınıf öğrencilerine kitap okumak için davet edildi. Günün Sözleri: Tayyip Erdoğan:“Oturulabilir raporu verenlerden hesap soracağız.” Muharrem İnce (Salim Uslu’yu kastederek):“Yüreğin yetiyorsa gel beni de indir.” Kılıçdaroğlu:“İhmal ve gaflet can kaybına neden oldu.” CHP Genel Başkan Yardımcısı:“Van afet bölgesi, Erciş il olsun” Bayram Oteli Sahibi:“Hasar tespiti için başvurduk.” Erdoğan Bayraktar:“Oteli İTÜ’den hocalar gidip görmüştür.” İTÜ:“Biz inceleme yapmadık. Üstelik...

Devamını Oku

Günün Özeti (08.11.2011)

Günün Rutinleri: 1- BDP, Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde çatışmada öldürülen teröristin evini ziyeret etti. 2- Cep vergisinde zirveyi kimseye kaptırmadık. Her ödediğimiz yüz liranın kırk dokuz lirası vergiye gidiyor.3- Tekirdağ Çorlu İlçesinde Asfiksi (Oksijen yetersizliğinden boğulma) hastalığı olan ve burnundan beslenen Sudenaz Akgül için bütün vücut MR’ı istendi. Ancak, İsatanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sudenaz için 24 Ekim 2013’e randevu verdi. 4- Bayram tatilinde ölü sayısı elli üçe çıktı. Günün Güzel Haberi: “Bingöl de terör saldırısında çocuklarını korumak için canlı bombanın üzerine atlayıp hayatını kaybeden Hatice Belgin’in ismi okuma salonuna verildi. Günün Mazlumu: Yorgo Papandreu Merkel karşısında el pençe divan duran Yorgo kabinedeki tüm bakanların istifasını aldıktan sonra kendisi de istifasını verdi. Günün Diğer Haberleri: 1- Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi üç yüz milyar metre küp doğal gaz buldu. 2- Uluslar Arası Atom Enerji Kurumu İran’a saldırının çok hatalı olacağını söyledi. 3- Bahçeli Edroğan’ın Barzani ile görüşmesini eleştirdi. 4- Berlusconi parlamentodaki bütçe oylamasını kazandı. Günün Polemiği: “Bedellide yaş sınırı kaç olacak?” Günün Siyasi Sözleri: Kılıçdaroğlu: “Sayın Başbakan benden özür dilesin” Ahmedinejad: “ABD İran halkının vereceği cevaptan pişman olacak” Bahçeli: “Kandile her şart altında Türk Bayrağı dikmek milletimizin şeref meselesidir.      Günün Sözü: Kurban Satıcısı: “Kızdırmayın kafamı danaları yola salarım” Günün Spor Haberleri: “Fenerbahçe’nin sakat futbolcusu Serdar Kesimal tamamen iyileştiğini açıkladı.” “Atletico Madrid Arda’nın yaptığı penaltı sebebiyle Getafe’ye 3-2 yenildi.” “İspanya’ya giden Guti Beşiktaş’tan ayrılmak istediğini açıkladı.” “Kardemir Karabükspor Bülent Korkmaz’la anlaşmaya...

Devamını Oku

Çanlar Kimin İçin Çalıyor?

MHP, BDP’ye saldırıya başladı. CHP Demirel’e sarıldı. AKP KCK’ya kafayı taktı.İsrail, İran’a saldırı günü geldiğini söyledi. ABD, Türkiye gibi bir dost bulamayacağını açıkladı. Sarıgül, Van’a gittikten sonra yeni bir sağ parti kuracağını açıkladı. UNESCO, Filistini tanıdı. Bunun üzerine ABD, UNESCO’ya yaptırım kararı aldı. İkinci Marmara vakası yaşandı. Iraklı lider Sadr ABD’nin Ortadoğu’yu işgal etmeye çalıştığını söyledi. Hamid Karzai’yi hedef alan komutan görevden alındı. Demirel, Ecevit için övgü dolu sözler söyledi. “Söylenen sözlere ve söyleyenlere bakarsak insan sormadan edemiyor: “Kardeş bu sefer çanlar kimin için...

Devamını Oku

Günün Sözleri (05.11.2011)

Rahmi Koç: “Allah’a şükür AB üyesi değiliz.” Kılıçdaroğlu: “Barzani konusunda hükümeti uyarmıştık”Barzani: “PKK’nın bütün eylemlerine karşıyız.” “Başbakan’ın açılım politikasını destekliyoruz.” Erdoğan: “Barış istiyoruz.” Muharrem Güler: “Hrant Dink’i öldürenlerin Allah belasını versin” Frank Rıcciardone: “AKP, CHP’ye bilgi vermemizi istemiyor.” Demirel: “Her şey bu ülke için” N.Ö (N.Ç için rızasıyla diyen eski Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı) “Artık ben de adımız gizlemek zorundayım. Ben N.Ö’yüm” Derviş Şantekin: “Kafamıza sıkılmayan bir dünya istiyorum” Ben: “Bu halk bu siyasetçileri hak...

Devamını Oku

Günün Sözleri (04.11.2011)

Murat Karayılan: “KCK tutuklamaları cemaat ve AKP’nin tasfiye projesi” Cemil Çiçek: “MİT’çiler yeri geldiğinde PKK’lılarla yemek yiyecek”Barzani: “Sınırı geçmeyin” Egemen Bağış: “Kediye kedi diyebilmeyi maharet sayanlar teröriste terörist diyebilmelidirler.” Abdullah Güle (N.Ç için): “Beni de rahatsız etti” Bülent Arınç: “Tutuklu arkadaşlarımızı çok özlüyorum” Emine Ülke Tarhan (Bülent Arınç için) “Timsah gözyaşı döküyorlar” Yazar: “Bedelli askerlik gibi bir kavram yeniden ortaya çıktı. Eee ekonomik kriz var ya cukka sağlama alınmalı. Cukkan sağlam olmadan nasıl cumhurbaşkanına otuz üç milyar ödersin. Ay pardon otuz üç milyar değil, yarısıydı. Üzüldüm...

Devamını Oku

Sevgili Hans

Sevgili Hans, sayın başbakanımız Tayyip Erdoğan Almanya’yı ziyarete geldi. Türk mahalleriyle ilgili entegrasyon konusunda açıklamalar yaptı. “Türk vatandaşlarının asimile olmamak şartıyla Alman toplumuna entegre olma sürecini hızlandırması gerekir” dedi. Daha sonra Merkel’e dönerek “Siz ne için Türk vatandaşı olmuyorsunuz.Biz nasıl Almanya’yı çok sevdiğimiz (daha doğrusu ülkede yemeye ekmek bulamadığımız) için akın akın Almanya’ya göç ettik ve sizin vatandaşınız olduk. Almanlar da Türkiye’ye gelerek çifte vatandaş statüsünü kazanmak için başvuru yapabilirler” dedi. İşte bu sözler beni çok ürküttü be Hans. “Ne için ürküyorsun bu kadar. Adam sanki ölümden bahsetti.”  dediğini işitmiyorum sanma Hans. Hanscığım konunun ölmekle hiç alakası yok. Beni ürküten yirmi dört yıldır benim alışamadığım bu ülkeye senin nasıl alışacağın sorusudur. “Kardeşim beni düşünmek sana mı kaldı” deme Hans. Sonuçta sende insansın kardeşim. Seni uyarmak benim vazifemdir. Sakın yerinden yurdundan çıkıp da buralara gelme. Buralar karışı, acılı ve acınacak bir halde. “Sizin ekonominiz bizden daha iyi olmaya başladı. Sen ne kötülüğünden bahsediyorsun. Bence çok şüphecisin. Sana inat yarın Türkiye’ye geliyorum” demeden önce ülkemin halini bir de benden dinle. Sonra kararını verirsin. Türkiye’de Adalet: Hanscığım, bizim ülkede yasalar güçlünün istediği şekilde yorumlanır. Örneğin; maddi olarak güçsüz biriysen bir çiklet bile çalsan peşinde onlarca polis gelir. Kovalarlar ve yakalayınca da seni güzelce bir döverler. Tam tersi bir durum olsa yani fakir olsan ve senin eşyaların çalınsa polisler yerlerinden kalkmak için zahmet etmezler. Hele bir de kendini savunamazsan vay haline kardeşim. Suçsuzken...

Devamını Oku

İthal Zihniyetler

Ben: “Babacığım elindeki kola Amerikan malı değil mi? Ne için Amerikan malı alıyorsun?” Babam: “Evladım ben bu kolayı almazsam hiçbir şey değişmez.”Ben: “Sen almazsan, ben almazsan onlar yok olur babacığım” Babam: “Evladım onlar dükkânı kapatmış gibi yaparlar ve daha sonra kendi halkımıza bunu sattırırlar. Uluslar arası şirketlerin başına birkaç ithal zihniyetli adam koyarlar ve daha sonra milliyetçi ayağına bizi kandırırlar. Bunun birçok örneği var evladım.” Babam: “Yavrucuğum biliyorsun ki fastfood işini ülkemize Amerikalılar soktu. Bir süre zarar ettikten sonra işlerini yoluna soktular. İşin gerçek yanı ayrıntılarda gizli. Ne için uzun yıllar zarar etmelerine rağmen burada yer almaya devam ettiler? Başka pazarlara gidebilirdiler. Ben: “Ne için babacığım” Babam: “Evladım onlar para kazanmaktan çok sistemlerini ülkemize yaymak için geldiler. Kapitalist görüşlerini yaymak için yıllarca zarar etmeyi kabul etmezler mi? Tabii ki kabul edecekler. Karşılığında yüz yıllarca sömürebilecekleri bir toplum var.  Neyse yavrucuğum ne diyorduk biz? Toplumumuz dışardan gelen bütün akımlara bir süre kapalı kalır ve daha sonra balıklama atlar. Bu işte de aynısı oldu. Fastfood da iyi kar olduğunu anlayan halkımız küçük küçük dükkânlar açarak bu sistemi yaymaya başladı. Komünistlerin Şirinleri ne anlama geliyorsa, kapitalistlerin McDonaldsı da aynı anlam ifade ediyor. Yani küçük bir köy Mcdonalds, içindeki her ev bizim onun sistemine ayak uydurarak açtığımız fastfood dükkanları. Çok şaşırmıştım. Konuşmak istedim fakat cesaret edemedim. Daha sonra kendimi toparladım ve: “Babacığım çözüm nerede?” dedim. Babam: “Çözümün bulunması için tarihin kara sayfalarına bakmalı...

Devamını Oku

Gazeteci-Aydın Röportajı

Gazeteci:“Efendim siz kim için yazıyorsunuz” Aydın:“Dünya için”Gazeteci istediği cevabı alamamış olmanın hırsıyla:“Özgürlüğe susamış halkınız için değil mi” “Hayır!” Gazeteci iyice sinirlenir.“Efendim halkınıza yapılan zulümlere karşı kaleminizi kullanmıyor musunuz siz?” Aydın gülümser. Konuşmayı sürdürmek istemez. Daha sonra kısa ve alçak ses tonuyla:“Hayır hanımefendi. Siz beni yanlış anlamışsınız.” Gazeteci:“Efendim Allah aşkına söyleyin kim için yazıyorsunuz” Aydın:“Senin için, benim için ve bütün dünya için yazıyorum. Zulüm gören tüm halklar için, zulüm eden tüm halklar için yazıyorum. Zulüm görenler için yazıyorum ki zulme karşı gelsinler. Zulüm edenler için yazıyorum ki yaptıkları kötülüğün farkına varsınlar ve kendilerine gelsinler. Anlayacağınız hanımefendi ben insanlık için yazıyorum.” Gazeteci:“İnsanlık için mi? O nereden çıktı şimdi? Bu kadar yolu gelmeden söyleseydin ya kardeşim. Arkadaşlar gidiyoruz. Bize buradan malzeme...

Devamını Oku

Biz Ne Zaman Adam Olacağız?

Otobüs yolculuğu sırasında çocuk babasına sorar:“Baba ne için biz ayakta gidiyoruz?” Baba küçük çocuğun sözlerini geçiştirmek için:“Evladım otobüste yer yok da ondan”Çocuk ısrarla devam eder:“Oturanların bizden farkı ne?” Baba duymamazlıktan gelir. Çocuk cevabını almadan babasının peşini bırakmayacaktır.“Evet baba sana söylüyorum. Onlarda biletle otobüse biniyorlar bizde. Ne için biz ayaktayız ve onlar koltuklarda?” Baba:“Evladım bu yaşta anlaman zor” Çocuk:“Baba bence ülkenin sorunlarıyla otobüstekilerin sorunları aynı.  Otobüste hepiniz eşitsiniz fakat sen ayakta gidiyorsun. Ülkede de durum aynı…” Çevredekilerin bakışları karşısında baba korkar. Oğlunun cümlelerini bitirmesine izin vermez. Oğlunun kulağına eğilir:“Oğlum son bulduğum işten de olacağım. Bak, sonra aç kalacağız” Çocuk:“Ne için seni kovsunlar babacığım? Sen ne yaptın?” Baba:“Seni yetiştirdim.” Çocuk:“Ben ne yaptım.” Baba:“Konuştun.” Çocuk:“Konuşmak suç mu? Herkes konuşuyor.” Baba:“Evladım sen düşünerek konuştun” Çocuk:“Anlamadım” Baba:“Büyüyünce anlarsın.” Çocuk: “Neyi babacığım?” Baba:“Evlat sen otobüsü falan boş ver. Gelecekte iyi bir yerde olmak istiyor musun?” Çocuk:“Evet, baba” Baba:“Öyleyse düşünme, araştırma, sorgulama. Sadece uyum sağla.” Çocuk:“Yanlışlara da mı uyum sağlayacağım babacığım” Baba:“Senin için doğru olan bütün yanlışlara uyum sağla evladım. Onur, şeref, haysiyet geçmiş yüzyılın amatör söylemleri. Sen artık profesyonel bir yaşama giriyorsun. Bu nedenle de bütün ayakta gidenleri uyut, sonra koltukta oturanlardan birini hokkabazlıkla yerinden kaldır. Hızla yerine otur. Bir daha da o koltuktan kalkma ki ayakta gitme ihtimalin olmasın.” Çocuk:“Sağ ol nasihatlerin için babacığım. Söylediklerinin hepsine uyacağım. Senin gibi bir babam olduğu için gurur...

Devamını Oku

Şehit Annesine Mektup

Bu yazıyı yazmamın tek sebebi sensin annecik. Senin sözlerin. Ne diyordun annecik: “Bir oğlum askerde bir oğlum dağda, durdurun şu kanı”. Bak annecik sana son uyarımı yapıyorum. Kan durdurmak lafını unut. İki çocuğun zaten senden çok uzaklarda bir yerlerde yaşamın en acımasız dönemini geçiriyorlar. Sen, üçüncü çocuğunu da devlete göndereceksin. Bu ülke için bir evlat daha vermişsin bir şey mi? Vatan sağ olsun, sen de sağ ol annecik.Neyse ne diyorduk? Üçüncü oğlu da gönderdin mi? Sonrasını kesinlikle düşünmeyeceksin. Ölür mü, sakat mı gelir? Bunları düşünmek sana yasak. Sakın oğlunun nereye gönderildiğini de sorgulama. Böyle bir şey yaparsan sana vatan haini yaftasını yapıştırır, kameralar karşısında dünyaya rezil ederim. Bu arada dünyanın, yaşamın, umudun ne olduğunu biliyorsun değil mi? Tabii ki biliyorsundur be annecik. Koskocaman sosyal bir devlette yaşıyorsun ve aynı zamanda seni bizden bir adım öne çıkaran asker oğulların var. Daha ne istersin be kadın. Bu arada bir şey sormak istiyorum. Geçen gün, hani yazıma başlamadan önce seni ziyaret ettiğimde mum ışığında yemek hazırlamıştın ya bana. Ne için olduğunu sorabilir miyim? Lambaları ne için açmadın annecik. İki odalı evinin bütün lambalarını açarak bana Türkiye’de en onurlu yere sahip olan asker anasının yüzünü ne için göstermedin? Cevap versene be kadın. Elektrik parasını mı ödeyememiştin. Hadi canım sende beni kandırıyorsun. Bak, PKK’nın oğlunu dağa gönderdiğin için sana fayda sağlayamayacak kadar aciz olduğunu biliyorum, fakat asker oğlun için devlet senin faturanı ödeyecek kadar...

Devamını Oku

Şehitlerden Sonra Söylenmesi Gerekenler

MHP VE BDP:“Türk Kürt kardeştir. İki halkı birbirinden ayırmaya teröristlerin gücü yetmez” AKP:“Açılımlarda hata yaptık fakat bu olaylar bizi yolumuzdan döndüremez”CHP:“Kürt açılımında hata yapılmasına rağmen sürecin kesilmemesi için AKP’nin yanında yer alacağız” Diğer Partiler:“Kürt Halkı’nın hakları sonuna kaberci zihniyetten ve dinozorlardan kurtuşldar savunulmalı fakat bu noktada teröre de son darbe vurulmalıdır.” Üniversite Öğrencisi:“Benim eleştirecek tek noktam vardır. Bu, beni ve kardeşimi birbirinden ayırmak için ikimizinde canını yakan emperyalizmdir. Bu noktada ben asla Kürt Halkı’na derin bir nefret beslemeyeceğim. Aynı sömürü çarkında yer aldığımıza göre birlik olmamız bağımsızlık için mecburidir.” Bir Vatandaş:“Kardeşim o kadar heronunuz var. Ne için bir tanesi bile bölgede uçmadı. Hani onu da geçtim. Neden istihbarat alındığı halde o bölgede tedbir alınmadı. Bizim çocuklarımız kimsenin malı değildir. Bunların açıklanmaması durumunda diğer çocuklarımı askere göndermeyeceğim. “Vatan sağolsun” diyerek bizi uyutan zihniyete karşı dik duruş sergileyeceğim” Ben:“Binlerce insanı şehitler için yürüyüyorsunuz. Şehitlerin değeri yürüyüş yaparak ortaya koyulabiliyor mu? Ben eğer vatanseversem, bir üniversite öğrencisi olarak halkıma eğitimin yozlaşmış yüzünü anatmalı ve yürüyüşe katılan vatan hainlerinin eğitimizi yozlaştıran Amerika’ya nasıl çanak tuttuğunu anlatmalıyım. Çünkü, eğitim düzelmez ve ezberci dinozorlardan kurtulmazsa ben ülkem için sadece basit bir diplomalı vatandaş olurum. Yozlaşıma son verir ve bilimin yuvasını ilkellikten kurtarır ve eğitimin değerini yükselirsem yurt dışına bağımlılığım sıfıra iner. Halkım için gerekli teknolojik gereçleri uzun vadede de olsa ben sağlarım. Yani kısacası bir işe yarar ve şehitlerim karşısında ahirette boynu bükük bir sefil...

Devamını Oku

Tehlikeli Sözler

Yirmi dört şehit verdikten sonra ilk gün sokağa çıktım. Duyduğum tehlikeli sözler gidişatı göstermek için yeterli değil midir? Bir ilköğretim öğrencisi:“Komando olup doğuya gideceğim. Orada kim varsa öldüreceğim.”Yaşlı Memur:“Belimde silah olsa şimdiye kadar bu sorunu çözerdim” Diğer Yaşlı Memur:“O şişko var ya (***’yı kastederek) onu öldürmeden sorun çözülmez” Bir vatandaş:“Kürtleri yakacaksın” Diğer Vatandaş:“Doğu’yu yakacaksın” Doğulu bir vatandaş:“Ben de dahil olmak üzere bütün Kürtleri yakın” Bir üniversite öğrencisi:“Dişe diş kana kan. İntikam intikam” Ev arkadaşım:“Abi kürtlere sövdüm. Çok mutluyum.” Akıllı insanlar az konuştukça, doğrular zirvedeki yerini almadıkça bu sözler eyleme, eylemler kaosa ve kaoslar geçmişe...

Devamını Oku

Dolaylı İşgal ve Biz

Ülkeleri ele geçirmenin  birinci yolu onların değerlerini yozlaştırmak, halklarını kültürel değerlerden arındırmak ve ulusal bilinçlerini yok etmekten geçer. Bu yöntemleri uygulayarak dolaylı işgal sistemi az gelişmiş ülkelere yerleştirilebilir. İkinci yol ise askeri ve ahlaki soykırım yoluyla ülkenin altını üstüne getirmektir. İkinci yol, birincisinden biraz daha kısa vadede başarı getirebileceğini vaat etmesine rağmen genellikle tercih edilmez. Çünkü, aleni kuvvet kullanımı sonucu ortaya hiçbir sömürücü devletin istemeyeceği “tam bağımsızlık” faktörü çıkabilir. Bu parolayı ortaya çıkarmadan işgali sağlayıp, maddi manevi bütün yozlaştırıcı hükümleri az gelişmiş ülkelere bütünleşmiş edebilmek için genellikle dolaylı işgal tercih edilir.Dolaylı işgalin gerçekleştirilmesinin ilk aşamasında ülkeye sokulan ajanlar yardımıyla bilgi toplanır. Daha sonra bu bilgiler ışığında o ülke için belirli formüller üretilir. Üretilen formüle göre de ülkenin yerli halkı yeniden yaratılır. Yeniden yaratılma sürecinde gerek ekonomi gerekse eğitim konuları dolaylı işgalin mimarı olan Amerika tarafından halka enjekte edilir.  Eğitim alanında gördüğü Amerikancı tuzak üzerine 3 Ocak 1922 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk İçişleri Bakanlığı’na bir yazı göndermiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yazısını bugünün eğitim sisteminde yaratılan Amerikancı düşünceyi hatırlayarak okumanızı tavsiye ederim. “Hiçbir hükümet kendi uyruğunda olan on binlerce çocuğun, kendi yurdu içinde bir yabancı kurum tarafından her türlü denetimden uzak olarak büyütülmesine, onlara istenenin aşılanmasına izin veremez. Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakmaktır. Bu ise gerek o çocukların, gerek içerisinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktadır. Bunu...

Devamını Oku

Sömürülasyon

Bugünlerde modası geçmiştir bizim sözde Atatürkçülerin. Para musluğu kesildiği için sıkıntıdadır teşkilat-ı sözde Atatürkçüler. Bir şeyler yapıp yeniden muslukların şifasını geri getirmelidir. Şirketin paradan sorumlu başkanı yana yakıla çözüm aramaktadır. Bir anda aklına geçen yıl bir kokteylde tanıştığı Fahri gelir. Fahri, on yıl önce kriz içinde yanıp tutuşan sözde Müslümanları küllerinden yeniden yaratmış ve zirveye taşımıştır. Hemen Fahri’yi arar. Sonrasını oyuncularımızın dilinden aktaralım:– Fahri abicim bir işim düştü sana. – Ne oldu Sami? Kısa kes kardeşim çok işim var. – Abicim bizim şirketin modası geçti. Halk artık bize destek vermiyor. – Eee ben ne yapabilirim? – Tamam  kardeşim de ben ne yapabilirim? – Bir yolunu bul da bizi düzlüğe çıkar. Bak bu işten sen de karlı çıkacaksın. – Sizin şirketin ismi neydi? – Teşkilat-ı Sözde Atatürkçüler – İçinde Atatürk varsa gerisi kolay. Dinle beni. İlk önce teşkilatı topluyorsun. Daha sonra piyasada ne kadar bayrak varsa alıyorsun. Anıtkabir’e doğru yola çıkıyorsunuz. Sakın üç beş süs köpeğini alıp yola çıkma. Yanında Anadolu’nun bağrından kopmuşta gelmiş insanlar olsun. – Ya Fahri onlar çok pis kokuyor. Teşkilatımız onları mitinglere istemiyor. Ortamın havasını bozuyorlar. – Sami en iyi reytingi onlar getiriyor. Azıcık katlanın sizde. Neyse sözümü kesmede anlatayım. Türbanlı, fakir fukara kim varsa çağırın. Kimse gelmezse parayla sokaktan adam topla.  Kelle başı elli verdin mi adam koşa koşa gelir. – Sonra? – Bir de sesi güzel, etkileyici birini bul. – Onu ne yapacağız. –...

Devamını Oku

Çok Çalışan mı Kazanır?

Birileri çok çalışmak için mesai saatlerinin erken başlamasını istiyor. Sonuna kadar hak veriyorum. Hatta söyledikleri gibi olursa ne olur, bunu örnekle açıklamak istiyorum.Örneğin; Mcdonalds gibi özel bir şirkette saati iki liradan çalışan elemanı dikkate alalım. Elemanımız sabah yediden başlayıp akşam yediye kadar çalışırsa, aylık ortalama geliri yedi yüz yirmi milyon olur. Tabii on iki saatlik çalışmaya izin verecek müdürü de ayarlamak kolay değil. Eee sonuçta kapitalist zihniyetli insanlarla dolu Mcdonalds. Kim kime on iki saat eşek gibi çalışma hakkı verir. Neyse verdiğini farz edelim. Elemanımız yedi yüz milyon parayı kaptı. Bir örnek daha var elimde. Diğeri gibi diplomasız değil. Elinde bir diploma var ki görenler kıskançlıktan çatlıyor. Diploma da bilim kadını yazıyor. O da sabah yedide başlıyor çalışmaya. Akşama kadar her sınıfta bir ders anlatıyor. Sesi kısılana kadar çocuklarına eğitim veriyor. Çok çalıştığı için Türkiye de ne mi kazanıyor?Yazsam ne kazandığını, editör yayımlamaz yazımı… Hıı bir de ünlülerimiz var. …’nı açıyor ünlü oluyor. Gülümsese para kazanıyor. Ağlasa yine para kazanıyor. Hasta olsa aynı durum. Hele hele bir de vuruldu mu, vallahi turnayı gözünden vuruyor. Başbakan bile kapısına kadar geliyor. Bütün ülkeyi babasının malıymış gibi ona seferber ediyor. Adam paraya değer vermiyor. Eee onunla aynı felsefeye sahip olan başbakan da ülkenin en erken mesaiye başlayan fakat aylık maaşı nasipse şehitlik olan askerine değer vermiyor. Yani beyinler tutunca paracıklar geliyor. Kısacası arkadaş bu ülkede para mı kazanmak istiyorsun? Erken mesaiye başlamana...

Devamını Oku

Trabzon İçin Bir Fikrim Var

Tanıtım: Üniversitemizde okuyan öğrenciler tarafından üniversite adayı olan öğrenci kardeşlerimize  üniversitede hafta sonları kullanılmayan dersliklerde üniversiteye hazırlık kursu verilmesidir.Amaç: Hafta sonları ders yapılmayan fakültelerin dersliklerinde lise düzeyinde eğitim alan ve maddi imkanı yetersiz olan öğrencilere üniversite öğrencileri tarafından eğitim verilmesi Proje aşamaları: 1- Üniversite çerçevesinde pilot bir bölüm ayarlanacak 2- MEB yardımıyla Trabzon da alt gelir grubu ailelerin öğrencileri tespit edilecek 3- Üniversite de belirlenen fakülte de gönüllülük esasına dayalı çalışacak öğrenciler ayarlanacak. 4- Öğrencilerin ulaşım sorunları Ktü servisleri tarafından çözülecek 5- Müfredat konusunda öğrenci komisyonu kurulacak. Komisyon beş öğrenci ve bir öğretim görevlisinden oluşabilir. 6- Komisyon tarafından belirlenen müfredat öğrencilere aktarılacak. Ders programı da komisyon tarafından belirlenecek. 7- Belirlenen müfredata ve ders programına göre en kısa sürede çalışmalar başlayacak. Dershane vesayetinden kurtulmak için, eğitimin her düzeyde insanın hakkı olduğunu devlet eliyle halka anlatabilmek için, üniversite öğrencisiyle yerel halkı kaynaştırabilmek için projenin gerçekleştirilmesi...

Devamını Oku

Öğretmen-Öğrenci Sohbeti

– Başarılı ol– Başarı ne demek?– Zengin olmak– Zenginlik ne demek*– Parasal güç – O zaman sorunlarım çözülecek mi?– Bütün sorunların çözülecek– Emin misin?– Evet– Tolstoy başarılı mı?– Kim o?– Hani şu malikanesi olan adam– Zenginse başarılı– Yani parası varsa– Evet– Çok zengin– Ondan iyisi yok ye beleş yat beleş.– Nasıl öldü biliyor musun?– Yoo– Düşündü, bunalıma girdi, yalnızlaştı, sıradanlıktan kurtuldu.– Eee– Sonra bunalıma girdi.– Zengin adam nasıl bunalıma girer?– Parayı terk etti.– Ondan bunalıma girmiştir– Bunalıma girdikten sonra parayı terk etti.– Ne aptal adammış kardeşim. Çöplerde sürünerek ölmüştür.– Cenazesi kalabalıkmış. Ölürken birçok kişi yanında olmuş.– Parasız birinin– Öyle– Parasız adamın cenazesinde ne işim var?– Düşüncelerine saygı için– Onu bunu bırakta sevgili hocam. Bu adam senin başarı kriteri saydığın şeye sahipti. Sana göre sorunsuzdu. Sorunu yoksa ne için bunalıma girdi? Senin de söylediğin gibi parasız adamın cenazesinde kalabalığın ne işi vardı?– Orasını okulda öğretmediler.– Öğrenince gel yanıma. Seninle biraz tolstoy konuşuruz. Şu kariyer zırvalıklarını bir kenara bırakırız. Olur mu?– İlgi duymuyorum bu adama. Hem kafamı karıştırmaya hiç niyetim yok. Kafam karışırsa biliyorum ki işim elimden gidecek.  Parasız ben neylerim. Neyse ben konferansa geç kaldım. Bugün yardımcı doçentlik sunumum var. Eee yükseldikçe para gelecek. Para geldikçe huzur gelecek. Hadi görüşürüz.– Görüşürüz sevgili...

Devamını Oku

Ahırlar ve Üniversiteler

Ahırda Yaşayanlar, * Düşünmez * Sorgulamaz * Araştırmaz * Yargılamaz * Karnını doyurabilmek için arkadaşlarına yapılan haksızlığa ses çıkarmaz* Dili çobanın dili, demokrasisi çobanın otu paylaştırma insiyatifidir. * Aşkları, sevdaları yoktur * Sevgiliye kendi paylarından düşenden asla vermezler * Sevgili dediğimize bakmayın, onlar için sevgili bir basamak yükselme aracıdır. Kıdemli ahır sakinleri için ayrı bir parantez açmak gerek. Neden mi? Çünkü; * Onlar kendi menfaatlerini sağlamak için ırkdaşlarına yalan söylerler * Bu ahırda demokrasi var derler * Ahırcıbaşı bizi düşünüyor derler * Ahır mezunu olduğunuzda yüksek maaşla işe başlayacaksınız derler * Bu ahırda çalışarak istediğin mevkiye gelirsin derler * Yalanları karşılığında biraz fazla ot yerler * Kendi çocukları ahır sakini olunca hatalarını fark ederler * Çünkü aynı tarifenin çocuklarına da uygulandığını görürler Neyse uzatmaya gerek yok. Burada kesiyorum yazıyı. Erken yatıp dinlenmem lazım. Bu dönem ahırda pardon dilim sürçtü üniversitede sınavlar hayli zor olacak. Kendinize iyi...

Devamını Oku

12 Eylül ve Biz

12 Eylül faşizmine ülkesini mahkûm edecek zihniyetin ithal mal olduğu konusunda kuşkularım artmıştı. Bir gün içinde kontrol altına alınan, silahların sustuğu yaşamın normale döndüğü ülkede hiçbir iktidar  dış güçlerin desteği olmadan bu başarıyı elde edemezdi. Tersten düşünürsek, dış güçlerle işbirliği yaparak yarattıkları kaosu kaldırmaları karşılığında ülkenin bağımsızlığı bir darbe ile onların eline verilmişte olabilirdi.Amerika’nın Soğuk Savaş dönemi ve daha sonraki yıllarda kendi dışında olanlara karşı uyguladığı yozlaştırma programlarının bir ürünü de 12 Eylül olamaz mı? Nereden mi çıkardım şimdi bunu? Ben söylemiyorum ki bunları. Bu konuda Amerikan Dilbilimci Noam Chomsky’nin sözlerine kulak verelim: “Ancak plancılar, ABD’nin muhalefeti ve halk hareketlerini kontrol altında tutmak için eninde sonunda güce, eğer olanaklıysa, yerel güvenlik güçlerine dayanmak zorunda kalacağını açıkça kabul etmişlerdir. ABD’nin belli başlı vaatleri yalnızca ordu ve devlet terörüne kalıcı bağlılığı değil, aynı zamanda demokrasiye (halkın kamusal işlere katılması anlamında) düşmanlığını da açığa çıkartmaktadır, bu ABD’nin Üçüncü Dünya’daki belli başlı politikalarının çarpıcı bir özelliğidir.”(1) Kısacası, ordu+Amerika=12 Eylül desek doğru olmaz mı? Peki, Amerika’nın bu işte karı ne? Türkiye’de darbe olursa ne olur? Hele hele ABD’nin istediği Amerikancılar darbe yaparsa ne olur? İstedikleri gibi at koşturamazlar mı ülkemizde? Demokratik bir ülke yerine ipleri sıkı sıkı Amerikan urganıyla bağlanmış ülkeyi hangi kapitalist zihniyet ister ki? Bağımsızlık zihniyetinin uyanışına karşı darbeci bir zihniyeti tabii ki destekleyecektir Amerika. Eski ABD Genel Başkan Yardımcılarından Hamprey’e kulak verelim: “Askeri bakımdan, önemi barutun keşfi ile kıyaslanabilecek yeni ve...

Devamını Oku