Yazar: Ömer Erdem

…Sor ki niye yaptιm?

Mainz,12.10.2012   Ülkenin en karanlιk dönemlerinden biri olan 28 şubat ile ilgili Meclis Araştιrma Komisyonuna çağrιlan zevat-ι muhteremlerin kahιr ekseriyeti, tamam yaptιm ama sor ki niye yaptιm? kabilinden kalburla su taşιmaya kalkιşmak gibi „ukalâca“ bazι tavιrlar içine giriyorlar. Tabiki, komisyona verilen ifadelerin basιna yansιyan kιsmιndan hareketle bu hükme varmιş bulunuyoruz.Siyaseten mevta haline gelmiş bulunan eski başbakanlardan sayιn Tansu hanιm kimseden şikayetçi olmadιğιndan bahisle sadece partisinin mağdur edildiği yaklaşιmι ile ne kadar basiretsiz ve ne kadar hamiyetsiz olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Darbenin „hart“ yerine „soft“ olmasιnι ise (bence bizim ülkemizin daimi felâketi olan) sayιn Süleyman Demirelin sağladιğιnι önemli yazarlardan Hasan Cemal ileri sürmüş. Kimse kιzmasιn kendimi yazdιm kitabιyla göz dolduran Hasan Cemalin de komisyonda yeteri kadar „özeleştiri“ bile yapmadιğιnι öğrenmiş olduk. Zamanιn birinde „darbe olursa dağa çιkarιm“ diyecek kadar demokrat demeçler veren bu zatιn iktidara gelenlerin sadece müslüman olmalarι dolayιsιyla „üst düzey general“ yazιlarιna kalem oynattιğιnι bilmeyen yok. Komisyona gidip ifade verenlerin önümüzdeki dönemler için ibretlik, eğitici yada öğretici hiç değilse „eğlenceli“ bazι beyanlarda bulunacağιna dair beklentilerimizin hepsi boşa çιktι. Komisyona ifade veren zevatιn tamamιna yakιnι kendince bir dünya bahaneler üreterek topu taca atma yolunu tercih ediyorlar. Medyanιn kaçιncι kuvvet olduğu konusunda her zaman kadim tartιşmalar yapιldιğι bir vakιa. Klasik ayιrιm ile Yasama, Yürütme, Yargι ve arkasιndan Medya dördüncü kuvvet olarak sιralanιr. Esasen bu sιralama doğru gibi gözükse de sabit değildir. Bizim ülkemizde diğer üç kuvvet...

Devamını Oku

Darbeleri „Balyoz“ Darbeledi mi?

Mainz, 02.10.2012   Size ait olmayan bir elbiseyi kιrkιncι defa da giyseniz yine kendinizi rahat hissetmenize imkân yoktur. Batιlιlarιn alâyι vâlâ ile pazarladιklarι „demokrasi“ denen yönetim biçimi de işte tam böyle bir durum. Kimileri bunu bir yönetim biçimi olarak değil de adeta bir „din“ gibi sunmaya çalιşιrken kimileri de demokrasinin sadece „sandιk“ tan ibaret olduğu tezini ileri sürüyor.Batιlι kavram ve deneyimlerle „doğulu“ bir toplumu yönetmeye kalkmak yahutta topluma sorulmadan onlarι yukarιdan aşağιya dönüştürerek zorla „batιlι“ yapmaya kalkιşmak elbette ki zamana ihtiyaç duyacaktι. Üstelik böylesine sosyolojik dönüşümlere çoğu zaman „zaman“ bile çare olamazdι. Nitekim 50 yιldan bu yana tecrübe etmekte olduğumuz demokrasiyi bir türlü özümseyemedik. Bu günümüzden geriye doğru baktιğιmιzda ve ülkenin başat gündemi davalarι göz önüne aldιğιmιzda sanιrsιnιz ki sadece askerlerimiz demokrasi ile sorunludur. Aslιnda böyle değildir. Bu ülkede üzerinde sivil elbise bulunan ve üstelik „aydιn ve entellektüel“ olarak geçinen mebzul miktarda „gönüllü militer“ takιmι bulunmaktadιr. „Para-militer ve ikbal-militer“ olanlarιndan söz bile etmeye değmez. Ülkenin geçmişinde fiilen gerçekleşmis bilmem kaç adet „silahlι darbe“, „tam teşebbüs“, „eksik teşebbüs“, „mektuplu muhtιra“, „elektronik muhtιra“, „müdahale“ „ikaz ve uyarι“ ve buna benzer aykιrι söylem ve eylemler sebebiyle ve dahi milletin parasι ile alιnan silahlarι millete rağmen millete yönelten asker kişilerin, „elbisesi sivil kafasι militer“ sözümona aydιnlardan devşirdikleri destekler neticesinde bu ülkenin insanlarι hem çok derin acιlar yaşadι ve hem de ekonomik olarak zillete mahkum edildi. Türkiye tarihinde ilk defa „la-yüsèl“ konumundaki bu kişilerin...

Devamını Oku

İslam, Batι ve Saldιrganlιk

Mainz, 22.09.2012   İslamιn değil ama müslümanlarιn batι uygarlιğι karşιsιnda son iki yüz yιldιr kesin olarak „mağlup“ olduğu çok açιk. Sözkonusu mağlubiyetin müslümanlarι birbirine daha bir kenetlemesi ve daha bir büyük azim ve gayretle bu açιğι kapatmak için çaba sarfetmesi beklenirken adιna müslüman denen ülkelerde de halklarda da bu yönde ciddi bir gayret mâlesef gözükmüyor.Bu pasifizasyonun çok önemli sebepleri var ve hatta mağlubiyet psikolojisinin açtιğι derin travmalar da var ama en başat sebep kuşkusuz müslümanlarιn „mü`min“ olmadan müslüman olmaya kalkιşmιş olmalarιdιr. Oysaki mü´min olmadan müslüman olmak yumurtasιz omlete benzer. Bu konu derinlemesine incelenmeyi hak eden bir mevzu, ne ki bizim konumuz bu değil. Batι da İslam karşιtlιğιnιn yeni olmadιğιnι hepimiz biliyoruz. Bunun çok derinlikli bir tarihi süreci de var fakat son zamanlardaki özellikle de İslamιn „kutsal“ saydιğι değerlere karşι yapιlmakta olan „hücumlar“ daha bir ayyuka çιkmιş vaziyette. En son Danimarka`da patlak veren karikatür krizinden sonra şimdi de ABD`de ki iğrenç film ile güya sanatsal bir faaliyet olarak ortaya atιlan bu kepazelik yoluyla son Peygambere ağιr hakaretler yapιlιyor. 13 dakikasι sosyal medyada dolaşmιş daha vizyona bile girmemiş, falan filan. Bunlarιn hepsi fasarya. Ben ilgili videoya bakmadιm, bakmam da gerekmiyor. Esasen yüce Allah son mesajιnda defaatle kafirlerin bizzatihi onlar gibi olunmadιğι sürece müslümanlardan „razι“ olmayacaklarιnι beyan ediyor. Böylesine kutlu bir uyarιya rağmen batιlι dostlarιmιzι (!) şirin göstermek için yoğun çaba harcayan ve kendilerini „liberal müslüman“ (ne demekse bu) olarak isimlendiren bazι...

Devamını Oku

Almanya`da Kim, Ne Kayιp?

Mainz, 15.09.2012   Almanyanιn destiyi kιrmadan önce tokadι akşedecek kadar zeki ve hikmet dolu bir „Nasrettin Hocasι“ yok ama nasιl olduysa bir şekilde bunu öğrenip olay gerçekleşmeden „ön alma“ adιna ve müslümanlarι zararlι haşerelerden korumak amacιyla ciddi bir kampanya başlatmιşlar.Duymuşsunuzdur; hani şu „Hitler“ zamanιnda bile rastlanmayan utanç verici, bayağι ve „aşağιlιk“ kampanyadan bahsediyorum. Adιna afiş kampanyasι denilen ve suret-i haktan gözükerek inceden inceye müslümanlarι karalamaya, yιldιrmaya ve ülkeyi terketmeye zorlamaya matuf kampanya Federal İçişleri Bakanlιğι tarafιndan fütursuzca uygulamaya konuldu. Önce kampanyadan biraz bahsedelim: Afişlerde esmer tenli, siyah saçlι genç müslüman erkeklerle, genç başι örtülü müslüman kadιnlar resimle veriliyor, resmin hemen üstüne büyük harflerle „VERMISST“ yani „KAYIP ARANIYOR“ diye yazιlιyor. Resmin hemen altιna güya kayιp ilanιnι gencin ailesi yahut en yakιnι olan birisi vermiş gibi yaparak şu ifadeler düşülüyor: „Das ist Unser Sohn Ahmad. Wir vermissen ihn, denn wie erkennen ihn nicht mehr. Er zieht sich immer mehr zurück und wird jeden Tag radikaler. Wir haben Angst ihn ganz zu verlieren-an religöse Fanatiker und Terrorgruppen. Wenn es Dir so geht wie mir, wende Dich an die Beratungsstelle Radikaliesierung unter 0911-943-43-43“Bu kayιp ilanι metninde şöyle söyleniliyor: Bu bizim oğlumuz Ahmet. Biz onu özlüyoruz. Biz onu artιk tanιyamιyoruz. O sürekli bizden uzaklaşιyor ve hergün biraz daha radikalleşiyor. Onu fanatik dini gruplar ve terör gruplarιna kaptιrmaktan korkuyoruz. Eğer siz de aynι dertten muzdaripseniz „Radikalleşme Danιşma Merkezi“ nin numarasιnι lütfen arayιnιz.“ Almanyanιn idaresini elinde...

Devamını Oku

Sosyalist İslam Kapitalist Müslüman

Mainz, 04.09.2012   Öncelikle böylesi bir tanιmlamayι başlιğa çektiğim için okuyucularιmdan özür dilerim. Zira ben kendimi bildim bileli İslam ve Müslüman gibi özgün ifadelerin ne başιna ne de sonuna ilaveler alamayacağιnι savunageldim. Fakat ne çare ki ülkemizde bazen tartιşmalarιn düzeyi o kadar düşürülüyor ki meramιnιzι anlatmak için bazι tavizler vermek zorunda kalιyorsunuz. İslamda var olan başta „zekât olmak üzere; infak, sadaka, yardιmlaşma ve dayanιşma“ gibi önemli prensipler oldum olasι birileri tarafιndan sosyalizme yamanmaya çalιşιlmιştιr. Hatta bir zamanlar Seyyid Kutubun yazdιğι eserlerden yola çιkιlarak İslamιn „sosyalizmle“ pekâla bağdaşabileceği bile ileri sürülmüştür.Geçtiğimiz Ramazan ayιnda birden bire bu tartιşma yeniden alevlenir gibi oldu. Bir mayιs tarihinde kendilerini „sιradιşι“ olarak takdim eden bazι servet düşmanι gençlerin başιnι çekmekte olan bir yazar ekran ekran gezerek kapitalizm düşmanlιğι yapayιm derken sanki sosyalizmle İslamιn daha bir yakιn olabileceğine dair görüşler ileri sürdü. Neyse ki çok da fazla dikkate alιnmadι ve olay orada bitmiş oldu. Son zamanlarda bu defa İslamιn sosyalizmle değil bilâkis „kapitalizmle“ pekâla bağdaşabileceğini ileri süren bazι zevat türedi. Bu zatlardan birinin bir akademisyen olmasι ve Malezyanιn önemli bir üniversitesinde ders veriyor olmasι yahutta görüşlerinin tuzu kuru müslümanlarιn daha bir hoşuna gitmesinden dolayι olsa gerek tartιşma bir türlü bitmedi, bitecek gibi de gözükmüyor. Gerçi Türkiye`ye gündem dayanmaz ama neyse o bir bahsi diğer… Prof. Murat Cιzakça adιndaki bu zat; „İslam ekonomisi kapitalizmin çirkinleşmemiş halidir“„Kapitalizm müslümanιn yitik malιdιr“ diye buyurmuş! Bu ifadelerin de ötesinde „sünnetli kapitalizm“...

Devamını Oku

Yeni Bir Terör Devleti Hazιrlιğι

Mainz, 25.08.2012   Kimse lafιnι boşuna eğip bükmesin, bölgede „nur topu“ gibi (pardon necaset topu demeliydim) yeni bir „terör devleti“nin inşasι için o çok ziyadesiyle sevişmekte olduğumuz batιlι dostlarιmιz! tarafιndan düğmeye basιlmιştιr. Bizim ülkemizde iyi niyetle bile olsa bu tür laflarι söylemek çok tehlikelidir, zira hemen „vatan haini“ olarak ilân edilebilirsiniz.Ancak bu durum o kadar net ki artιk gizlenmesi özel bir yetenek gerektiriyor. Yeryüzünün her tarafιnι „özgürlük“ masallarιyla kana boğan emperyalist jandarma adιnι bile zecri yöntemlerle sümmettedarik ayarlamιş olduğu bölgemizde kendi ulusal ve uluslararasι çιkarlarι açιsιndan tιpkι 60 yιl önce yaptιğι gibi yeni bir „uydu terör devletine“ şiddetle ihtiyacι olduğu tezinden hareketle meselenin yeteri kadar kιvama ulaşmasι için elinden geleni yapmaktadιr. Son zamanlarda ülkemizde meydana gelen bir kaç olay bile meselenin ne kadar girift bir hal aldιğιnι göstermektedir. Bunca hadisenin Kandil dağιndaki bir kaç terörist bozuntusunun planlamasι olduğunu söylemek yahut buna inanmak elbette ki safdillik olur. PKK denen örgütün özellikle de Şemdinli özelindeki toplu kalkιşma gösterisi ve hemen akabinde danιşιklι ya da değil bir milletvekilinin kaçιrιlιp tehdit edilmesi, Ak Partililere karşι uygulanmakta olan ağιr zulüm eylemleri, teröristlerin milletvekilleri ile öpüşüp sevişmesi ve nihayet özel olarak seçilmiş bulunan GaziAntep vilayetimizde toplumu infiale sürüklemek için yapιlan bombalι saldιrιnιn çok iyi analiz edilmesi gerekir. Bütün bunlarιn örgütün verdiği kayιplar karşιsιnda tekrar „ben de varιm“ diyebilmek ve sempatizanlarιna moral verebilmek amacιyla canhιraş biçimde ve birbirinden kopuk serseri mayιnvari eylemler olduğu yönünde bir kanaate...

Devamını Oku

Hangi Bayram, Kimin Bayramι?

Mainz, 16.08.2012   Kuşkusuz bayramlar en genel ifadeyle „sevinç“ günleridir. İnsanlar bayramlarda her zamankinden daha bir sevinçli ve daha bir neşeli olmaya gayret ederler, öyle de olmalιdιr. Zira bayramlar insan fιtratιnι en iyi bilen yaratιcιnιn kullarιna bir ikramιdιr.Bayram kelimesinin etimolojisine kιsaca bir gözattιğιmιzda ilgili kelimenin çok büyük bir ihtimalle dilimize Farsça dan girdiğini görmekteyiz. Sevinç günü anlamιna gelmekte olan „bez-ram“ kelimesi zaman içinde geçirdiği fonetik değişim üzerine „bayram“ olarak dilimize yerleşmiş bulunmaktadιr. Yakιn bir gelecekte idrak edeceğimiz Ramazan Bayramι da yüce Allahιn müslümanlara ikram ettiği bayram günlerinden bir tanesidir. Ramazan boyunca sadece ve sadece Allahιn rιza-i bârisine ulaşabilmek maksadιyla diğer zamanlarda kendisine helâl ve meşru olan hallerden uzak duran müslümanlar bunun karşιlιğιnda daha dünyada iken yüce Allah tarafιndan mükafatlandιrιlιp bayram etmek üzere ikrama mazhar kιlιnmιşlardιr. Bir ay boyunca Allahιn koyduğu hudutlara sadιk kalan müslümanlar bu boyun eğmenin karşιlιğιnda sadece öteki aleme ilişkin mükafatla bιrakιlmamιş bunun yanιsιra „bayram“ hediyesi ile taltif edilmişlerdir. Buraya kadar anlatageldiğimiz ve hemen herkesin mutabιk kalacağι bayram konusunda sormamιz gereken iki esaslι soruyu da gözardι etmemeliyiz. İdrak etmeye hazιrlandιğιmιz gerçekten Ramazan bayramι mιdιr? Ve bu bayram kimin bayramιdιr? Geleneksel öğreti içinde kalanlar için yerleşik bazι kavramlaştιrmalarι muhtevasι yanlιş bile olsa değiştirmek o kadar kolay olmuyor malesef! Ramazan ayιnda gösterdiğimiz „dikkat, rikkat ve boyun eğme“ karşιlιğιnda mabudumuz tarafιndan ikrama mazhar görülmemiz çok anlaşιlabilir bir durumdur. Nitekim bizim iman ettiğimiz Rabb, bizim havsalamιzιn alamιyacağι kadar yani sonsuz merhamet...

Devamını Oku

Ramazan Ol durur, Oruç Doyurur

Mainz, 06.08.2012   Ramazan ayι hiç kuşkusuz yüce mevlânιn kullarιna bağιşladιğι bir fιrsat iklimi, bir hasat sezonu, bakιm onarιm zamanι. Hemen herkesin aklιna ilk gelmekte olan şeyin “aç kalmak” suretiyle meseleyi diyetisyen şarlatanlιklarι ile zayιflama terapilerine döndürmenin ne beden ve ne de ibadet bakιmιndan savunulur bir tarafι yoktur. Zira ramazan sadece beden ile ilgili bir yιllιk bakιmdan ibâret değildir.Mutlaka beden ile ilgili bir bakιm da söz konusudur ama bu bakιm “iç bakιmla” kιyas dahi götürmez. Ramazan boyunca yaratan sadece bizim sabrιmιzι test etmez, aynι zamanda imanlarιmιzι yeniden gözden geçirmemizi ister. Dolayιsιyla ramazan ayι her bakιmdan bir “ruh” bakιmιnιn gerçekleştirileceği bir fιrsat iklimidir. Zira ramazanda akl-ι selim sahibi olan insanlar daha ziyade içeri doğru yolculuk yaparlar. Senenin 11 ayιnda zaten sürekli olarak dιşa doğru yolculuk yapmakta olan müslümanlarιn zamanιn ve modern çağιn dağdağasι arasιnda içerisini tamamen ihmâl ettiği ortadadιr. Geçim gaileleri, dünya telâşeleri, şeytan vesveseleri ve benzeri meşguliyetler 11 ay boyunca insanlarιn kalplerinde kirli bir tabaka oluşturacak noktaya ulaşabiliyor. Dünyevileşmenin yani dünya`ya meyletmenin insanι şeytanιn uydusu haline getireceğini Kuràn bize haber veriyor. Ancak Kuràn ayιnda bile Kurànι sadece “teberrüken” terennüm ettiğimiz için onun mesajιna bir türlü vakιf olamιyoruz. İşte tam da bu sebeple ramazan ayι insanι “ol” duran bir aydιr. Ramazan insanι ol durur, yani olgunlaştιrιr. Bu mübarek ay kendisinden isteyeni ve bu yönde bir gayret ortya koyanlarι adem iken “adam” eder. Ramazanιn ademi adam edebilmesinin tek şartι ademin adam...

Devamını Oku

Tut Bizi Ey Oruç!

Mainz, 24.07.2012   Geleneksel fιkιh kodifikasyonu içinde „bedeni ibadetler“ alt başlιğι altιnda yer bulan „oruç“ ibadetinin bedene tekabül etmekte olan tarafι bir yana esas ele alιnmasι gereken bizim mi orucu tutmamιz yoksa orucun mu bizi tutmasι gerektiğidir.Kendisini, kendi hür iradeleriyle bilsin ve tanιsιnlar diye insanι yaratan Allah elbette ki insanι başι-boş bιrakacak değildi. İnsana hem akιl-irade, yürek ve vicdan gibi ulvi hasletler ve hem de kendi cinsinden elçiler gönderen Allah insanι önce iman etmeye, iman edeni teslim olmaya, teslim olanι da terbiye olmaya davet etti. Zira insanιn hakiki anlamda „insan“ olabilmesi ancak „terbiye“ olmasιna bağlιydι. Diğer ibadetler de olduğu gibi oruç da da maksat sadece insanιn talim ile terbiye edilmesinden ibarettir. Burada sözünü ettiğimiz terbiye tamamen insanιn kendi kişiliği ile ilgilidir. İnsanι en mükemmel bir şekilde yarattιğιnι bize Kuràn da haber veren yüce Allah, onun aynι zamanda çok zayιf ve yetersiz, „zalim ve cahil” olabileceğine de işaret etmiştir. Bu bakιmdan insanιn sadece bedenen değil ruhen de terbiye edilmeye ihtiyacι vardιr. Zaten Ramazan ayιnda tutulan orucun beden için yιllιk bir „bakιm“ olduğu gibi ruh için de bu böyledir. Allah Teala Kur àn-ι Keriminde Ramazan orucunu geçerli bir mazereti bulunmayan kadιn-erkek bütün müminlere farz kιldιğιnι ifade ediyor. Üstelik tιpkι namaz, kurban ve hac gibi ibadetlerde olduğu gibi oruç da bu ümmet ile başlayan bir ibadet değildir. Allahιn iman edenlerden istediği ibadetlerin tamamι insanlarιn kendi menfaatleri icabιdιr. Adem den bu yana insanlιk...

Devamını Oku

Muhafazakâr Müslüman!

13.07.2012   En son söylemem gerekeni en başta söyleyecek olursam ben kendi hesabιma, „muhafazakâr“ bir müslüman değilim. Belki biraz sert gibi gözüken bu girizgâhtan sonra bu „çok kullanιmlι“ kelimeden kimin ne anladιğιna biraz bakalιm. „muhafaza“ mevcut olan bir şeyi olduğu gibi korumak anlamιna geliyor. Mevcudu olduğu gibi koruyan kişiye de „muhafazakâr“ deniliyor.Peki ama mevcudun ne olduğu konusunda tam bir net anlayιş var mιdιr? Hayιr! Bu anlamda belki de herkes kendi meşrebine, mezhebine, hizbine, partisine, geleneğine, göreneğine ve daha bilmem neyine göre bir şeyleri korumak adιna yahutta „afilli“ bir ifade olduğundan kendisini „muhafazakâr“ olarak tanιmlιyor veya öyle olduğunu düşünüyor. Elbette ki herkesin kendisini dilediği gibi tanιmlama ve tavsif etme hakkι saklι olmakla birlikte müslümanlιk iddiasιnda bulunanlarιn kendilerini „muhafazakâr“ olarak tavsif ederken çok dikkatli ve titiz davranmalarι gerektiği iman ettikleri „değerler sistemi“ nin vacibiyyatιndan dιr. Müslümanlιk iddiasι ifadesi kimsenin müslümanlιğιnι sorgulamak niyetine matuf bir ibare değildir. Aksine müslüman olmak „iddia“ sahibi olmayι gerektirir. Müslüman olmak ciddiyet gerektirir. O yüzden en önemli tesbih kelimelerinden „Elhamdülillâh“ kelimesini bile ekranlarda yüzbinlerin önünde „Elhamdürillâh“ diye ifade edenlere hep; ciddi misin? diye sorabilmeyi çok istemişimdir. Yaratιcιmιz ve yaşatιcιmιz olan yüce Allahι`n insanlιğa göndermiş bulunduğu son vahyin satιrlar kιsmιnι oluşturan „furkan“ olan kitaba atιfla ve oradan alιnacak ilham ile asrιn idrâkine İslâm ulaştιrιlacaksa ve kitabιna uydurmadan sadece ve sadece kitaba uyarak bir muhafazakârlιktan bahis sözkonusu olacaksa buna hiç bir samimi müslümanιn itirazι olamaz. Ancak bugün ülkemizde „mebzul“...

Devamını Oku

Haydi Savaşa!

Mainz, 30.06.2012   Bazι ekran generalleri ve „konformist beyazlarιn“ savaş konusunda bu kadar istekli ve hararetli olmalarιnι anlamlandιrmak doğru bakmasιnι bilenler için oldukça kolay. Ancak bu konulara girmeden önce „savaş“ konusunda kendi fikrimi belirtmek isterim.Tabi inandιğι değerlere güvenen bir müslüman olarak savaşa çok mecbur kalιnmadιğι sürece taraf olmayan bir görüşteyim. Nitekim Efendimiz (s.a.v) bu konuda; „Savaşι istemeyiniz, ancak mecbur olduğunuzda da ondan kaçmayιnιz“ buyurmak suretiyle bizlere yol göstermiştir. Zira savaşlar; bir tarafιn kazandιğιnι kabul etsek bile mutlaka kayιplar getirir. Savaşlar, acι, yιkιm, gözyaşι, dram; hulâsa felâket getirir. Savaşan taraflarιn iki tarafι da mutlaka mağdur olur. Belki bir tarafιn zayiatι daha az olur ve savaştan zaferle çιktιğι söylenir ama netice de halklar mutlaka kaybeden taraf olur. Sadece can kayιplarι ve mal kayιplarιndan bahsetmiyoruz elbette. Savaşlar geleceği de bir bakιma ateşe atmaktιr. Hele hele bu savaşιn her iki halkι da müslüman olan ve uzun bir kara sιnιrιnιn yanιsιra ciddi kan bağι akrabalιklarιnι da barιndιran iki ülke arasιnda vuku bulmasι tam bir felâket olur. Bu halklarιn arasιna atιlmιş bulunan fitne tohumlarιnιn açtιğι yaralar tam sağalmadan yeniden bu halklarι birbirine torunlarιnι bile düşman edecek tarzda bir büyük felâkete yol açmak mümkündür. Peki ne olsun CHP genel başkanιnιn dediği gibi ülkemiz “şamaroğlanι” haline mi gelsin? Nasιl olsa bunlar savaş istemiyor diye önüne gelen ülkemizin uçaklarιnι düşürsün, vatandaşιmιzι katletsin, askerimizin başιna çuval mι geçirsin? Elbette ki bu ülkenin insanιndan böyle onursuz bir tavιr sadιr olmaz....

Devamını Oku

En Çok Okunup En Az Anlaşιlan…

Mainz, 22.06.2012   Ya açar Nazm-ι Celilin, bakarιz yaprağιna;Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağιna.İnmemiştir hele Kuràn, bunu hakkιyla bilin,Ne mezarlιkta okunmak, ne de fal bakmak için!Kullandιğιmιz başlιkta elbette ki bir bilmece sorma niyetinde değiliz. Zira dünyamιzdaki müslüman nüfus ve bu nüfusun kitabι olan Kuràn-ι Kerime hassasiyetleri bilinmektedir. Dolayιsιyla yeryüzünde bu kitaptan daha çok okunan bir başka kitap olduğu düşünülemez. Dünyanιn en ünlü yazarlarιnιn “best seller” kitaplarιnιn bile milyonlarla ifade edildiği bir vasatta bu kitap ile yarιşιlamιyacağι çok açιktιr. Müslümanlarιn kutsal kitabιnιn en çok okunan kitap olduğu çok açιk. Ancak anlaşιlma konusuna gelince iş orada değişiyor. Bizim naçiz kanaatimize göre de Kuràn ençok okunan kitaptιr, fakat okunduğunun milyonda biri kadar ancak anlanan bir kitaptιr. Peki bu kadar çok okunan bir kitap neden bu kadar az anlaşιlιr. Zor yahut analşιlmaz bir kitap olduğu için mi? Elbette ki hayιr. Zira insanιn da vahyinde sahibi olan Allah bu kutsal mesajιn muhtelif yerlerinde onun ayan beyan ve apaçιk bir kitap olduğunu, onu anlaşιlsιn diye Arapça indirdiğini buyurmaktadιr. Peki Kuràn Allahιn analşιlabilir olduğunu beyan etmesine ve en çok okunan kitap olmasιna rağmen neden bu kadar az anlaşιlιr. Tabi Kuràn mesajιnιn en az anlaşιllan bir kitap olduğu tezine itiraz olmayacağι kanaatinden hareket etmekteyiz. Bu konuda vaki bir itirazι küçük bir ihtimal dahilinde bile olsa dikkate alarak bu itirazιn sahiplerine dünyamιzdaki müslümanlarιn genel ahvaline bir göz gezdirdikten sonra sakin bir şekilde Kuràn okumalarιnι tavsiye ederiz. Zira Kuràn...

Devamını Oku

Morg Bekçilerinden Medet Ummak…

Mainz, 12.06.2012   Hemen herkesin hoşlanmadιğι bazι kavramlar vardιr. Ben de şu „toplumsal mutabakat“ denerek ağιzlarda habire sakιz gibi çiynenmekte olan kavrama kafayι takmιş durumdayιm. Yok, kavramιn kendisiyle bir alιp veremediğim olduğundan değil aksine bu kavramιn içinin boşaltιlιp sinsi emellere „teşne“ hale getirilmesine bozuluyorum.Hani toplum olarak şu „inşâallah“ kavramιna yaptιğιmiz kötülük gibi. (Biz genellikle yapma ihtimalimizin az olduğu durumlarda karşι tarafι teskin etmek maksadιyla bu kavramι kullanιrιz. Halbuki Allah dilemezse yaprak bile kιmιldayamaz.) Siyasilerimizin de „toplumsal mutabakat“ kavramιnι bu yolla „iğdiş“ ettiklerini görüyoruz. Birisi çιkιp güya ön alιp ortaya bir şey atιyor ama arkasιndan hemen bir toplumsal mutabakat şartι koşuyor. Yani meseleyi sulandιrιyor. Bilindiği üzere bu ülkenin kendi bölgesinde daha büyük inisiyatifler alabilmesi ancak ve ancak kendi iç meselelerini halletmesine bağlιdιr. Kabul etmeliyiz ki daha adιnda bile tam bir mutabakat sağlanamamιş ama ülkenin en büyük meselesi olan ve fakat „özgürlük-güvenlik“ sarmalιnda ocaklara ateş düşürmeye devam eden „Kürt“ meselesi konusunda daha cesur adιmlarιn atιlmasι kaçιnιlmazdιr. Son olarak CHP`nin bu konuda inisiyatif almaya kalkιşmasι bir kere takdire şayan bir harekettir. Bu konularda muhtelif eleştiriler olsa bile CHP sonunda kendi lehine doğru istikameti yakalamιş görünüyor. İçinde oldukça „hart kemalist ulusalcι“ bir damarι barιndιrmakta olan bir partinin bu konuda íktidar ile birlikte bir çözüm arayιşι iradesini orataya koymuş olmasι bile tek başιna bir değer taşιyor. Tabi „çarkçι“ lakabιyla ünlenen genel başkanιn bir kaç gün sonra olayι şu menem kavrama boğdurmamasι şartιyla… Ak Partinin...

Devamını Oku

Kürtaj Tartιşmalarι…

Mainz, 01.06.2012   İster hükümetin herhangi bir konuda yasa hazιrlιğι aşamasιnda iken ilgili konuyu „tartιşιlmak“ üzere kamuoyu önüne getirmesi metodu, isterse sayιn başbakanιn „Uludere“ konusunu gündemden düşürmek üzere gündeme taşιdιğι „ustaca bir manevra“ olsun, her iki durumda da bu ülkenin gündemini başbakanιn tek başιna dilediği gibi belirleme gücü olduğunu kabul etmeli ve görmeliyiz.Bu ve benzeri konularιn her ne kadar mahremiyeti havi olsa da tartιşιlmasιnda fayda görenlerdenim. Nitekim bir kaç günden bu yana hem mevzuatιmιzdaki mevcut durum konusunda ve hem de meselenin biyolojik boyutunda epeyce bilgilenmiş olduk. Başbakan ülkenin gündemini elbette ki „rüya“ `ya yatarak belirlemiyor. Hemen her konuda kendisine danιşmanlιk hizmeti vermekte olan yetkin kadrolarιn önüne getirdiği meseleleri belli başlι öncelikler ittihaz ederek gündeme taşιyor. Başbakan yerine bir bakan yahut başka bir kurum tarafιndan bu tür meseleler gündeme taşιnmιş olsa daha „şιk“ olur ama bizim ülkemizde malesef bu anlayιş yaygιn değildir. Kanarya sevenler derneği gibi bir dernekte bile mutlaka başkan konuşursa işler yürür aksi takdirde yürümez. Bu tabi ki tipik bir üçüncü dünya ülkesi refleksidir ama ne yazιk ki realite bu dur. Kürtaj gibi hayati bir mesele bile başbakan dιşιnda birisi tarafιndan gündeme taşιnmιş olsa medya`da ancak bir kare haber olabilir, hepsi bu. Kürtajιn yanιsιra “sezeryan” konusunun da tartιşιlmakta olduğunu görmekteyiz. Özellikle sezeryan konusunda ülkemiz kadιnlarιnda neredeyse bir „akιl tutulmasι“ yaşanmakta olduğu verilen resmi rakamlardan rahatlιkla anlaşιlabiliyor. Bu konularda insanιmιzιn yeterli „bilgi ve bilinç“ seviyesinde olmadιğι ortada. Kürtaj konusunun...

Devamını Oku

Cemaat Yalanι ve Kokuşmuş Futbol

Mainz, 21.05.2012   Söz medeniyetimizin dağarcιğιmιza hediye ettiği güzel vecizelerden biri de „Et kokarsa tuzlanιr, peki ya tuz kokarsa!“ ifadesidir. Vicdanlι bir insan olarak bu ülkede 3 temmuz tarihinden bu yana yaşanmakta olan hadiseleri kabullenmek gerçekten zor.Eskiden benzer olaylar oluyordu, belki daha ileri olaylar oluyordu ve o zamanlar burasι Türkiye, „burada en rahat en olmaz denilen şeyler olur“ diye bir anlamda ironi yapιyorduk. Ancak son 10 yιl içinde ülkemizde meydana gelen baş döndürücü „değişim ve gelişim“ bir daha böyle banal ve hukuk dιşι olaylar olmaz diye bir hayli umutlanmιştιk. Fakat öyle olmadι. Hükumetin kararlι tutumundan cesaret alan yürekli savcιlar elindeki gücü hukuksuzluk yoluyla kullanma girişiminde bulunan ve bunu kendilerinde tabii hak olarak gören darbe severlerden tutun da saha yerine „masa ve kasa başιnda“ top oynamaya kalkιşanlara kadar hemen her kanunsuzluğu adalet önüne çιkarmaya karar verdi. Darbeseverlerin yargιlanmasι ülkede çok ciddi rahatsιzlιğa yol açtι. Bir anda ülkenin bütün „laikçileri“ ağlaşmaya başladιlar. Cadι avι yapιlιyor, iktidar askerlerden ve laik kesimden intikam almak için bu davalarι gündeme getiriyor. Bunu yaparken de hemen her kurumu ele geçirmiş(!) olan cemaatin kadrolarιnι istihdam ediyor. Savcιlar, hakimler ve polis tamamen „cemaatin“ kontrolünde(!) olduğu için iktidar bu davalarιn peşini bιrakmιyor. Özel yetkili savcιlιk ve mahkemeler kanalιyla ülkenin beyazlarιndan intikam alιnιyor. Son olarak cemaat ele geçirdiği kurumlar yetmezmiş gibi şimdi de futbola el atmιş. 25 milyon taraftarι bulunan(kuyruklu yalan, hiç bir bilimsel temeli yok. Kerâmeti kendinden menkul bazι...

Devamını Oku

Kadιnι Yüceltip Anneliği Aşağιlamak!

Mainz, 09.05.2012   Son bir kaç yüzyιldan bu yana batι sultasιnda hayatiyetini sürdürmeye çalιşmakta olan insanlιk süratli bir „değersizleştirme“ süreci yaşamaktadιr. Yeryüzünün en soylu varlιğι olan insan en asil değerlerinden biri olan „Annelik“ konusunda da habire „irtifa“ kaybetmektedir. Yaklaşmakta olan „Anneler Günü“ vesilesi ile bir dolu tevzirat dinlemek zorunda kalacağιmιzdan hiç kuşkunuz olmasιn. Her nasιlsa bizim taklit şampiyonu modern(!) lerimiz kadιn haklarι lafι geçer geçmez hemen İslâma salya-sümük saldιrmaya başlarlar.İslâmιn kadιnι aşağιladιğιnι iddia etmek en hafif tabirle kuru bir cehalettir, dahasι Allahιn cinsiyet ayrιmι yaptιğιnι ileri sürdüğü için Allaha iftiradιr. Ancak biz bugün kadιn konusu üzerinde durmayacağιz. İnsanoğluna yaratιcιsι tarafιndan ihsan edilmiş bulunan bir çok değer gibi „Annelik“ de batι kafasι tarafιndan tahrif ve „tahrip“ edilmiştir. Anneliği yok eden batι kafasι sanιrsιnιz ki hiç değilse yιlda bir anneler hatιrlansιn diye böyle özel bir gün tahsis etmiştir, o bile değil. Vahşi kapitalizmin tüketim tezgâhιna mal koymak için uydurduğu bir garabetten ibaret bir günden ibarettir. Annelerin günü mü olurmuş, hergün annelerin günüdür. Batι belki bugünü sιrf daha fazla tükettirmek için icat etti ama netice olarak anneler sadece o günde hatιrlanιr duruma geldi. Kadιnι yüceltmek dediysem yanlιş anlaşιlmasιn, batι anlayιşιnda kadιnι yüceltmek demek „ucuz işgücü“ olarak istihdam etmek anlamιna geliyor. Dιşardan bakιnca bizim ülkemizdeki modern(!) insanlarιn büyük bir kιsmι batιya hayranlιkla bakιyor. Baksanιza diyorlar istihdam konusunda kadιnlarιn sayιsι handiyse erkeklar kadar. Halbuki işin ucunda ucuz işgücü olduğunu göremiyorlar. Batιda da kadιnlar ucuz...

Devamını Oku

Fare Fare Doğurdu!!!

Mainz, 30.04.2012   Federasyon yönetiminin gözlerden uzak bir tatil yöresinde 3 gün içinde zar-zor aldιğιnι açιkladιğι ama bu ülkeyi tanιyan ahlâk ve vicdan sahibi hemen herkesin bildiği kararlarιnι açιkladι. Açιklanan bu kararlar sonrasιnda kendi nam hesabιma „pes yani, bu kadar da olmaz“ diyemedim. Zira bu kadarιnιn hatta daha fazlasιnιn olacağι zaten bilinmekteydi.Madem bütün bunlar biliniyordu o zaman neden memleketi 10 ay boyunca bu davalar ile oyaladιk durduk diye bir soru sorulabilir. Böyle bir soru ilk etapta „zait“ gibi gözükse de meraklιlarι için bir kez daha cevaplayalιm. Bu süre, taraftarlιk konusunda belli bir fanatizm debisine sahip de olsa insanιmιzιn „ahlâksιzlιğι“ kolay kolay kabul etmiyeceği kabulünden hareketle „hazιm kapasitesini“ yükseltmek için kullanιlmιştιr. Aslιnda rejim demokrasi ve siviller iş başιnda olduğu için bu iş bu kadar uzamιştιr. Nihayetinde şimdilerde usulen de olsa yargιlanmakta olan „netekim paşasι“ bir emirle bir takιmι bir rüst lige taşιyιvermişti. Siviller elbette ki bunu böyle yapamazlar, illaki yanιna bir takιm „sos“ lar katmalarι gerekir. Futbol federasyonu kendisini oraya getiren güç kendisinden ne istemişse bunu harfiyyen yerine getirmiş ve görevini tamamlamιştιr. Şike olaylarιnιn bu kadar savsaklanmasιnιn tek sebebi tabi ki o kerameti kendinden menkul bir garip cumhuriyet iddiasιyla ortalιğι kasιp kavurmakta olan malum takιmdιr. Ülkenin bütün beyazlarιnιn yanιsιra şimdi elinde güç bulunan zencilerin bile büyük bir kιsmιnιn hamiliğine soyunduğu bu takιm yüzünden ülke futbolu tehlikeye atιlmιştιr. Ama olsun yeter ki o takιma bir şey olmasιn da gerekirse futbol „hak...

Devamını Oku

Anmak, Anlamak ve Sevmek…

Mainz, 16.04.2012   Müjdecim, kurtarιcιm, efendim, Peygamberim, Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim. Büyük şair üstad Necip Fazιl efendimiz için işte böyle tasavvurda bulunmuştu. Diyanet kurumunun güzel bir sünnet olarak ihdas etmiş bulunduğu “kutlu doğum haftasι” münasebetiyle “Alemlere rahmet” olarak gönderilmiş bulunan efendimiz (s.a.v)ìn hayatι, ilkeleri, düsturlarι ve de en önemlisi insanlιk ufkuna sunmuş olduğu “kurtuluş reçetesi” hakkιnda çok güzel programlar icra edilmekte ve edilecek.Bu programlar genellikle hissiyata hitap eden tarzda yapιlmakta olsa bile bence oldukça yararlι olmaktadιr. Adιndan da anlaşιlacağι üzere sadece “anma” üzerine değil de “anlama” ile ilgili de bir çaba gösterilirse çok daha iyi olacak. Zira Peygamberi anmak önemlidir ancak anlamak çok daha önemlidir. Anlama probleminin çağιmιza ait olmadιğιnι “siyer” ve tarih okumuş olan hemen herkes bilir. Ancak “sevme” konusu da inanιn en az anlama konusu kadar problemlidir. Ülkemizde daha küçük yaşlardan itibaren Allah ve Peygamber sevgisi aileler tarafιndan verilmeye çalιşιlmaktadιr. Bu elbette ki takdire değer bir davranιştιr. Fakat bu sevme ve sevdirme konusu da yine problemlidir. Özellikle bizim ülkemizde Hz. Muhammed Mustafa`ya karşι muhteşem bir hürmet, sevgi ve muhabbet sözkonusudur. Zira atalarιmιz sadece ve sadece sιradan bir isim gibi anlaşιlmasιn diye çocuklarιna „Muhammed“ ismi yerine küçük Muhammed manasιna gelen „Mehmet“ ismi vermeyi yeğlemişlerdir. Fakat bütün bunlar sadece hissiyat ile sιnιrlι kalιnca „sevmek“ gibi cins bir duygu bile zarar görmüştür. Sevgili Efendim! Yokluğunda neleri özlemedik ki… Aşkι, sevgiyi, merhameti, şefkati, hürmeti, muhabbeti, meveddeti, sevmeyi, sevilmeyi, sevindirmeyi,...

Devamını Oku

Mücadele-Müzakere

Mainz, 04.04.2012   10 yιldan bu yana ülkenin idaresini elinde bulunduran Ak Parti ekonomiden eğitime, sağlιktan adalete pek çok alanda başarιlι çalιşmalara imza attι. Ancak „terör“ konusundaki politikalar için aynι şeyleri söylemek ne yazιk ki pek mümkün gözükmüyor.Ben şimdi bu konuda dönemsel olarak takip edilmiş bulunan politikalarι detaylandιrarak makalenin hacmini zorlamak istemiyorum. Fakat bu konuda yapιlmιş bulunan en temel yanlιş „terör“ ile „Kürt sorunu“ meselesinin aynileştirilmiş olmasιdιr. Daha açιk ifadeyle Kürt sorunu hakkιnda iyi niyetli ve ciddi adιmlar atιlιrsa PKK konusu halledilir zannedilmiştir ki bu tamamen yanlιş bir öngörüdür. Daha önceki hükümetler Kürt sorununu tamamen „yok“ sayιp olayι basit bir „asayiş“ meselesi olarak görmüşler ve sadece „imha“ etme politikalarι üzerinde yoğunlaşmιşlardι. Ak Parti de tersinden hareketle mücadele konusunu biraz ihmal edip tamamen müzakereye yönelmiştir. Kuşkusuz bu politikanιn oluşmasιnda Ak Parti kadrolarιnιn insanι önceleyen, merhamet ve şefkati esas alan yapιsι ile öldürmeye karşι olan tutumu ve bu konularda yazιp çizen bazι liberal kalem erbabιnιn görüşlerini fazlaca dikkate almasι başat rol oynamιştιr. Nitekim başbakan bu meseleyi her ele alιşιnda „Analar ağlamasιn“ ifadesini kendisine birincil prensip edinmişti. Meselenin basit bir asayiş sorunu olmadιğιnι görmek bu ülkenin onlarca senesine malolmuştu. Dolayιsιyla bu meselenin sadece bir Kürt sorunu olmadιğι da bir kaç senemize maloldu. Evet, mesele ne sadece Kürt sorunu ve ne de asayiş sorunudur. Belki en doğru cevap her iksidir demek lâzιm. Nitekim bugün geldiğimiz noktada yeni strateji yada plan olarak önümüze getirilmekte...

Devamını Oku

Yerli Kovboylar ve Eğitim

Mainz, 26.03.2012   Malum, kovboy Amerikan ingilizcesinde „sιğιr oğlanι“ hadi biraz nazikleştirerek söyliyelim „sιğιr çobanι“ anlamιna gelmektedir. Amerikan emperyalizminin buram buram ülkemizi istilâ ettiği yιllarda Amerikan yapιmι diziler ve filmlervasιtasιyla Avrupadan gelip yerli halklarι ateşli silahlarla temizleyen bu canileri şirin gösterebilmek adιna adlarιna masum bir isim olarak “sιğιr çobanι“ denilmişti. Bu kovboyculuk oyunu hiç değişmedi. Değişén sadece aktörler ve onlarιn makyajlarι oldu. Adιna „yeni dünya düzeni“ denen ve tamamen güce dayanan, adι ile aletlerinden başka hiç bir şeyi yeni olmayan bu gayr-i ahlâki düzensizlik dünyamιzι kan gölüne çevirmeye devam ediyor. Amerikalιlar artιk sadece aletleri değil stratejileri de değiştiriyorlar. Sözümona çoğu yerde kendi kovboylarι yerine zayiatι azaltmak amacιyla „yerli ve gönüllü kovboylar“ ihdas ediyorlar. Özellikle icat edilmiş bulunan 11 eylül ikiz kuleler olayιndan sonra yüreği yanιk İslâm coğrafyasιna kimisi gönüllü, kimisi de çιkar karşιlιğι olarak binlerce kovboy yerleştirdiler ve şimdilerde sadece onlardan raporlar alarak derebeyliklerini sürdürmeye çalιşιyorlar. Komünizmin çökmesiyle birlikte hedef tahtasιna oturtulmuş bulunan „İslâm“ öncelikli tehdit olarak ilân edildi. Amerikalιlar önce İslâmιn imajιnι zedeleyip onu „terör“ ile yan yana anarak bunu masum halklara karşι bir PR çalιşmasι olarak kullandιlar. Tabi bu coğrafya içerisinde böylesi bir vasata balιklama dalabilecek aydιn geçinen seküler, pozitivist kafalι onbinlerce yandaş bulmalarι işten bile değildi, nitekim öyle de oldu. İslâm dendiğinde bütün dengeleri alt-üst olan yeteri kadar mutlu azιnlιğιmιz olduğu için bu çalιşmalar gönüllü olarak ülkemizde de bir hayli mâkes buldu. Hemen herkesin bildiği bir...

Devamını Oku

Sivas'tan Aşan Zaman

Mainz, 19.03.2012   Geçtiğimiz günlerde 19 yιldan bu yana sürmekte olan „Sivas Davasι“ kararιnda mahkemenin zamanaşιmιna hükmetmesiyle birlikte 2 temmuz 1993 yιlιnda yaşanmιş olan bu „menfur“ hadise tekrar güçlü bir şekilde ülkemizin gündemine oturtulmuş oldu.Birileri meseleye „olay“ adιnι koyarken birileri ιsrarla „katliam“ olarak isimlendirmeye devam ediyor. Ve yine birileri bu hadiselerin bir „tertip“ olduğunu ileri sürerken diğerleri ise inatla bu işin „sünni“ müslümanlar tarafιndan hunharca işlenmiş bir katliam olduğunu ileri sürüyorlar. Dersimde yaşanan insanιn kanιnι donduran katliam konusunda arşivler titzlikle gizlendiği için ve zamanιn idarecilerinin bu ülkede halâ kanunla korunuyor olmasιndan dolayι çok fazla bir şey söylenemiyor. Bu konuda görüş ileri sürenler ise bir biçimde yanlιzlaştιrιlιyor. Peki ya Sivas hadiseleri neden bu kadar zaman sürünceme de kalmιş ve neden bu dava da zamanaşιmι kararι çιkmιş yahutta Sivasta gerçekte ne olmuştu? Sivas şehrimizde yaşanan olaylar televizyon kameralarιndan canlι olarak servis edildi, dolayιsιyla memlekette gelişen hadiseleri kιyιsιndan köşesinden takip eden birinin bile bu konuda fikir yürütmesi olağan karşιlanmalιdιr. Hangi sebeple olursa olsun 37 insanιn canιna kastedilmesi menfur bir cinayettir. Hele hele bu insanlarιn özellikle yakιlmιş olmasι hιk-mιk etmeden tam tabiriyle bir „katliamdιr“. İnsan hayatιnι bu kadar hafife almak ancak hesabι olan gözü dönmüş canilerin göze alabileceği bir denâettir. Olaylara gelişim sürecini hesaba katarak baktιğιmιzda Sivas oldukça iyi bir yer seçimi olarak göze çarpan bir kentimiz. Üstelik burada ilk defa Refah Partili bir belediye iş başιndadιr… Meydana gelen vahim olayda zalimce bir...

Devamını Oku

Kadιn ve Şiddet

Mainz, 11.03.2012   Bugünlerde en fazla gündemde olan bu netameli konu. Bakan Fatma Şahin’ìn üstün gayret ve çabalari ile temel olarak „kadιnι korumak“ amacιyla hazιrlanmιş olan bir yasa tasarιsι mecliste kabul edildi ve büyük bir ihtimalle yakιnda yasalaşmιş olacak.Yasanιn muhteviyatιna henüz sadece basιndan takip ettiğimiz kadarιyla bir vukufiyetimiz bulunduğundan üzerinde durmayacağιz. Ancak kadιna yönelik şiddetin görmezden gelinemiyecek kadar ciddi bir problem olduğu vakιadιr. Kadιna yönelik şiddetin son zamanlarda artmakta olduğu kanaati bana hiç de doğru gelmiyor. Kadιna yönelik şiddet kadim zamanlardan beri var olan bir gerçektir. Şimdilerde konunun üzerine gidilmekte olduğu için daha bir görünür olmaya başlamιştιr. Üstelik bu husus sadece bizim memleketimizde olan bir husus da değildir. Hani o bazιlarιmιzιn ağzιndan bal damlarcasιna anlatmakta olduklarι „medeni(!) batι“da da bu çok önemli bir konudur. Modernitenin en tipik özelliği zaten „atomize“ etmektir. Yani bütünü parçalamak. Önce toplumu parçaladι, ardιndan aileyi ve hemen ardιndan da insanι parçaladι, onun hayatιnι tumturaklι bir takιm evrelere ayιrarak atomize etti ve sonunda insanιn „insanlιğιnι“ elinden almayι başardι, tabii olarak kadιnlar da bundan payιnι almιş oldu. Kadιn erkek eşitliği terannileri ile altιn terazisiyle patates tartmaya kalkιşarak her birine zulmetmiş oldular. Batιnιn insan tasavvuru zaten acayip, değilmi ki onlar “ilk günah” teorisine itaat ettiler, bu zaten baştan insanι mahkum etmekti. Dolayιsιyla „insan“ konusunda oldukça sorunlu olan bir uygarlιktan özel anlamda „kadιn“ konusunda sağlιklι bir yaklaşιm beklenemezdi, nitekim olmadι da. Ancak bugün batιnιn bakιşιndan ziyade bizde durumun ne...

Devamını Oku

Kurtlar ile Kuzular…

Mainz, 02.03.2012   Tedirginiz hepimiz, yaşasιn çocuğumuz. Vadileri doldurduk, kurtlara yem olmadan eve dönmek derdimiz… Hani şu „daha dün annemizin kollarιnda yaşarken, sιnιflarι doldurduk, sevinçliyiz hepimiz, yaşasιn okulumuz“ meâlindeki okul şarkιsιna bir nazire ile girelim istedik. Zira ilkokul çağιndaki bu kuzucuklarι resmi ideoloji tam bir asker edasιyla talime tabi tutmakta her sabah çocuklara „andιmιz“ deneno garabeti söyleterek beyinleri iğdiş edilmekte ve tam bir disiplin altιna alιnarak öncelikle devlete ve onun asιl sahibine „mutlak itaat“in sağlanmasι için her türlü yönteme başvurulmaktadιr.Resmi ideoloji milletin gözünden bile sakιndιğι kuzucuklarιnι kurtlara ziyafet olarak sunmak istiyor. Millet çocuklarιnι „fikri hür, vicdanι hür“ olarak yetişsin, terbiye alιp insanlιk için faydalι birer şahsiyet olsunlar diye okullara gönderirken bu bağnaz ideoloji ille de çocuklarιmιzιn beynine „resmi hizmete mahsustur“ levhasι çakmak istiyor. Zira resmi ideoloji çocuklarιmιzι „eğitmek“ yerine „torna“ dan geçirmek istiyor. Müslüman „terbiye“ den yana iken onlar „tesviye“ den yana tavιr alιyorlar. Andιmιz gibi bir garip marşla başlayan gün „Ali topu at“, „Yat yat uyu“ mavallarι ile geçiştirildiği yetmezmiş gibi matemetik, fizik, kimya gibi kitaplarda bile zιrt-pιrt bazι devlet adamlarιnιn resimleri karşιlιyor çocuğu… Bugün bu ideolojinin okullarιmιzι ve dahi çocuklarιmιzι ne hale getirdiğini içimiz kanayarak izlemekteyiz. İlköğretim çağιndaki çocuklarιmιz arasιnda bile şiddet giderek tιrmanιyor. Minnacιk çocuklar bile çete kurup, „racon“ kesiyor, okul tuvaletlerinden „cenin“ fιşkιrιyor ve uyuşturucu kullanιm yaşι 12`lerde seyrediyor. Öğretmenlerin büyük bir bölümü çocularιn hιşmιndan çekiniyor. Öncelikle şu küçük istatistik rakamιna bir bakalιm: 1997 yιlιnda...

Devamını Oku

The Cemaat!!!

Mainz, 23.02.2012   Belki bir ihmâl belki de kuru bir inat uğruna bir savcιnιn kanunun verdiği yetkiyi ileri sürerek Mit müsteşarιnι „şüpheli“ sιfatιyla amirlerine bile danιşmadan ifadeye çağιrιp bir de bunun basιna sιzdιrιlmasιyla birlikte zaten tetikte olan muhalif ekip hep bir ağιzdan „mal bulmuş mağribi“ gibi sevinç naralarι atmaya başladιlar.İşte şimdi Ak Partinin sonunu getirmişlerdi. Kapatma davasι açtιlar, bir dünya darbe planlarι yaptιlar, terörü azdιrmak için ellerinden geleni ardιna koymadιlar hatta cenazeleri bile istismar ettiler ama olmadι işte… Ne yaptιlarsa geri tepmiş, millet habire Ak Partinin arkasιnda durmaya devam etmişti. Son numara, iktidar ile „Gülen cemaati“ (ne demekse bu) arasιnda iktidar savaşι olduğuna dair bir algι yaratma sevdasι üzerine kurgulanmιştι. Ancak göreceksiniz bu da tutmayacak. Birileri bile-isteye Fethullah Gülen adιnda bir emekli hoca efendinin iktidardan çok daha güçlü olduğuna dair bir korku salιp sonrada aralarιnda „kavga“ olduğu fitnesini yayιyor. Gülen hareketinin 7-10 milyon bağlιsιnιn olduğunu savunuyorlar ve bununla güya iktidarι hizaya getirme gayretkeşliğine soyunuyorlar. Bir kere bu rakam meselesinden ben kişisel olarak oldum olasι hazzetmem. Bazιlarι çιkιyor 20 milyon Kürt var diyor, bazιlarι çιkιp 25 milyon Alevi var diyor, tam da „ağzι olan konuşuyor“ durumu yani… Kimileri bu hareketin yada onlarιn tabiri ile cemaatin „şeriatçι” olduğunu, kimileri de „ιlιmlι İslamcι“ ve diyalogdan yana olduğunu savunuyor. Yani at izi it izine karιşmιş durumda. Bir kere hemen ifade edelim ki Hoca efendinin uzun yιllar emek verdiği bu hareket tamamen „sosyal“ bir...

Devamını Oku

Vesayet Bitti mi?

Mainz, 02-02.2012   Yediden yetmişe hemen herkesin demokrasinin faziletlerinden dem vurduğu bu ülkede „bize özgü özel koşullar“ sendromundan bir türlü kurtulamadιk. Önce ülkenin ekonomisi konusunda çok ciddi adιmlar atιp kιrιlganlιğa son veren Ak Parti iktidarι sonraki dönemde ülkenin vizyonu noktasιnda önemli politikalar ortaya koydu. Bizzat Başbakan tarafιndan „ustalιk“ dönemi diye adlandιrιlan bu dönemde ise ileri demokrasi standartlarιna ulaşmak adιna çalιşmalar başlatιldι. Önce bu konulardaki bazι adιmlarι hatιrlayalιm:– 28 şubat darbecilerinin dayatmasι olan ve askeri komutanι valinin bile üzerine konumlandιran ayιplι protokol kaldιrιldι. Yine bu darbe döneminde polisin elinden alιnan ağιr silah ve teknik labaratuvar donanιmlarι iade edildi. – Kürtçe konusunda „trt şeş“ dιşιnda bir çok adιm atιldι. – Meslek liselerini bağnaz bir ideolojiye kurban eden zihniyet sonlandιrιp katsayι garabetine son verildi. – 15 yaşιndan önce ebeveyni istese bile kimse çocuğuna Kuràn öğretemez saçmalιğιna son verildi. – Milli Güvenlik Kurulu siyaset belgesinden „irtica“ adlι meşhur ve çok kullanιşlι kavram çιkartιldι. – Milli Güvenlik Kurulundaki ayιplι oturma düzeni değiştirildi ve genel sekreterlik sivilleştirildi. – Olağanüstü hal uygulamalarι kaldιrιldι. – Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldιrιldι. – Okullarda askerler tarfιndan verilmekte olan Milli Güvenlik dersleri kaldιrιldι. – Askerlerin hemen herkese brifing vermesinin önüne geçildi. – TBMM`nin koruma görevi polise devredildi. – Askerlik yapmak üzere giden vatan evlatlarιnιn komutan ve onlarιn eşlerine hizmetçi olmasιnιn kιsmen önüne geçildi. – Sayιştayca  ilk defa olarak askeri harcamalarι denetlemesinin önü açιldι. Yukarιda maddeler halinde özetlemeye çalιştιğιmιz demokrasi açιsιndan ayιplι...

Devamını Oku

Dinsiz Nesil Yetiştirelim!

Mainz, 05.02.2012   Başbakan parti genel merkezinde genel başkan sιfatιyla „dindar nesiller yetiştirelim“ anlamιna gelebilecek bazι söylemlerde bulununca kιzιlca kιyamet koptu.Vay efendim bak gördünüzmü kendi ajandalarιndakini çocuklarιmιza dayatacaklar, devletin gücünü kullanarak çocuklarιmιzιn dindar olmasιnι sağlayacaklar ve hatta yakιnda şeriat ilan edecekler. Böylelerine insan utanmasa „çüş“ diyesi geliyor. Başbakan ne demiş ki bunca çevre salya-sümük saldιrιya geçmiş bulunuyor. Başbakan genç dimağlarιn dinine, diyanetine, milli ve evrensel değerlere sahip vicdanlι ve kişilik sahibi olarak yetişmelerinin sağlanmasι gerektiğine işaret ediyor. Ne var bunda. Bu ülke insanιnιn en az %95 lik bölümünün sahip çιkacağι böylesine mâkul bir açιklama nasιl bu kadar saptιrιlarak saldιrι konusu yapιlabiliyor, anlamak gerçekten zor. Ne yani başbakan „dinsiz nesiller“ yetiştirmemiz lazιm mι demeliydi. Ne yani genç kuşaklarιn dinsiz yetişmesini işaret edenlerin selefleri bunu 80 yιl boyunca uyguladιlar da ne oldu. Batι kompleksinin felç ettiği Osmanlι saray bürokrasisinin artιklarι dindar insanlar sayesinde cephe savaşι kazanιlιr kazanιlmaz devleti İslâmιn batιrdιğιnι ve Hristiyanlιğιn resmi din olarak kabul edilmesi gerektiğini ve hatta bu hususta meclise kanun teklifi bile sevkedildiğini bilmiyor muyuz? Fransιz jakoben laikçiliğini „âmentü“ haline getiren bu pozitivist kafalar toplumu dinsizleştirmek için bunca çaba harcayιnca mektep binasι kadar hapishane inşa etmek zorunda kalιnmadι mι? Batι da devletler çocuklarιn dindar yetişmesi için ellerinden geleni ardιna koymuyorlar. Meselâ Almanya`da belediyelerin sahip olduğundan çok daha fazla ana okulu (kindergarten) Kiliseler Birliğinin elindedir. Gerçi belediyelere ait olan yuvalarda da dini değerler üzerinde hassasiyetle durulur ama diğerlerinde...

Devamını Oku

Kim Bu Endişeli Modernler…

Mainz; 10.02.2011   Eskiden müslüman muarızlarının tek kelimesi „İrtica“ idi. Zaman deĝiştikçe çok şükür kavramlar da deĝişti. Hemen her konuda „Devrim“ çapında hizmetlere imza atan Ak Parti iktidarı son olarak bu efsunlu kelimeyi Milli Güvenlik Siyaset Belgesinden ihraç edince yerine başkaları ikame edildi.Bir zamanlar Cumhuriyet mitingleri düzenleyerek arz-ı endam eden bu kesim esas niyetleri açıĝa çıkınca bu defa „Endişeli“ olduklarını dillendirmeye başladılar. Endişelerine gerekçe olarak ileri sürdükleri en önemli şey ise bütün ileri demokrasilerde zaten var olan içki satışı ile ilgili düzenlemeler. Avrupa`nın hemen her yerinde öyle her önüne gelen istediĝi yerden içki ve hatta belli bir yaşın altındaki gençler sigara bile satın alamazlar. Satıcılar kuşkulanmaları durumunda kimlik istemek zorundadırlar. Bu kurallara uymayan hem vatandaşlar ve hem de işletmeler için aĝır cezalar da öngörülmüştür. Türkiye çok geç kaldıĝı bir düzenleme yüzünden şimdi çalkalanıyor. Neymiş efendim istedikleri zaman bu beyler içemiyeceklermiş, bundan böyle sırada başka İslami uygulamalar (sanki bu islami imiş gibi) varmış, mış, mış da mış… En çok zoruma giden adına „sanatçı“ denen bazı haddini bilmezlerin Anadolu da bir çok yerde içki satılmadıĝı yalanını insanların gözünün içine baka baka söylemeleri. Bu tipleri yalan makinesine soksak herhalde makineler çatlardı. Halkımızı aşaĝılamaktan çekinmeyen bu ne idüĝü belirsiz tipler laik yaşamın bu hükumet zamanında tehlikeye düştüĝünü ileri sürüyorlar. Laik yaşam ne demekse? Aslında laik yaşam diye bir şey yoktur. Bunun esas adı secüler yaşamdır. Yani sadece dünya için yaşamak, yetmez ahireti inkar...

Devamını Oku

Ben Ermeni Değilim!!!

Mainz, 21.01.2012   Eski mahallesine demediğini bιrakmayan yeni mahalleli bir gazetecinin aldιğι ιrkçι mesajlara karşιlιk biraz da öfkeyle karιşιk „evet ben Ermeniyim zoruna mι gitti“ çιkιşι ile ilgisi yok benim yazιmιn başlιğιnιn.Benim takip edebildiğim kadarιyla bu topraklarda yetişmiş aydιn namusu taşιyan ender insanlardan biri olan Hιrant Dinkìn bir suikast sonucunda öldürülmesi ile başlayan „hepimiz Ermeniyiz“ sloganι ve bu slogan etrafιnda hâlelenen hadiseler neredeyse bu suikast kadar ciddiye alιnmaya değerdir. Üstelik bu konu sadece siyasi olarak değil sosyolojik bir analize de ihtiyaç göstermektedir. Bu sloganιn basit bir „empati“ çağrιştιrmasι yaptιğι söylense bile vahimdir. Zira bir insanιn hukukunu savunmak için Ermeni olmamιza gerek yoktur. Meselâ bendeniz Ermeni olmadιğιm halde ve ben de Ermeniyim demeden Hrant Dinkìn örgütlü bir cinayete (mahkeme örgüt yok dese de) kurban gittiğini ve bunun bir insanlιk suçu olduğunu haykιrmaktayιm. Zira benim iman ettiğim inanç sisteminin esaslarιna göre hayat bir hak değil bir vecibedir. Bir insan hayatιna kasteden bütün insanlιğa kastetmiş olur. Bu ilâhi düsturlarι çoğaltmak mümkün ama konumuz bu değil. Bir kere ιrkçιlιğιn yüzkarasι bir ideoloji olduğunu peşinen belitmek isterim. Zira ιrkçιlιk ilkelliktir. Kendi soyunu bιrak ana-babasιnι bile tayin edemeyen aciz bir insanιn kendisinin hiç bir dahli olmadιğι bir konuyu övgü meselesi yapmasι hamakat değilse ahmaklιktιr. Bu ilkel sapkιnlιk aynι zamanda çok da tehlikelidir. Zira her bir ιrkçι yaklaşιm karşιtιnι yaratιr. Ancak pek tabiidir ki bu cinayet bir ιrkçι cinayetinden çok fazla şey anlatιr. Baştan kabul etmeliyiz...

Devamını Oku

Fanatizm

Mainz, 21.01.2012   Bütün „izm“ ler gibi insanιn sahici tarafιnι ιskalatan fanatizm, „aşιrιlιk“, “dιşlayιcιlιk“ ve „bağnazlιk“ anlamlarιna gelir. Herhangi bir görüş, ideoloji, takιm yahut kurumu hiç bir sorgulamaya tabi tutmadan körü-körüne tutmak, desteklemek, bağlanmak ve bu konuda yapιlacak bütün uyarιlara kulak tιkamak ve hatta çoğu zaman şiddete başvurmak şeklinde özetlenebilir fanatizm.Fanatizm gönülden bağlanmak ve bağlandιğιna kayιtsιz şartsιz teslimiyettir. Meselâ fanatik bir insdan da akιl tamamen devre dιşιdιr. Fanatik muhakeme etmez, güdülerinin dürtüleriyle hareket eder. Yani lokomotif değil tam bir vagon halini alιr. Kendisi için neyin zararlι neyin faydalι olacağιnι bile kestiremez. Tam bizim hiç de yabancι olmadιğιmιz bir miktar Hint boyasι bulaşmιş tasavvuf geleneğimizdeki „En iyi Mürid, Gassâlin önündeki meyyit gibidir“ sapkιn anlayιşι gibi. Fanatizm aynι zamanda ötekileştiren ve dιşlayan bir durumdur. Ötekileştirmekte esasen kibirden beslenen bir hastalιktιr. Ötekileştirenler sadece kendini beğenen, tek doğrunun kendisi olduğunu iddia eden „egoist“ bir yaklaşιmιn ürünüdür. Esasen fanatizm toplumsal bir hastalιk ve bu hastalιğι hemen her alanda görmek mümkün ama spor alanιndaki fanatizm hemen herkesin gündeminde olduğu için biz de onun üzerinde durmaya gayret edeceğiz. Baştan belirtelim biz de spor denilince mâlesef sadece futbol anlaşιldιğι için oradan başlamak zorunda kalιyoruz. Ülkemizde futbola karşι büyük bir ilginin olduğu açιk. Böylesine canlι-dinamik ve genç bir nüfusa sahip bir ülke için bu pek yadιrganacak bir durum değildir. Yadιrganmasι gereken eğitim yerine „öğütüm“ sisteminden geçirilen bu gençlerin „taraftar“ yerine „fanatik“ olmalarιdιr. Dahasι bu konuda şiddete başvurmalarιdιr. Bu...

Devamını Oku

Liberal Mutsuzluğu!!!

Mainz, 18.01.2012   Son yιllarda ülkemizde deyim yerinde ise moda haline gelmiş bulunan „liberalizm“sanki çok matah bir şey miş gibi sunulur oldu. Bazι marksist eskilerinden rantiyecinin dik alâsιna kadar bir çok adam başιmιzda „aydιn“ titri ile ahkâm kesmeye başladι.Bireyselliği (individualizm) ve akιlcιlιğι (rasyonalizm) önceleyen bir özgürlükçü politik akιm olan liberalizm esasen hatιrι sayιlιr bir geçmişe sahip değildir. Yani modernite sonrasι „izm“ lerden devşirilen tecrübeler sonucunda ulaşιlmιş yeni bir izm`den ibarettir. Burada ayrιntιlι bir liberalizm savunmasιna kalkιşmayacağιmιz gibi bir liberalizm eleştirisi de yapmayacağιz. Ancak şu kadarιnι konuya girmeden önce ifade etme zarureti bulunmaktadιr ki; kendilerini „dindar“ olarak nitelendiren bazι kalem ehli insanlar aynι zamanda „liberal“ olduklarιnι söylemektedirler ki böyle bir tanιmlama kabul edilemez. Böylesi bir tanιmlama eğer kompleksten kaynaklanmιyorsa mutlaka cehaletten kaynaklanιyor demektir. Zira müslüman olmak ayrιca ilave bir şey olmayι yasaklar, en azιndan buna ihtiyaç duymaz. Unutmayalιm ki „positivizm“ de liberalizmin olmazsa olmazlarιndandιr. Hemen her gün televizyon kanallarιndan yahut gazete köşelerinden takip etmekte olduğumuz onlarca liberal namlι yazar bulunuyor. Bu zevatιn ülkemizin temel meselelerine yaklaşιmlarιna değer veriyor ve onlarι dinlemeye veya okumaya gayret ediyoruz. Özgürlük ve demokrasi konusunda oldukça hassas olan bu zevat bilerek yada bilmeyerek hemen her zaman bir „çifte- standart“ içinde olmayι göze alabiliyor. Ağιzlarιnι ne zaman açsalar, Kürtlere özgürlük, Alevilere özgürlük, Eşcinsellere özgürlük, Hristiyanlara özgürlük, Marunilere, Yezidilere, Baasçιlara ve daha kimlere kimlere… Ne bileyim toplumda adι sanι, esamesi okunmayan herkese özgürlük ama mesele müslüman çoğunluğun özgürlüğüne...

Devamını Oku

Madde58 ve Psikolojik Savaş

Mainz, 10.01.2012   Aradan 100 yιl geçti ama biz bu İT`ci paşalarιn pisliklerini halâ temizleyemedik. Siyasi alanda bir hayli mesafe aldιk, aldιk almasιna da o kadar çok pislik bιraktιlar ki bir yeri temizlesen başka bir alandan pis kokular yükseliyor.Futbol bu alanlardan toplumumuzda en fazla ilgiye mazhar olanlardan biri. Futbolun kirlendiği konusunda hiç bir tartιşma yok. Üstelik bu kirlilik sadece şike yahut teşvik pirimi gibi konularla sιnιrlι da değil. Zira futbol mafyanιn kamuflaj alanι haline gelmiş durumda. Futbol oyununda yüzlerce kulüp var ama bir kulüp bazen yedeğinde iki kulüple ama çoğu zamanda tek başιna istediği gibi sonuçlarι tayin etme gücünü kendinde vehmediyor. Vehmediyor dediğime bakmayιn aslιnda çoğu kere bunu başarιyla da halletmiş gözüküyor. Genel kurul delegelerine 3 yιl içinde mutlak şampiyonluk sözü veren bir başkan ligin ilk yarιsιnda 9 puan geriye düşünce hakem odalarι basarak bu işin kotarιlamayacağιnι anlayιnca saha dιşιna yönelerek adeta bir korku imparatorluğu kurmak ve herkesi sindirmek için psikolojik bir savaş harekatι başlatιyor. Bu harekât öylesine fütursuzca sürdürüldü ki ne fair-play ne ahlâk hiç bir değer gözetilmedi. Psikolojik bir harekâtιn temel stratejisi tabi ki evvela medya`da üstün olmaktan geçiyordu. Sözkonusu kulüp medya üzerinde zaten etkiliydi. Ancak buna gönüllü kalemşörlerin yanιsιra kalemini satanlar ve korkudan güzelleme saçanlar eklendi ve sιra sahibinin sesini seslendirecek ve kamuoyu oluşturacak aşamaya getirildi. Nitekim biri çιkιp soyadιndan daha kocaman laflar edip ”Trabzonsporùn penaltιlarι incelenmeli” incisini yumurtlayιnca düğmeye basιldι. Medya habire o meşùm cumhuriyetin...

Devamını Oku

Yol Yürümek İçindir…

Mainz, 06.12.2011   Yolda yürümek yerine sürünmeyi tercih edenler de var ama o bahsi diğer. Bugün yolda yürümek niyetinde olanlar yahutta yürüme iddiasιnda olanlar ile kιsa bir hasbuhâl etmek istiyoruz.Hiç kuşkusuz „yol“`dan bahsedilen bir yerde „yolcu“ olmasι zarurettir. Yolcunun vazifesi ise yürümektir. Peki yolcular neden yürürler? Neden olacak tabii dir ki „menzile“ varmak için. Kuşkusuz herkes yolcu ve herkesin de bir menzili var… Madem ki inkâr da etse ikrar da etse herkes yolcudur, yani yolcu olup olmamak bizim elimizde değildir, o halde nereye ve nasιl bir yolculuk yapmamιz gerektiğini tayin edebiliriz. Edebiliriz de ne demek, etmek zorundayιz „Menzil-i maksuda“ varmak isteyenler için yolda yürümenin olmazsa olmaz kurallarι vardιr. Zira „en iyi yol dikensiz olandιr“ diyenler samimi yolcularι da yoldan çιkarabilirler. Basit bir yol bile bir çok zorluk ve tehlikelerle dolu olsun da „ebedi-saadete“ yolculuk beleş olsun. Bu hiç kabul edilebilir mi? Madem ki yola çιkιyoruz o zaman yol hazιrlιklarιna başlamalιyιz: 1- Yolculuğun maksadιnι belirlemek2- Varana kadar yürümek için azim ve kararlιlιk kuşanmak.3- Yolculukta gerekli olan malzemeyi tedarik etmek.4- Yol emniyeti için gerekli tedbirleri alιp Alaha tevekkül etmek. Yukarιda sιraladιğιmιz maddeleri sadeleştirip kιsaltacak olursak; Niyet, hazιrlιk, eylem ve tevekkül olarak zikredebiliriz. Bilindiği üzere bütün eylemlerin başι niyettir. Zira insan başι-boş bιrakιlmιş hercâi bir varlιk değildir. Samimiyetle bir niyet ihdâsιndan sonra varana kadar yürümek için azim ve kararlιlιk sahibi olmak çok önemlidir. Zira yürümekle varιlmaz ama varabilenler de sadece yürüyenlerdir. Yürümek...

Devamını Oku

Uydurulan Din, İndirilen Din…

Mainz, 16.12.2011   Yeryüzünün en kadim hakikatlerinden birisi olan „hikmet“, varlιğι var edenin var ettiği yerden okumaktιr. Yaratan bir şeyi nerede murâd ettiyse onu orda bιrakmaktιr. Onu yerinden etmeye teşebbüs etmek ise zulümdür. Kâinatι insan, insanι da kendisi için var etmiştir yüce Allah…Allah, bütün kâinatι insanιn emrine amâde kιlmιş ve ondan sadece ve sadece kendisine „kul“ olmasιnι istemiştir. Hiç bir şeye ihtiyacι olmayan Allah insandan sadece kendisine kul olmasιnι isterken bunu da insan için istemiştir. Zira yarattιğι bu türü „akιl ve irâde“ ile donatan Allah onun mayasιna „kul“ olmayι kodlamιştιr. Dolayιsιyla Allaha kul olmayι kibrine yediremiyenler ya eşya`ya, ya atalarιna, ya hemcinslerine yahutta nefislerine kul olcaklardιr. Bugün memleketimizde „müslümanlιk“ miras yoluyla tevârüs ettiği için envâi çesit inanç türleri geliştirmiş insanlara rastlamak mümkün. Dinin kaynağιndan uzak kalmιş bulunan insanlarιmιzιn “din“ konusundaki hassasiyetleri ise takdire şayândιr. Ne var ki bu tam anlamιyla „kitapsιz“ bir dindarlιk. Yani dini kaynağιndan öğrenme gibi bir azim ve kararlιlιk yok. Bu konudaki derin cehâlet ne yazιk ki sadece halkιmιzda değil, hoca diye insanlarιn önünde duranlar da en az onlar kadar câhil. Üstelik onlar cahil olduklarιnι kabul de etmiyorlar. Tabi böylesine münbit bir arazi olunca mâneviyat dünyasιndaki boş arazileri ucuza kapatιp, parsel parsel satmaya kalkιşan „din mafyalarι“ ortaya çιkιyor. Böylesi mafya babalarι ruhsat gâilesi taşιmayan „gecekondu“ derdine düşmüş müşteri bulmak ta hiç de zorlanmιyorlar. Dinin- imanιn da ruhsatι mι olur demeyin sakιn. Evet kitaba uyan din „ruhsatlι”,...

Devamını Oku

Batι Neden Batacak!!!

Mainz, 12.12.2011   Bugünlerde refahdan başι dönen Avrupa ülkelerinde „kriz“ den geçilmiyor. Önce birliğin şιmarιk çocuğu Yunanistan iflas ettiğini duyurdu, ardιndan İtalya`da hükümet devrildi. Sιrada Portekiz ve İspanyanιn olduğu söyleniyor. Euro havzasιnda yeniden bir toparlanma için „Merkozy“ A.Ş tarafιndan toplantι üstüne toplantι yapιlιyor. Avrupa`da baş gösteren bu „ekonomik“ krizin „siyasal krize“ yol açabileceği de konuşuluyor.Tamam, bunlarιn hepsi vakιa. Fakat bence sadece Avrupa`da değil bütün batι da çok daha önemli bir “kriz” yaşanιyor. Bunun adιnι doğru koymak gerekir. Esasen bu ne ekonomik ne de siyasal bir krizdir, dahasι daha derin bir krizdir. Bu kriz bir uygarlιk, bir insan hatta bir „insanlιk“ krizidir. Bu sorunlar bugün değilse yarιn zaten ortaya çιkacaktι. Zira tabii-fιtri yasalarιn gereği bu böyledir. Allahιn varlιk için koyduğu yasalara müdahâle etmenin mutlaka bir karşιlιğι vardιr. Zira Allah imhâl (süre vermek) eder ama asla ihmâl etmez. Batι Allahιn varlιğa koyduğu yasalarla oynamaya kalkιştιğι için bugün „insan“ krizi ile karşι karşιya kalmιştιr. Şimdi batι uygarlιğιnιn, başkalarιnιn felâketi üzerinden yükseltmiş olduklarι kendi saâdetlerinin neden kιsa sayιlabilecek bir zaman diliminde tükenmekte olduğu üzerinde durmaya çalιşalιm: Batι, insana yanlιş ya da yamuk bir tasavvur ile baktι. 1- Meselâ insanι kafadan günahkâr ilân etti. Madem ki Adem günah işlemiştir, o halde bütün insanlar günahkârdιr diyerek insanι aşağιladι. Oysa insan günahkâr doğmazdι ve kimse de kimsenin günahιnι yüklenmezdi. Ancak Tanrιnιn yetkilerini elinde toplayan kilisenin bu „ilkgünah“ konusunu kazanç kapιsι haline getirdiği biliniyordu. Bu yolla insan...

Devamını Oku

Sorun Ne? Zorun Ne?

Mainz, 07.12.2011   Ben beni bildim bileli ülkemde ağιzlara pelesenk olmuş sade suya tirit bir laf var: “Zor zamanlardan geçiyoruz“ bu öylesine efsunlu bir ifade dir ki ha ki onu kullanmadan kimse söze başlamaz. Zaten bu memlekette aydιn diye afra-tafra satan bir takιm zevâtιn ezberleri insanιmιzι iyice yormuştu. Neyseki millet sonunda içinden çιkardιğι „yiğit“ bir adam sâyesinde bütün bu ezberleri tek tek bozmaya başladι.Artιk zor bir dönemden geçmiyoruz kardeşim adam kandιrmayιn, bu toplum da en az sizin kadar hem ülkenin ve hem de dünyanιn gündemini yakιndan takip ediyor. Dahasι onda yani milletimizde sende olmayan yada üstünü kalιn bir örtüyle kapattιğιn derin bir „sağduyu“ ve olgun bir „feraset“ var. Ben tabii olarak ekonomide meydana gelen gelişmeleri, sağlιk alanιnda yapιlan devrim niteliğindeki yenilikleri, vakιf eserleri ile ilgili çalιşmalarι, sosyal devlet icabι yapιlan yardιmlarι, bölünmüş yollarι, hukuk alanιndaki yenilikleri ve dιş politikadaki atιlιmlarι kastetmiyorum. Bana göre bunlar zaten iş başιnda olan bir iktidârιn yapmasι gerekenlerdir. Yapmasι gerekeni yaptιğι için teşekkürü hak etmek de bizim „şark“ anlayιşιnda ancak olabilir. Belki itiraz kabilinden denebilir ki biz geçmişte doğru-dürüst hizmet alamadιğιmιz için minnettarlιk içindeyiz. Geçmişte hizmet alιnmadιysa bu o zamanιn idarecilerinin kusurudur. Bugün işbaşιnda bulunan iktidârι ben de beğenmekte ve desteklemekteyim ancak yapmasι gerekenleri yaptιğι için değil. Bence bu iktidar yapιlmasι çok zor olan bambaşka bir şey yaptι. Evet bu ülkenin başbakanι bu millete ne kadar büyük bir millet olduğunu hatιrlattι. Milletin üzerine çöken umutsuzluk...

Devamını Oku

Küresel Güç, Ortadoğu ve İran

Mainz, 02.12.2011   Ortadoğu kavaramιnιn geçtiğimiz yüzyιlda batιlιlar tarafιdan icat edilmiş bir kavram olduğunu daha önceki bir yazιmιzda ifade etmiştik. Yüzyιl önce İngilizler tarafιndan her kabileye bir „devletçik“ vererek despotik yönetimlerle halkι basarak oluşturulan bu coğrafya ikinci cihan harbinden itibaren başkaca emperyalist güçlerin hedefi haline geldi. Yani sadece sömüren değişmişti. Belki bir nebzecik de sömürünün tarzι değişmişti, hepsi bu.Son zamanlarda ilgili coğrafyada meydana gelen hadiseleri hemen herkes kendi cephesinden yorumlamaya çalιşarak anlamaya çalιşmakta. Bu konuda yapιlan bir çok değerlendirmenin arasιnda kuşkusuz en revaşta olanι „Arap baharι“ nitelemesidir. Değişen dünya koşullarι, iletişim çağιnιn getirdiği kolaylιklardan da hareketle bölgede yaşanmakta olan hadiseleri şöyle okumak mümkündür: 1-Yarιm asιrdιr baskιlanan halklar ama özellikle de genç nesiller sosyal medyanιn da etkisiyle daha müreffeh ve daha özgür bir hayat sürmek için harekete geçmişlerdir. 2-Diktatör Arap yönetimleri ülkelerindeki zenginlikleri küçük bir azιnlιğa sunup halklarιnιn büyük bir kιsmιnι bile-isteye fakir bιrakmιş ve yoksullukta çekilmez hale gelince patlama olmuştur. 3- Küresel sömürgeciler ilgili yandaş diktatörlerin modasιnιn geçtiğini düşünerek fazlaca insan zayiatι ve nakit maliyetine yol açmadan üstelik özgürlük ve demokrasi bağιşlamak gibi iksirli kavramlarla mevcut halklar içerisinden kendi menfaatlerini önceleyecek yeni bir düzen oluşturma hevesi. Yukarιda sayιlan sebeplerin bence hepsi de mevcuttur. Bunun etkileme yüzdesini verebilecek bir ölçü elimizde mâlesef yok. Ancak buna rağmen vicdanlι bir insan olarak bu coğrafyada meydana gelen hadiselerin bölgenin hayrιna olmasιnι diliyoruz. Burada bizim üzerinde durmak istediğimiz esas konu Türkiyemizin tavrιdιr. Burnumuzun dibinde...

Devamını Oku

İkisi Yanlιş, Biri Doğru, Üç Karar…

Mainz, 29.11.2011   Hiç bir medeni ülkede iş başιnda bulunan hükumetin 15 gün içinde verdiği üç karardan ikisinin yanlιş olmasι durumunda böylesine bir bahar havasι esmez. Memlekette eli kalem tutan ve söyleyecek sözü bulunan hemen herkes doğru karar üzerinde alabildiğine fikir yürütüp, kalem oynatmasιna rağmen iki yanlιş üzerinde handiyse kimse durmuyor.Tabi ki bunu söylerken müzmin Ak parti düşmanlarι ile ne idüğü belirsiz bazι şarlatanlarι hariç tutuyorum. Onlar zaten doğrularι karalamakla öylesine meşguller ki yanlιşlarι görmeye dermanlarι yok. Ak partinin 10 yιldan bu yana ülkemizde devrim niteliğinde gelişmelere öncülük ettiğini, ekonomik gelişme bir yana ülke insanιna “özgüven” gibi harika bir meziyeti tekrar hatιrlatmak gibi muhteşem bir başarιya imza attιğιnι inkar edecek değilim. Bu iki yanlιş kararιn kamu vicdanιnι yaralamasιna rağmen vicdanlιlar tarafιndan ιskalanmasιnιn en temel sebebi kuşkusuz başbakanιmιzιn siyasi dehasιdιr. Başbakan ülkenin gündemini müthiş karizmasι, vesayetten (tamamen değilse bile) arιnmιş muazzam gücü ve muhteşem siyasi dehasι ile tek başιna belirliyor. Şimdi şu Dersim meselesinden önceki bize göre ikisi de yanlιş olan iki kararι birlikte bir hatιrlayalιm: Bedelli askerlik konusunda başbakanιmιz daha önce bu netameli konunun ancak “referendum” ile çözülebileceğini söylemiş olmasιna rağmen mesele 30 yaş=30.000 TL formülü ile birden bire çözüldü. Elbette ki asker ihtiyacι ile ilgili olarak karargahιn görüşü de sorulabilir ama zaten kaçak duruma düşmüş insanlardan tam da zamanι gelmişken bu kadar yüksek bedel istenmeye nasιl kalkιşιlιr, anlaşιlιr gibi değil. Zira bu rakam 20.000 TL olsa yüzbin kişi...

Devamını Oku

Dersim ve 70 Yιllιk Büyük Yalan!

Mainz, 26.11.2011 Muhteşem bir sözlü geleneğe sahip olan Anadolumuzda „Yalancιnιn mumu yatsιya kadar yanar“ diye güzel bir deyişimiz vardιr. Sosyolojik bir vakιa olarak bilinir ki hiç bir işgâlci güç işgâl ettiği topraklarι sιrtιna vurup başka bir yere taşιmaz. Sadece o ülkenin değerlerini (bu yeraltι ve yer üstü zenginlikleri olabileceği gibi manevi zenginlikler de olabilir) sömürecek yada semirecek bir düzen kurar ve gider.Yakιn tarihimizde yaşanan pek çok olay milli öğütüm sistemi maharetiyle tarafιmιza tamamen büyük bir „yalan“ olarak yutturulmaya çalιşιlmιştιr. Yakιn tarih konusundaki yasaklamalara rağmen bazι yiğit insanlar farklι belgelerle bu işin doğrularιnι ortaya koyma adιna zindan zindan dolaştιrιlmιş kendilerine „linç“ kampanyalarι düzenlenmiş ve yok edilmeye çalιşιlmιşlardιr. Bu konularda açιlan davalarιn haddi hesabι yoktur. Cumhuriyeti kuran kadrolarιn „tabii-kevni“ yasalarι hiçe sayarak bir toplumu yeni baştan yaratmak(!) için giriştikleri kιyιmlar hep o günün şartlarι öyleydi yahut her devrimde biraz kan olur gibi suya tirit açιklamalarla geçiştirilmiş ve o günün yöneticilerinin yapmιş olduğu bu tür kιyιmlar hiç bir zaman eleştirilemesin diye haklarιnda koruma yasalarι çιkartιlarak steril ve dokunulmaz hale getirilmişlerdir. Buna cüret etmeye kalkιşanlar ise hükmü sonradan verilmek üzere idam sehpalarιnda can vermişlerdir. Açιktan idam edilemiyenler ise fail-i meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Cumhuriyeti kuran kadrolarιn etrafιndaki kan emici sülükler ilgili kadrolarι kutsayarak adeta „Tanrι“ olarak lanse etmişlerdir. Tanrιlar elbette kusursuz olurlardι. Osmanlιya ait ne varsa hepsini „tu-kaka“ ilan eden bu batι devşirmesi monşerler ülkenin hemen her köşesine kurduklarι kereste fabriklarι ile (İstiklal...

Devamını Oku

Küresel Güç ve Ahlâk

Mainz, 22.11.2011   Ateşle barutu yan yana koymak kadar tehlikeli bir başlιk attιĝιmιzιn farkιndayιz. Zira ahlâk gibi tertemiz bir kavramla küresel güç gibi kirli bir olguyu yan yana getirmenin zorluĝu malumdur. Yaşlι gezegenimizin bugün için maruz kaldιğι küresel güç hegemonyasι hiç kuşkusuz ahlâktan tamamen mahrum bir güçtür. İnsanlιk destanι boyunca ahlâktan mahrum küresel otoritelerin ne büyük acιlara sebebiyet verdiği tarih kitaplarιnda kaydedilmektedir. Ancak günümüzdeki insaf ve vicdan yoksunu küresel güç gibisi hiç bir zaman görülmemiştir.İçinde „ünsiyet“ (sevgi) gibi muhteşem bir kavramι barιndιran insanlιk, batι uygarlιğιnιn „materyalist“ kafasι sayesinde tükenme noktasιna doĝru hιzla yol almakta ve dünyamιz bir felakete doĝru sürüklenmektedir. Tek dünyalι bir felsefi sistemin „vicdan“ inşa edemiyeceği hakikatine binaen batι uygarlιğι bir yandan insan hayatιnι kolaylaştιrayιm derken öte yandan insanlιğιn insani deĝerlerini nisyana terketmiştir. İnsanιn habire cesedine çalιşan bu sahte uygarlιk ruhlarι aç bιrakarak insaniyetin felaketine yol açmak için canla-başla çalιşmaya devam etmektedir. Aslιnda bu vicdan mahrumu uygarlιğιn güce perestiş etmesinin anlaşιlmayacak bir tarafι yoktur. Ahlâk olmadan güç sahibi olanlarιn sürekli yapageldikleri bir eylemdir bu. Nitekim bu hadise en azιndan parayι temsil eden Karun ile iktidarι temsil eden Firavun`dan bu yana bilinen bir kaziyye-i muhkemedir. İktidarι için henüz doğmamιş çocuklarι öldürtecek kadar canileşen Firavun öldü ama „Firavunluk“ malesef yaşιyor. Üstelik öldürme kabiliyetini yükselterek yaşιyor. Barutu doğu bulduğu halde ateşli silahlarι batιnιn icat etmesi ya da mikrobu doğu keşfettiĝi halde biyolojik silahlarι batιnιn üretmesi sizce bir tesadüf müdür? Maneviyatι...

Devamını Oku

Kurban

Mainz, 01.11.2011   Kurban, kuşkusuz insanlık destanının en kadim ibadetlerinden biri. Burada kurban edilecek hayvanların cinsleri yahut sıhhatleri ilgili durumlarından bahsetmek niyetinde deĝiliz. Zaten içerisinde bulunduĝumuz bu kutlu günlerde usulüne uygun olarak kurban edeceĝimiz hayvanların tamamen bir „sembol“ yahut „simge“ oldukları gerçeĝini hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamamız elzemdir.Zira kurban „zoolojik“ bir bakışla ele alındıĝında yok pahasına kurban edilmiş olur. Kurbanların (hayvanların deĝil) deĝeri kuşkusuz hangi kapıya kurban edildiklerine baĝlıdır. Kurban bayramlarında sadece hayvan keserek yetinir ve Hz. İbrahim vesilesi ile bize verilmek istenen o soylu mesajı ıskalarsak et, kan, ciĝer ve deriden başka bir şey göremiyebiliriz. Bu kadarını zaten kediler de görmektedir. Kurban, ister „kurbiyyet“ kalıbıyla isterse „takarrub“ mastarı ile osun her iki durumda da „yaklaşmak“ „yakın olmak“ anlamlarına gelir. Yani mesele yaklaşmaktır, hayvan kesmek deĝil, yada hayvanı bu günlerde kesmek deĝil. Çünkü maksat et deĝil, varlıĝın yegane sahibine yaklaşmaktır. Nitekim bu yakınlaşmanın bir sembolü olan hayvanatın ne etleri ne de kanları Allaha ulaşır. Allaha ulaşan yakınlaşmak için kulların onunla kuracaĝı „ünsiyettir“. Nitekim Kuràn bu konuyu şöyle açıklar: „Onların ne etleri ne de kanları Allaha ulaşır; fakat O`na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiĝinden dolayı Allahı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!) Hac suresinin 37. ayeti olan bu ayet aslında toplum olarak her kurban bayramı öncesi ekranlardan yaşanan tartışmalarla işin esasından ne kadar uzak olduĝumuzu göstermektedir. Hemen herkes vacip...

Devamını Oku

Zelzele Kardeşliĝi Masalı!

Mainz, 25.10.2011 Ülkemizin hemen tamamının deprem kuşaĝında olduĝunu saĝır sultan bile duymuş durumda. Ancak bunun biliniyor olmasının yeterli olmadıĝı „Van-Erciş“ depremiyle bir kez daha ortaya çıkmış oldu. 23 Ekim salı günü öĝlen saatinde meydana gelen 7.2 lik şiddetli deprem toplum olarak bir kez daha „Doĝa Afeti“ ne yoĝunlaşmamızı saĝladı.Zelzele`ye doĝal deĝil de „Doĝa Afeti“ tabirini kasten kullanmaktayım. Zira bunlar doĝal deĝildir. Yüce yaratıcının bütün kainata olduĝu gibi yerküremize de yerleştirdiĝi cari kanunlar vardır. Ve bu yasalar yeri ve zamanı geldiĝinde eylemini icra ederler. Meydana gelen vahim olayda bir çoklarımız yine yanlış mecralara sürükleniyoruz. Depremin şiddeti, derinliĝi, hissedilen gücü, yüzeye yakınlıĝı v.s, v.s. Oysa ki bunlar bilim insanlarının labaratuvar ortamında deĝerlendirmesi gereken bulgular olup, toplum önünde tartışmak yerine bu bilgileri harmanlayarak ilgilileri uyarmak için kullanılmak durumundadır. Marmara depremi felaketi tecrübesini yaşamış olan ülkemizin bu büyük tecrübeye raĝmen hala bazı alanlarda yetersizlikler içinde olduĝunu söylemek durumundayız. Ancak 17 Aĝustos depremine göre oldukça iyi mesafe aldıĝımızı da gözden kaçırmamalıyız. Bir kere o zaman ki Başbakan „Ankara ile ben de haberleşemiyorum“ itiraf ve acziyetine teslim olmuştu, hatırlayalım. Şimdi öyle olmadı. Ülkenin başbakanı olaydan 5 saat sonra bizzatihi olay yerine intikal edip vatandaşlarımızın yanında olduĝunu göstermiş ve onların acılarını bire-bir paylaşarak anında talimatlar vererek hem devletin ve hem de milletimizin seferber olmasını saĝlamıştır. Olay yerine binlerce arama-kurtarma ekipleri, saĝlık ekipleri ve diĝer ilgili yardımlar süratle ulaştırılmaya gayret edilmiştir. Hükümet meydana gelen olayın vahametiyle doĝru...

Devamını Oku

Askeri Vesayet ve İsrail İlişkilerimiz

Mainz, 08.09.2011   Öncelikle İsrail devleti üzerine bazı hatırlatmalar da bulunalım: İsrail, dünyanın dört bir yanından getirilmiş “Yahudi” kitleler tarafından oluşturulmuş suni bir toplumdan oluşan ve başkalarının topraklarını işgal ederek varlıĝını sürdürmekte olan bir devlet.İsrail, Birleşmiş Milletler kararıyla kurulmuş bir devlet olmasına raĝmen BM tarafından kendi aleyhine olan hiç bir kararı sallamayan tek devlet. İsrail, kutsal kitap öĝretilerine muhteşem bir uyumla yönetilen tek „Şeriat“ devleti. İsrail, dünyada mevcut yaklaşık 192 ülke arasından sınırları belli olmayan ve habire işgal yoluyla genişlemekte olan tek devlet. İsrail, kendi içinde demokrasi olmakla beraber dış dünya sözkonusu olunca her gelenin azılı bir „Diktatöre“ dönüştüĝü tek numune devlet. İsrail, herkesi düşman kabul edip habire „Paranoya“ üreten tek devlet. İsrail, kendi menfaatleri sözkonusu olduĝunda uluslararası hukuku hiçe sayan adeta gücü kutsayan bir „Eşkiya“ devlet. İsrail, kendisini sadece Filistin topraklarının deĝil doĝu Akdenizin de tek sahibi sayan külhanbeyi görünümünde bir devlet. İsrail, Araplar arasına özenle yerleştirilmiş batının ileri karakolu hüviyetinde bir devlet. İsrail, varlıĝını ve ikbalini daha çok kan ve gözyaşına borçlu olan bir devlet. İsrail, batı sayesinde azametli bir „Savaş Makinesi“ ne dönüştürülmüş ucube bir devlet. Bunları çoĝaltmak mümkün, ancak bu kadarı ile iktifa edelim. En sonunda işi korsanlıĝa kadar vardırmış olan bir avuç yahudiden oluşan bu eşkiya devletin en belirgin özelliĝi kuşkusuz hukuk ve sınır tanımaz oluşudur. Belki yeri deĝil ama teşbihte hata olmaz, domuz etinin bizim itikadımızdaki kesin yasaklıĝı sadece domuzun etinden ibaret deĝildir....

Devamını Oku

Müslüman Militarizmi

Mainz, 06.09.2011   – Varlıĝım Türk Varlıĝına Armaĝan Olsun.– Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye.– Her Türk Asker Doĝar.– Ordu-Millet El-Ele– Ordu Bizim Gözbebeĝimiz.Yukarıda en şöhretlilerinden misaller verdiĝimiz bu hamaset dolu içi boş sloganların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yetişen hemen her insana „Milli Öĝütüm“ sistemi maharetiyle yedirildiĝi inkar edilemez bir gerçektir. Son 10 yıldan bu yana siyasi kadroların bütün gayret ve samimiyetlerine raĝmen „Demokratikleşme“ çabalarının aĝır-aksak yürümesinin temel sebebi insanımızın ta genlerine kadar işlemiş olan bu „Militer“ öĝretinin kapsama alanından yeterince çıkamamış olmasıdır. Bu ülkede zamanında devlet otoritesinin bir “Sera Bitkisi” özeniyle yetiştirip ortaya saldıĝı bir avuç tuzu-kuru mutlu azınlıĝın askeri vesayeti yedeĝine alarak daha bir beslenerek „Militer“ kesilmesi gayet anlaşılabilir bir durumdur. Savunma sanayiinde çalışmakta olanların neden hep general mahdume/ mahdumlarından oluştuĝundan bahsetmiyorum. Yahut adına „OYAK“ denen ve gerçekte de milletimizi oymakta olan devasa imtiyazlı holdingi de sorgulamak niyetinde deĝilim. Zira bunlar esas meselenin yanında incir çekirdeĝi hükmündedir. Fakat bu ülkenin kahir ekseriyetini oluşturan müslüman çoĝunluĝun bir türlü militarizmle arasına yeteri kadar mesafe koyamaması beni endişelendiriyor. Siyasetçisinden aydınına hemen herkes mesela emniyetle ilgili bir eleştiri getireceĝi zaman söylenmedik laf bırakmıyor dahası hemen açıĝa almalar ve dava açmalar sür-git devam ediyor. Ancak ordu ile ilgili bir eleştiri yapılacaĝı(yapılabilirse eĝer) zaman kılı-kırk yararak ve önce yukarıdaki sloganlardan bir yada bir-kaçını zikrederek konuşmaya başlanması adeta bir kural, askeri terminoloji ile söylersek deĝiştirilmesi teklif dahi edilemez bir „Teamül“ haline getirilmiştir. Son zamanlarda internet sitelerine...

Devamını Oku

Ayıplı Bir Federasyon, Gücetapar Bir Medya ve Kibirli Bir Kulüp

Mainz, 28.08.2011   Bayram arefesinde böyle bir yazıyı kaleme almak zorunda olduĝum için bütün okuyucularımdan peşinen özür dilemek isterim. Ayrıca bütün okuyucularımızın Ramazan Bayramlarını en içten dileklerimle tebrik etmek isterim.Hemen her platformda Fenerli olduĝunu özellikle ifade etmekte olan bir halim-selim adamın riyasetindeki Federasyon malesef kendi hür iradesi ile karar alabilme yeteneĝine sahip deĝildir. Fenerbahçeyi koruma refleksi ile her aldıĝı kararla işleri daha bir zora sokmakta, içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Nihayet korumak için can attıĝı ilgili takım tarafından en aĝır zılgıtı yemeye de engel olamamıştır. Fedarasyon Feneri korumak için şöhretli „Dansözlere“ taş çıkartacak biçimde kıvırtmaya kalkmasaydı bütün bu olumsuzluklar yaşanmayacaktı. Dolayısıyla bana göre bu Federasyon daha işe başlayamadan yeterliliĝini kaybetmiştir. Yakışık alan derhal istifa etmeleridir. Kendisini en az Türkiye Cumhuriyeti kadar güçlü vehmederek adına „Fenerbahçe Cumhuriyeti“ gibi „İrrealist“ yakıştırmalar yapan ve habire „Biz ve Onlar“ ifadesiyle ötekileştirme çabasıyla düşman üreten bu kibirli kulüp kendisinin „La yüsèl“ olduĝunu düşünerek ülke futboluna karar verme yetkisinin kendinde olduĝunu düşünmektedir. 25 milyon taraftar uydurması ise „Kuyruklu“ bir yalandır. Bu konuda bir istatistik mi var? Var ise nerededir. Fenerin kibirli yöneticileri ve bir kaç çenebaz söylüyor diye bunu kabul mü edeceĝiz. Fener Kadıköy`de 52.000 kişi ile oynuyor diye 25 milyon taraftarı var ise o zaman Trabzonspor İstanbulda 65.000 kişiye oynuyor o halde 45 milyon taraftarı mı var diyeceĝiz. Federasyonu sürekli yaptıĝı açıklamalar ile baskı altına alan bu kibirli takımın yöneticileri UEFA`nın tasarrufundan sonra Federasyona kan...

Devamını Oku

Bir Kulüp Uğruna!!!

Mainz, 18.08.2011   Hepimiz kabul etmeliyiz ki, 12 eylül referandumundan itibaren adalet sistemimizde bayaĝı bir kıpırdanma meydana geldi. En azından savcılarımıza bir güven geldi. Daha önceleri „Güçlü“ olanların işledikleri fiillere deĝil güçlerinin oranına bakılır; güçsüzse üzerine gidilir, güçlü ise kulak ardı edilirdi. Nisan ayında çıkartılan ve hemen herkesin memnun olup sabırsızlıkla beklediĝi 6222 sayılı „Sporda Düzensizlik ve Şiddeti Önleme Yasası“ şimdilerde birilerinin canını fena halde acıtacaĝa benziyor.3 temmuz 2011 tarihinde ülkede meydana gelen topyekün temizlik dalgasına spordaki kirlenmelerin de dahil edildiĝi zehabına kapılarak sevinmiştik. Bu defa adalet mekanizmasının sadece zayıflara deĝil güçlülere de dokunacaĝına dair bir kanaat hepimizde uyandı. Nitekim bu konudaki beklentilerimiz halen devam ediyor. En azından savcılık iddianamesi hazırlanana kadar umudumuzu korumak istiyoruz. Denebilir ki devam eden bir dava sözkonusu iken bu pesimist yaklaşım da neyin nesi. İnsanların yahut kulüplerin suçları sabit olmadan cezalandırılmasını mı istiyorsun? Elbetteki böyle bir arzu içinde olmamız düşünülemez. Ancak davayı yakından takip edenler ve özellikle de adalet özlemi içinde olanlar için iyimser olmayı zorlaştıran bazı olaylar oldu. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak meselesi takip edilirken „Şike ve Teşvik“ konusu işin içine girmiş oldu. Bu konularla ilgili olarak adı en çok öne çıkan takım Fenerbahçe deĝil de sözümona Antalyaspor olmuş olsaydı acaba biz bu süreçleri yaşar mıydık? Şike ve teşvik konusunda Fener yerine bir başka takım öne çıkmış olsaydı şimdiye kadar çoktan bileti kesilir ve en aĝır cezaya çarptırılırdı. Bana göre adli makamlar...

Devamını Oku

Kanlı Arap Baharı ve Suriye

Mainz, 12.08.2011   İnsan kedi tabiatlıdır derler, hani çok fazla sıkboĝaz ederseniz yüzünüzü tırmalar. Zamanın sömürgecisi İngilizler tarafından Osmanlı devletinden kopartılan bu topraklarda hizmetlerinin bir karşılıĝı olarak ve daimi sadakat şartıyla her kabile reisine bir devlet tahsis edilmiş ve bu sınırlar bir cetvel yardımıyla el yordamıyla çizilerek „Ortadoĝu“ adında bir kavram icat edilerek, yeraltı zenginlikleriyle dolu olan bu bölge „Gönüllü Kölelik“ easına göre dizayn edilmişti.Aradan handiyse tam bir asır zaman geçti. Tabi ki dünyamızın sadece kozmik yapısında deĝil yönetsel yapısında da önemli deĝişiklikler meydana geldi. Bunu söylerken bir yanlış anlamaya meydan vermemek için bu deĝişimin sadece „Aktörler“ bazında olduĝunu belirtmek gerekir. Yani sadece hegomonik gücün adı deĝişti. Eskiden İngilizler sömürürken şimdilerde bayraĝı Amerikalılar aldı. Hoş Amerikalı denilen bu sun`i millet de netice olarak Avrupalılardan oluşuyor. Fakat bu bahs-i diĝer. Tunusta genç bir adamın canını şahit kılarak başlattıĝı „İsyan“ ilgili coĝrafya`da dalga dalga yayıldı. Hemen herkes bunun bir şekilde „Arap Baharı“ olduĝu konusunda hemfikir oldu. Özellikle gelişen teknolojik imkanlar ve sosyal medyanın üstlendiĝi başat rol sayesinde bu kıyamlar „Demokrasi“ ve „Özgürlük“ arayışı olarak lanse edildi. Yabancıların taktıĝı uydurma tanımla söylersek „Ortadoĝu“ denilen bu marazlı coĝrafyadaki diktatoryaların ilelebet hüküm-ferma olamayacaĝı bilinen bir gerçektir. Zira aşırı baskılar hiç bir zaman uzun ömürlü olamaz. Çünkü zulüm ilelebet payidar olamaz, bu da Allahın koyduĝu kevni bir yasadır. Arap coĝrafyasında meydana gelen bu başkaldırıları emperyalizm karşıtı bir insan olarak olumlu buluyor, ayakta alkışlıyor ve aynı...

Devamını Oku

Ramazan Niçin Gelir!!!

Mainz, 28.07.2011   Ramazan geldiĝinde Anadolu insanımızda tatlı bir telaş başlar. En zengininden en yoksuluna hemen herkes Ramazanda farklılaşmak için daha bir rikkat ve dikkatle davranır. Dinine pek ehemmiyet vermiyen lakayt insanlar bile daha bir özenle davranırlar. Ramazan ayını, incelmekle- mükellef sofra arasında sıkışıp kalan secüler yaşamı tercih edenleri hariç tutarsak hemen herkes „Pür-Sevinç“ içinde karşılar.Anadolu irfan geleneĝinin mirası içinde Ramazan konusunda çok veciz ifadeler bulunmaktadır. Şimdilerde bu güzel ifadeler cami mahyalarında ışıl ışıl parlamaktadır. Ancak bu veciz ifadelerden bir tanesi var ki bize göre mana baĝlamı dikkate alınmadıĝında lafzi olarak pek de doĝruyu yansıtmaz. Biz Ramazan geldiĝinde bir birimizle tebrikleşirken „Ramazanınız Mübarek Olsun“ deriz. Oysaki Ramazan zaten mübarektir. Doĝrusu „Ramazan Bizi Mübarek Kılsın“ şeklinde olmalıdır. En azından mana olarak bunu kastetmek gerekir. Zira içinde bin ay`dan daha hayırlı (Kadir Gecesi) bir geceyi barındıran iklim zaten mübarektir. Öyle bir gece ki bir ömre bedel. Yani öylesine bereket dolu… Hiç şüphesiz Ramazan iklimi hemen hepimizde şöyle yada böyle bir çok deĝişikliĝe yol açar. Hem „Diĝer-Gam“ olma noktasında ve hem de hayatımıza „Çeki-Düzen“ verme noktasında daha bir titiz oluruz İsyan ve günah konusunda diĝer zamanlara nazaran daha dikkatli davranmaya gayret ederiz. En celallimiz bile biraz daha mülayim olur. Bütün bunları saĝlayan muhteşem bir mekanizma vardır. Bu kendiliĝinden oluşuverir. Allahın kevni yasalarından biri olan bu mana iklimini „Akl“ yoluyla anlamak mümkün deĝildir. Bunun için tam teslim olmuş bir „İman“ gereklidir. Şair ne...

Devamını Oku

Analar Aĝlamasın!!! İyi Ama Nasıl?

Mainz, 22.07.2011   Bir kaç maceraperest Osmanlı paşasının ülkeyi 10 yıl içinde nasıl da büzüştürüp başına binbir dert açtıkları herkes tarafından biliniyor. Osmanlı saray bürokrasisi tarafından yeniden dizayn edilen ve adına Cumhuriyet denilen rejim hakimiyetini saĝlar saĝlamaz kendi halkının ensesinde boza pişirmek için her türlü zecri tedbire başvurmaktan kaçınmadı. Zamanında moda olan „Ulusalcılık“ akımının da etkisiyle mavi gözlü sarışın yepyeni saf bir ırk ve ona mensup yeni bir tarih, yeni bir din, yeni bir yazı, yeni bir dil, hulasa tamamen yenilenmiş gıcır, gıcır bir ulus yaratmak için mühendislik çalışmalarına başlayan pozitivist kadroların bu yeni bir ulus yaratma hevesi bugünlerdeki „Terör“ belasının yegane sebebidir.Şimdi ben, kendilerini „Kürt“ olarak tarif eden kardeşlerimize bu zorba rejimin her tür zulmü reva gördüĝünü, Dersim`den Diyarbakır Cezaevi`ne ve oradan „Kart-Kurt“ tipi tahfif ve tazyiflere, Anaların evlatları ile işaretleşmek zorunda kalmalarına ve daha nicelerinden bahsedebilirim. Ancak bir şeyi hatırlatmakta fayda var ki bu rejim sadece onlara zulmetmedi. Dindar-mütedeyyin insanımız mensubiyetine bakılmadan her türlü zulme uĝratıldı. Bunu söylerken büyük çoĝunluk rejimin hışmına uĝradı, biraz da size olmuş ne var bunda demiyorum. Tam tersine eĝer Kürt halkı secüler yaşamı benimsemiş olsa yahut bir başka ifade ile ülkenin diĝer kesimine göre daha dindar deĝilse bile din alanında çok daha hürmetamiz olmamış olsaydı bu zulme uĝramazlardı. Bu aĝır bir iddia gibi gelebilir ancak bana göre kemalist kurucu felsefenin dindarlardan başka düşmanı yoktur. Unutmayın Ülkede adı „İslamcı“`ya çıkmış bir iktidar tam...

Devamını Oku

Yeni Türkiye, Temiz Futbol

Mainz, 11.07.2011   Bir zamanlar „Temiz Toplum, Temiz Siyaset“ diye çok şöhretli bir slogan vardı. Sanki Ülkede kirlenen sadece siyaset miş gibi hemen her önüne gelen üstelik de kendi üzerindeki necasete aldırış etmeden toplumun temizlenmesinden dem vururdu. Halbuki bu ülkede kirlenen toplum deĝil aksine topluma tepeden bakan herkesti. Esas kokuşan yönetimdi. Sistem hemen her 10 yılda aldıĝı aĝır darbeler sonucu kokuşmuş, pörsümüş ve çürümüştü. Hani bir laf vardır; “Et kokarsa tuzlanır peki ama ya tuz kokarsa!” İşte bugün ülkemizin geldiĝi nokta tam da tuzun kokuştuĝu noktadır.Bereket ki saĝduyulu insanımız ülkesine sahip çıkmasını bilmiş ve ülkenin bu kokuşmuşluktan tamamen çıkarılması için 12 haziran seçimlerinde muhteşem bir irade beyanı ortaya koymuştur. Memleketin hemen her tarafı dokunulmaz kurumlar, la-yüsèl adamlar tarafından adeta muhasara altına alınmışken milletin sahip çıktıĝı iradesinden cesaret alan savcılarımız zaten bilmekte ama bir şekilde çekinmekte oldukları bütün usulsüzlüklere karşı bir yargı hamlesi başlatmışlardır. Bu ülkede özellikle de futbol konusunda yıllardan bu yana büyük dolaplar döndüĝünü, zaman zaman kulüp başkanlıklarının bazı şeyleri maskeleme amacına matuf olduĝunu, yeşil sahalar kadar 5 boynuzlu! Otel lobilerinin de sonuca etkili olduĝunu sokaktaki sıradan bir taraftar bile bilmekte ve dile getirmekteydi. Eski Türkiye kelimenin tam anlamıyla üstünlerin hukukunun geçerli olduĝu bir Türkiye idi. Hani şu çok klasik “Muz Cumhuriyeti” deĝiliz klişesi gibi. Kimbilir belki de onlardan bile geriydik. Bu ülkede yasalar uzun sure güçlülere işletilemedi. Sadece arkası olmayan ve zayıf insanlar yasalar karşısında sorumlu oldu....

Devamını Oku

Usta, Ne Dersin Bu Hususta

Mainz, 16.06.2011   Başbakanın „Ustalık“ dönemim diye ortaya attıĝı ve seçim kampanyasını temellendirdiĝi bu kavramı yanılmıyorsam radikal gazetesinden Eyüp Can yukarıdaki şekliyle formüle etti. Doĝrusu bu slogan benim de çok hoşuma gitti. Esasen „Usta“ kavramı öyle çok al-Benili bir kavram deĝildir. Halkımız arasında bazı meslek dallarında zirveyi temsil eder ancak yoĝunlukla eski usül inşaat banilerine söylenir.Dahası yine bir duvarcı efsanesinden hareketle masonik teolojide çok önemli bir yere sahip olan bu kavramın halkımızın masonluĝa karşı olan hassasiyeti de göz önüne alındıĝında kötü bir şöhrete sahip olduĝunu bile söylemek mümkündür. Ancak hemen her hususta önemli bir sosyolojik dönüşüm hamlesini başaran Başbakan bu kavramın sicilini de temize çıkarmayı başarmıştır. 9 yıl içerisinde onca seçime girip hepsinden başarıyla çıkacaksın. Hemen herkesin diline pelesenk olan iktidar yıpranmışlıĝı gerçeĝine raĝmen büyüyerek seçim kazanacaksın. Bu gerçekten „Usta“ işidir. Başbakan gerçek bir Usta olduĝunu dost-düşman herkese ispatlamıştır. Birilerinin „Muhtar“ bile olamaz dediĝi adam şimdi üçüncü kez başbakanlık koltuĝuna oturmaya hazırlanıyor. Koskocaman bir meclis grubunu onbinlerce teşkilat yötecisini, yüzbinlerce gönüllüyü ve milyonlarca üyeyi her dönemde hem de artırarak geliştirmek çok çalışmakla, hizmetle falan açıklanabilecek bir durum deĝildir. Ak Partinin Türkiyemizin tarihine imza atacak çok önemli çalışmalar ve hizmetler ürettiĝi inkar edilemez bir gerçek. Türkiyemiz demokrasi tarihinde en büyük atılımları bu dönemde gerçekleştirdi. Ülkemizin yurtdışındaki itibarı olabildiĝince arttırıldı. 10 sene önce hayal bile edilemeyen bir çok mesele çözüldü yahut çözüm yoluna girdi. Dünya`da sözü geçen, fikri sorulan bir ülke...

Devamını Oku